Son yıllarda telif kitaplarda nicel bir artış görülmekle beraber, nitelik olarak benzer bir yükselişten söz etmek pek de olası görünmüyor. Bu bağlamda, Aytaç Demirci ve Yusuf Rıza Düvenci imzasını taşıyan Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir ise tam bir istisna, gerçek bir sürpriz. Beş yüz sayfalık metinde neler yok ki! Basın, siyaset, kültür, spor tarihimizden ilginç bilgiler, anılar, belgeler…
Bir Fantezi: Liberal Sol
Bu ülkede siyasal düşünce, yaşam ve basının en sabit ve iflâh olmaz fantezilerinden biri, “liberal sol” bir zeminin meşruiyetine inanmaktır. Oysa, Türkiye solunun omurgası tarihsel köken ve oluşum açısından böyle bir fanteziye dünyalar kadar uzaktır.
Basındaki ilk önemli örneği TAN gazetesi olan, en uzun ve renkli ömre Demokrat İzmir ile ulaşıp, birkaç cılız deneme sonrasında Radikal ve Taraf gazeteleri ile sınırlarını en uç noktalara taşıyan bu fantezi, neoliberalizmin mutlak egemenliğinde bile, son iki örnekte görüldüğü üzere, sürdürülebilir/ kurumsallaşabilir nitelik kazanamayacaktır. Son yıllarda tanığı olduğumuz, Cumhuriyet gazetesini benzer yönde aşılama çabalarının da başarısızlığı gözler önündedir.
“Liberal sol”un en anlamlı ve uzun deneyi, kuşkusuz ki, Demokrat İzmir’dir; 1946’da başlayıp 1979’da sona eren yaşamı değişik evrelerden geçecek, fakat sahipliği aynı ailenin elinde kalacaktır.
Muhacir bir aile: Düvenciler
Yazarlardan birinin Demokrat İzmir’in son imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü, dedesinin adını taşıyan Yusuf Rıza Düvenci oluşu hem biçim, hem de içerik olarak kitaba farklı bir derinlik katıyor.
Gazetenin kurucusu Adnan Düvenci’nin babası Yusuf Rıza Efendi 1869 Şumnu doğumlu. 1883’te İstanbul’a gelip Darülmuallimin’de okur, ardından Darülmuallimin-i Âliye’yi birincilikle bitirir. 1898’de İzmir Mekteb-i İdadîsi’ne müdür muavini olarak atanır ve ölümüne kadar (1930) İzmir’de yaşar. Bu kente gelir gelmez Darülirfan adlı özel okulu kurar. (1899) Ulema sınıfından olmasına rağmen, modern eğitim anlayışını benimser; resmi müfredatın dışında İngilizce ve Fransızca öğretimi ile müzik ve jimnastik derslerine özel ağırlık verir. Okul kısa sürede İzmir’in en nitelikli eğitim kurumlarından olacaktır. 1900/1901’de kapılarını açan ve bu kentin Müslüman kızlar için kurulan ilk özel okulu Bedreka-i irfan da Yusuf Rıza Efendi’nin sahipliğindedir.
1906’da Abdülhamit bu çalışkan maarifçiyi Mecidiye nişanı ile taltif edecek, ancak, aynı yıl çıkarmak istediği Feyz adlı gazeteye izin verilmeyecektir. İzmir’in hemen bütün Jön Türklerinin, ittihatçılarının farklı dönemlerde öğretmen kadrosunda bulunduğu okullarına ise, herhangi bir baskı ya da kısıtlama uygulamasına tanık olunmayacaktır. (322-326)
1926’da Tevhid-i Tedrisat Kanunu’na uygun olarak iki okul birleştirilecek, bir süre sonra Özel Yusuf Rıza Okulu adını alarak 1989’a kadar eğitim verip, 100. yılında kapılarını kapatacaktır. (322-333)
Kitabın bu bölümü, en ilginç ve renkli kısımlardan birini oluşturuyor. Düvenci’nin İzmir’in demografik ve kültürel değişimine dair anılarla karışık saptamaları ise, ayrıca dikkate değer.
