20 Nisan 2024 Cumartesi / 12 Sevval 1445

Devrim Erbil: Minyatürler, Batı'nın büyük yağlı boya tablolarıyla boy ölçüşecek değerdedir

Resimlerine ikili bakışı getiren ve resmin şairi olarak bilinen ünlü ressam Devrim Erbil, 'Minyatürlerin, Batı’nın büyük yağlı boya tablolarıyla boy ölçüşebilecek değer olduğunu ve Türk insanın çok yetenekli olduğunu belirterek, “Kendi değerlerine yeni bir gözle bakabildiği sürece, Batılı gibi değil de kendi topraklarının kültürleriyle bakılabildiği sürece Türk resmi çok daha güzel yerlere gelecektir. Bu topraklarda çok yetenekli insanlar yetişiyor.” dedi.

TM Dijital Haber Merkezi7 Mart 2019 Perşembe 07:00 - Güncelleme:
Detaylarıyla insanları büyüleyen, resimlerine ikili bakışı getiren ve resmin şairi olarak bilinen ünlü ressam Devrim Erbil ile eserlerini ve Türk resim dünyasının ürünlerini anlattı.
 
Anadolu’nun yetenekli çocuklarının müze görmeden ve sanatla ilgili birikimleri olmadan mucizelere imza attıklarını belirten Devrim Erbil, “O yetenekli çocuklara yön verildiğinde ve kültürlerine sadık kalmaları önerildiğinde bütün dünyada birbirine benzeyen işlerden daha farklı ve yeni eserler ortaya koyacaklarını düşünüyorum.” diye konuştu.
 
Şiir yazmaya ve resim yapmaya çok küçük yaşta başladığınızı biliyoruz. İlk önce sanat serüveninizi konuşmak isteriz. İçinizdeki sanat dürtüsünü ne zaman fark ettiniz?
 
İlk yaptığım resimleri pek hatırlayamıyorum, ama 1952 yılında, yani 15 yaşımdayken, yaptığım resimlerden birkaçını saklamayı başarmışım. Çevremde ilgimi çekenleri renkli çini mürekkebiyle resmetmişim, ablamı ziyarete gittiğimde dikkatimi çeken bir nehri ya da dereyi çizmişim. Bir de Balıkesir’deki fuarın kapısını çizmişim. İlk resimlerim denince aklıma bu ilk üç resmim gelir.
 
Bir zamanlar Varlık Dergisi çıkardı. Resme meraklı gençler olarak oraya siyah-beyaz desenlerimizi yollardık. Dergide desenlerimiz çıktığında çok mutlu olurduk. Bizim için resme yönelik itici güç olurdu ve güç verirdi. Çünkü dergide Picasso gibi ressamların resimlerinin yanında bizim resimlerimiz de yer alırdı.
 
Sanat dürtüsü bir yapı özelliğidir. İnsan herkesten farklı olarak çevreye bakıyorsa, bunu anlatmak istiyorsa; müzik yoluyla sözcüklerle ve ezgilerle, resim yoluyla renkler ve desenlerle dökmenin bir yolunu buluyor. Ben resimle çok karşılaştım. Çünkü İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği yıllarda bu alana pek yönelemiyorduk. Balıkesir çok küçük bir kasabaydı; burada ne müze ne de sanat eseri görme imkânımız vardı. Mesela hocam olan Bedri Rahmi, bir gün konuşurken bize akademide öğrenciliği sırasında ancak iki tane renkli resim görebildiğinden bahsetmişti. Türk resminin önemli bir ustasının akademide okurken sadece iki tane renkli resim görmesi… O dönem resim sanatını siz düşünün.
 
Sanat kitapları, müzeler ve galeriler sanatı yaymak ve sevmek için gerekli unsurlar arasındadır. Sanat duyarlılığımı önce kitaplarda buldum. Şiirler yazmaya başladım. Hayatım boyunca edebiyat bir tutku olarak devam etti. Halen bir şiir okurken heyecanlanıyorum. Hatta okuduğum kitaplardan notlar bile almışım, bu defteri de saklamayı başarmışım.
 
 
Sanata ilk önce okuyarak başladığınızı bahsettiniz. Peki, bu okumalardan hangisi resim alanında sizi etkiledi?
 
Balıkesir’de geçen şöyle bir anım var. Şehrin ortasında bir kitabevi vardı, bir gün vitrinde küçük cep kitapları gördüm ve beni çok etkilediler. Bütün harçlığımla gidip o kitapları aldım. Bunlar empresyonist ressamlardı. Belki ilk defa karşılaştığım sanat eserleriydi. Kitapların baskıları çok iyi değildi, ama sanatın o gizemli ve büyülü yanını tanımış oldum. Sanatın insanı altüst edebilecek coşkularının karşılığında, dünyaya