Yusuf Rıza, eğitimci ama, öncelikle bir liberal; yalnızca özel okulları yok, İzmir-Bayındır ormanının kullanım hakkını satın alarak Romanya ve Mısır’a kereste ihraç ediyor. Bu işte o kadar kalıcı olacağını düşünüyor ki, her iki oğlunu da, birini (Ziya) Avusturya’da, diğerini (Adnan) Fransa’da lise eğitiminden sonra Ormancılık fakültesine yönlendiriyor. (328-337)
Yusuf Rıza Efendi’nin bir eli de basında. 1908’den sonra Metanet adlı bir günlük gazete ile, Teşvik adlı haftalık bir dergi çıkaracaktır. (326)
Ve tabii siyaset… 1912 genel seçimlerinde milletvekili adayıdır. (322) Kurtuluş Savaşı sürecinde ise, vaaz verdiği Hisar Camii’ni Kuva-yı Milliye karargâhına çevirecektir. (341)
Bu tablo, İzmir’de güçlü biçimde yerleşik olan “muhacir” kültürünün aydınlanmacı bir dindarlık ile liberal zihniyeti kolayca örtüştüren ve buradan doğan siyasal-düşünsel esnekliğin/heterodoksluğun aynı şekilde, ortodoks olmayan solu da rahatça içerebilen yapısına en güzel ve en yetkin örneklerden biridir.
Tek Parti – Demokrat Parti (DP)
Yusuf Ziya Efendi’nin iki oğlundan biri, Adnan Düvenci, babasının yolundan gidecek, ondan devraldığı okulu yaşatarak eğitim, Demokrat İzmir’i çıkararak basın, Demokrat Parti’de yer alarak siyaset alanlarında at koşturacaktır. Sakarya (İzmir) Spor Kulübü başkanlığı, futbolun yanı sıra bisiklet sporuna verdiği önem, Demokrat İzmir’in spor sayfa ve organizasyonları için ayrıca önem taşıyacaktır. (390-391)
DP 1945’te kurulduğunda, İzmir’de desteğini aldığı tek bir gazete yoktur. (21) 1946 seçimlerinden hemen önce çıkmaya başlayan İzmir gazetesi, DP teşkilâtı ile iç içe olduğu gibi, yalnızca Ege’de değil, Türkiye’de DP’yi destekleyen ilk gazete olacaktır. (24) 46 seçimlerinin baskıcı uygulamaları sonucu kapatılan (23 Aralık 1946) gazetenin yerine, Celal Bayar’ın ricasıyla A. Düvenci elini taşın altına koyup, Demokrat İzmir’i çıkarmaya başlayacaktır. (24 Aralık 1946) (26-27) Artık, DP’nin İzmir karargâhı, Demokrat İzmir’in matbaasıdır. (50)
Kitapta, 1946-50 arasında başta DP yanlısı basına olmak üzere, sol da dahil tüm muhalefete yönelik baskılar, tevkifatlar ayrıntılı olarak ele alınıyor. (35,37) Böyle bir siyasal atmosferin “siyasi yelpazenin her kesiminden muhalifin umut bağladığı DP”nin yükselişini adeta kolaylaştırması sürpriz olmayacaktır. (29)
Bu arada, DP’nin öncelikle Ege’ye yaslanıyor oluşu, “Ege’yi Türkiye’nin politik merkezi” olarak değerlendirmelerine yol açacak (436); bu da Demokrat İzmir’in yaklaşımını belirleyecektir: “Haberlerin yorumlanış biçimi, tüm Türkiye’ye hitap eden bir gazete olma arzusunu yansıtıyordu. Bayındır belediyesiyle ilgili bir haber dahi Türkiye siyaseti çerçevesinde ele alınıyor, ulusal bir perspektifle yorumlanıyordu.” (106)
Değişen Roller
DP’nin 1950 seçimlerini kazanmasını büyük coşkuyla karşılayan Demokrat İzmir, 1952’ye kadar DP’yi koşulsuz destekler. Örneğin, 1951 sonunda CHP’nin yayın organı Ulus’un resmi ilan dağıtımındaki usulsüzlüklere dair iddialarına çok sert yanıt verir. (66-68) Zaten, DP’nin 5680 sayılı basın kanunu (15 Temmuz 1950), tek partinin baskıcı uygulamalarından bunalmış muhalif basın için özgürlüğe açılan kapı olarak değerlendirilmiştir. (134-135)
Demokrat İzmir ile DP’nin balayı 1 Mart 1952’den itibaren gölgelenmeye başlar. İzmir belediyesindeki yolsuzlukları gündeme taşıyan gazete, CHP dönemindeki “nüfuz suistimalleri”ni anımsatarak DP’nin bundan uzak durması gerektiğine işaret eder. (84,88) Dozu giderek artacak olan bu muhalif tutumu, Düvenci’nin siyasi hırsına, İzmir Belediye başkanı olma arzusuna bağlayan değerlendirmeler de yok değildir. (77-78) Ancak, konunun DP içindeki siyasal hareketlilik ile ilişkisini kurmak daha gerçekçi görünüyor; Bu sırada, “Huzursuz Demokratlar” (83), “Aydınlanmacı Demokratlar” (80), “Kurucu Demokratlar” (81) “Atatürkçü Demokratlar” (65) gibi adlarla tanımlanan DP’nin Ege’deki ağır topları (Karaosmanoğlu, Üstündağ, İnce vb.) partiye yönelik eleştirilere başlarlar. A. Düvenci ve Demokrat İzmir’i bu grubu izleyecek; inişli çıkışlı bir sürecin sonunda, 1954 Mart’ındaki 6334 sayılı, ispat hakkını reddeden basın kanunu bardağı taşıran damla olacak ve 1955’te DP’den kopan bu grup Hürriyet Partisi’ni (HP) kuracaktır. (136-139)
HP’yi destekleyen Demokrat İzmir, 1956 Şubat kararnamesi ile gazetelerin sayfa sayılarının sınırlandırılmasına (haftada 42 sayfa), kağıt tahsisi, resmi ilan dağıtımı uygulamaları ile kağıt fiyatlarına yapılan zamlara (%600) (166-170,200), 1956 Haziran’ında kabul edilen 6732, 6733 sayılı basın kanunları ile süresiz gazete kapatılması ve suç unsurlarını genişleterek cezaları arttıran düzenlemelere (153-154), Kasım 1957’de KHK ile özel ilanların da devlet tekeline alınışına (198) sert muhalefet edecektir.
1958’de, DP kongrelerinde başka gazetelerin temsilcilerinin bile Demokrat İzmir muhabiri sanılıp darp edilmeleri (215), 2 Mayıs 1959’da gazetenin iktidar yanlısı bir grup tarafından taşlanıp, 22 çalışanı ile birlikte ateşe verilmesi (220-241) ve nihayet 29 Nisan 1960’da Tahkikat Encümeni tarafından kapatılması… (244)
Ardından 27 Mayıs; basın kanununda yapılan özgürlükçü değişiklikler, Basın-Ahlak Yasası… Demokrat İzmir’in mesafeli, mütereddid tavrı. (280) Basına yönelik baskılar. (281) Demokrat İzmir’in 27 Mayıs’ın Tedbirler Komisyonu ve basın düzenlemelerine karşı tavır alışı (292-293), MBK’ya yönelik eleştirileri… (301)
1969 başında bu kez de Adalet Partisi (AP) hükümetinin basın politikasına yönelik muhalif tutum: “Ve nihayet Demirel, Menderes’in yolunu tuttu.” manşeti. (434)
A. Düvenci’nin basın tarihimize bakışı liberal yaklaşımın tipik bir kristalizasyonudur: “Hiçbir devirde basının saadet devri uzun sürmedi. Arkada kalan senelerin sayısı arttıkça sihr-i cezbe [kendinden geçme] mertebesine yaklaşan iktidar, yeni ricalini de seleflerinin yürüdüğü yola sokmakta gecikmedi.” (158) Bu yaklaşım ile liberal sol arasında ileri ölçüde geçişkenlik olacağı açıktır.
3. Parti /3. Yol: Liberal sol
Çok partili yaşama geçildiğinde ana muhalefet partisinin (DP) CHP’ye karşı tüm muhalif bileşenleri yörüngesinde tutması doğaldır; gerek II. Savaş sonrası oluşan uluslararası tablo, gerekse DP kadroların önemli ölçüde CHP’den çıkmış olmaları bu durumu adeta zorunlu kılmaktadır. Bu yöndeki girişimlerin en önemli ikisi TAN gazetesi ve Görüşler dergisidir. İki girişimin de başarısız olmasıyla bayrak Demokrat İzmir’e geçecektir.
1947 Eylül’de Naci Sadullah gazetede yazmaya başlar. Büyük olaydır; TAN’da ve Aybar’ın Zincirli Hürriyet’inde yazmış, “Kızıl” sıfatı ile anılmaktadır. Dönem, Öner-Yücel davası dönemidir ve CHP ile DP birbirlerini “Komünist sensin!” suçlamasına tabi tutmaktadırlar. (43)
1948 başında ise Halikarnas Balıkçısı yazmaya başlayacaktır. (45)
DP iktidarında durum daha da karmaşık hale gelir: 1952’de, DP’li İzmir Belediye Başkanı Rauf Onursal, kendisiyle ilgili yolsuzluk iddialarını sayfalarına taşıyan, DP’nin kurucu unsurlarından Demokrat İzmir’e karşı “komünist” suçlamasıyla ihtiyati tedbir koydurmayı dener. (90)
1952-1954 arasında, grevin henüz yasal olmadığı bir dönemde, İzmir liman işçilerinin “taşeron firma- sarı sendika- grev’’ üçgenindeki gelgitlerini, işçilerden yana tavır alarak sayfalarına taşır ve önemli ses getirir. (70-71)
1954 Ekim’inde Atilla İlhan, Can Yücel ve Kemal Bilbaşar’ın katılımıyla (120) “sol” imaj daha bir belirginleşir. Atilla İlhan, sonuncusu 1970’de olmak üzere birkaç kez gazetenin genel yayın yönetmenliğine getirilecektir. HP’nin kuruluşunu ele aldığı Ocak 1956 yazılarında, 1946 ile 1956 heyecanını benzeştirir. (146) Oysa, HP kurulduğu ilk günden itibaren hükümetçe “komünistlik” ile itham edilecektir. (150)
1957’de Aziz Nesin imzalı yazılar boy göstermeye başlar. (164,174)
1957 seçimlerinden sonra kapatılan Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın Vatan Partisi hakkında yayın yasağı konmasına rağmen, Demokrat İzmir yasağı dinlemez; gazete toplatılır, dava açılır. (189)
2 Mayıs 1959’da gazetenin kundaklanması olayını İçişleri Bakanı Namık Gedik, TAN gazetesi olayına benzeterek, yapılan saldırının müstahak olduğunu ima eder. Ancak, iktidarın en yetkin ağızlarının bu işi “komünistlerin tertiplediği” söylemleri, aynı anda Demokrat İzmir’i bir “komünist yuvası” olarak tanımlamaları durumu Arap saçına döndürür. (239)
Basın Yayın ve Turizm Bakanı Server Somuncuoğlu ise, “gazete yine muhalefete devam etsin, fakat içindeki komünist unsurları temizlesin” diyecektir. (254)
Üstelik Yassıada duruşmaları sırasında bile, bazı sanıklar Adnan Düvenci ve çalışanlarını “komünistlikle” itham edeceklerdir. (78)
Oysa, Menderes ne kadar komünist ise, Düvenci de o kadar komünisttir.
Düvenci’nin Şubat-Mart 1960 ABD ziyareti ile ilgili yazılarındaki ABD övgüsü, komünistlikle suçlanan gazetede “Türk ruhçuluğunun önemli ismi Macit Aray”ın Ruhlarla konuşulur mu? yazı dizisi, Demir Perde’den kaçan 13 kişi ile yapılan röportajları içeren Kaçan 13’ler dizisi, kadın ve moda, magazin sayfaları vb. (106-107) bir dizi unsur “komünistlik” ile ilgili yeterince kanıt sayılmalıdır!
1960’lara gelindiğinde, ülkede solun ağırlığı daha bir hissedilir olmuştur. Demokrat İzmir, çizgisini bozmadan, ortodoks olmayan tüm sol yelpazeye açık bir izlenim verir. Çarpıcı sentezler oluşacaktır.
İlk kez 5 Mayıs 1961 nüshasında “27 Mayıs hareketi” (inkılâp ya da ihtilal değil) denilerek, mesafeli bir tutum sergilenir. Bunda, mart ayında genel yayın yönetmenliğine getirilen Atilla İlhan’ın payı vardır. (285-286)
25 Aralık 1962’deki sol söylemli başmakalede 27 Mayıs’ın hayal kırıklığına yol açtığı vurgulanır, ancak, “zinde kuvvetler”e de göz kırpılır. (304)
3 Mayıs 1962’de Ankara’da 5000 yapı işçisinin yürüyüşüne destekleyici yönde geniş yer verdiği gibi, hiçbir gazetenin sayfalarını açmadığı sendika başkanı Tahir Öztürk’ün basın toplantısını sekiz sütuna manşete çıkarır. (305-308)
Öte yandan, ilk başta sempati ile yaklaştığı Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) zamanla daha mesafeli duracak olsa da, İstanbul basınının aksine, TİP kongrelerini ilk sayfalarında vermeyi sürdürecektir. (305-308)
Bu arada, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Tarık Dursun K., Muzaffer İzgü, Fakir Baykurt, Azra Erhat, Rıfat Ilgaz, Orhan Suda imzaları da görülecektir.
Gençlik eylemleri desteklenir tarzda manşete alınır. (353,356) Öyle ki, 21 Nisan 1966’da öğrenci derneklerinin yayınladığı bir bildiriye yayın yasağı konulması, bildiriyi yayınlayan Demokrat İzmir’in polislerce basılıp, ilgili sayıya el konulmasına yol açar. (299)
1972 Ekim’inden itibaren gazetenin sanat sayfası ise, işçi ve emekçilere oyunlar sahnelemek için Merhaba Gösteri adlı bir tiyatro topluluğu kuran Günay Akarsu’nun yönetimindedir. (383)
Yazarlar, 1969’dan itibaren basında başlayan “bulvarlaşma” etkisinin, Demokrat İzmir’i de yörüngesine aldığını, bu durumun gazetenin siyasi duruşu ile çeliştiğini vurgulamadan edemiyorlar. (348-349-355) Oysa, bu formatın “liberal sol” biçeme çok da aykırı olmadığını belirtmeli.
Peki, Demokrat İzmir CHP’yi mi destekler?
“CHP’ye duyulan güvensizlik ve araya konulan mesafe 27 Mayıs’tan sonra da devam etmiştir. TİP bile, CHP’den daha çok teveccühe mazhar olur.” (415)
“1957’den sonra CHP ile arasındaki mesafeyi korumayı başaran, 1968 sonrasında açık, kapalı AP baskılarına boyun eğmeyen Demokrat İzmir, 1969’da Ege’nin tek bağımsız ve muhalif gazetesidir.” (416)
Yine de, 70’lerde, gazetenin Ecevitçi çizgisinin belirginleştiğine işaret etmeli. (416,417,421-423) Ancak, 1977 seçimlerinde genel yayın yönetmeni Akın Simav’ın CHP’den milletvekili yapılmasına rağmen, Ecevit’in Atilla İlhan’a mektubu (430), Atilla İlhan’ın 1973 Kasım’ında siyasette daha etkin olabilme amacıyla Ankara’ya gitmesi (448), “sendika ve işçi” “halk sektörü” (449), “Köylü sayfası” (465) gibi köşeler, heterodoks bir sol alan ve basın kimliği inşasının, CHP kurumsallığı içinde var olmaktan daha önemli ve öncelikli oluşunun göstergeleridir.
Nitekim, Ecevit’in başbakan olarak çabası bile gazetenin ayakta kalmasını sağlayamayacaktır. (460,470)
İlginç bilgiler, renkli ayrıntılar
Cemal Gürsel’in İzmir yıllarında A. Düvenci ile yakın dostluğu ve Demokrat İzmir okurluğu; (59) Düvenci’nin idamlara karşı oluşu nedeniyle ona ulaşma çabası, Gürsel’in telefona çıkmayışı, Düvenci’nin küsüp, cenazesine bile gitmeyişi. (290)
Kıbrıs müdahalesinde adaya giden ilk gazetecinin Cüneyt Arcayürek değil, Demokrat İzmir İstihbarat şefi Akın Kıvanç olduğu. (442-443)
Eşinin ölümü (1967) sonrası Ayten Düvenci’nin basın tarihimizin ilk kadın patronu oluşu. Ancak, çalışanların kadın patrondan emir alma güçlüğü dikkate alınarak, müessese müdürü sıfatıyla Atilla Bediz’in atanması. (343)
DP’nin son yıllarında, fiyatı 25 kuruş olan Demokrat İzmir’in karaborsada 5 liraya satılması. (282)
Pazar ekindeki “Sinema Kuşu” köşesini muhtemelen Atilla İlhan’ın yazıyor oluşu. (125)
Ayten Düvenci’nin Akın Simav’ı 1977 seçimlerinde milletvekili seçtirebilmek için, Ödemiş’e götürüp, Ege’nin büyük çiftlik sahibi ailelerinden olan “political broker” M. Şerif Başoğlu’na takdim etmesi. (461)
Kayseri-Talas Amerikan koleji öğretmeni Alan McCain’in, “Biz küçük bir Amerikan toplumu yaratmak için geldik, ama başaramadık.” deyişi. (208-209)
Halikarnas Balıkçısı’nın bazı yazılarını, görme yetisini yitirmiş olan A. Düvenci’ye iki kez getirip para alması; Düvenci’nin de ona sempatisinden ses çıkarmaması. (262-263)
Yakup Kadri’nin yanlış anımsadıkları. (275)
Türkiye Futbol Federasyonu’nun İzmir takımlarının önünü kesme çabaları. (392-393)
1971 baharında Demokrat İzmir Liselerarası Tiyatro Yarışması’nda Haluk Bilginer’in en iyi erkek oyuncu seçilmesi. (381)
Pop müziğin önemli ismi Nilüfer’in lisedeyken uçaktan korktuğu için İzmir’e otobüsle gelişi. (389)
Kemal Uzan (428), Dinç Bilgin, Kemal Ilıcak (432) ile ilgili bilgiler gibi her telden ve değişik önemde onlarca ayrıntı var.
Değerlendirme ve bazı eleştiriler
Akıcı dil ve rahat okunurluk yanında, oldukça etkin biçimde kullanılmış dolgun bir kaynakça dikkati çekiyor: ana omurgayı Demokrat İzmir sayıları oluştururken, Başbakanlık Osmanlı Arşiv belgelerinden, TBMM tutanaklarına, akademik çalışmalardan, Yassıada zabıtlarına, anılardan, söyleşilere geniş bir tarama yapılmış.
Dizin ile Osmanlıca bazı sözcük ve terkiplerin yanlarına günümüz Türkçesindeki karşılıklarının yazılmış olması son derece işlevsel.
Kitabın sonunda yer alan Demokrat İzmir sayılarından yapılmış mizanpaj seçkisi, kronolojik gelişimi vurgular nitelikte. Öte yandan, metin içine serpiştirilmiş fotoğraflar, önemli siyasal dönemeçlere anlamlı görsel destek sunuyor.
Yedi bölümden oluşan kitabın her bölümü, birkaç sözcük ya da tamamlanmamış cümlenin telgraf dili benzeri sıralandığı bir sayfa ile başlıyor. İzleyen belgeden cımbızlanmış bu sözcükler, bölümün ruhuna dair ipuçları veriyor. Bu sayfanın hemen ardındakinde yer alan belge (mektup, konuşma, savunma metni, gazeteden alıntı vb.) ele alınacak dönemi yansıtan işlevsellikte. Sonrasında ise, yine bölüm içeriği ile bağlantılı biçimde Yusuf Rıza Düvenci’nin anıları yer alıyor. Onu da anlatı metni izliyor. Böylece, dört katmandan oluşan metin birbirini tamamlayan, doygun bir görüntü sunuyor.
Düvenci aleyhine Yassıada duruşmaları sırasında ortaya çıkan iddiaların da verilmiş olmasının (254,258) ciddiyet ve güvenilirliği arttıran bir unsur olduğu söylenmeli.
Eleştirilere gelince; Yusuf Rıza Efendi’nin kurduğu özel okullar ile yaşamına dair verilerin kitabın ilk bölümlerine konması daha uygun olurdu. Kronolojik izleme kolaylaşacağı gibi, eğitim, basın ve ticaret arasındaki “liberal” ilişki ve yelpaze daha iyi algılanabilirdi. Okul ile ilgili sayfalar oldukça zengin, belki tek eksik okulun ücret ve gelir-gider tablosuna dair tek bir verinin bile yer almayışı.
Y. Rıza Efendi’nin 1912 genel seçimlerinde hangi partiden milletvekili adayı olduğunun belirtilmemiş olması eksiklik sayılmalıdır. (332)
Üstündağ ve Kapani’nin Burhan Belge’yi başyazarlıktan uzaklaştırma nedenleri üzerinde biraz daha durulmalıydı. (44)
1953’e kadar Demokrat İzmir’in hissedarlarının kimler olduğu ve Düvenci’nin onların hisselerini satın alması konusu da biraz daha açımlanmaya muhtaç görünüyor.
Gazetenin 1951 TKP tevkifatı ile 6-7 Eylül olaylarına yönelik tavrına hiç değinilmemesi önemli bir eksikliktir.
Düvenci ve gazetesinin başta 212 sayılı basın kanunu olmak üzere, 27 Mayıs’ın basın düzenlemelerine dair görüş ve tavırları daha ayrıntılı verilebilirdi. (278)
Gazetenin sayfa düzeni ayrıntılandırılırken, diğer gazetelerinkiyle kıyaslanıp, farklılık taşıyan yönlerin belirtilmesi daha işlevsel olurdu. (288-289)
1966 sonbaharında başlayıp, gazetenin bir buçuk yıl kapalı kalmasına yol açan grevin anlatımı epeyce sübjektif görünüyor. (320)
TİP’deki Boran-Aren-Erik muhalefeti ifadesi ya “5’li takrir ekibi” biçiminde ya da Sargın ve Haydaroğlu’nun da isimleri eklenerek yazılmalıydı. (352)
İnönü’nün demecinin yorumlanma biçimi biraz zorlama olabilir mi, sorusunun akılda asılı kaldığını da belirtmeden geçmemeli. (412)
Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir, özenli baskısı, uyumlu kapak tasarımı ve nitelik açısından sivrilen içeriği ile 2018’in iyi çalışmalarından biri olmaya aday. Yazarları ve Yapı Kredi Yayınları’nı kutlamak gerek.
Bir Mücadele Gazetası! Demokrat İzmir, Aytaç Demirci, Yusuf Rıza Düvenci, Yapı Kredi Yayınları, 2018, (501+32 s.)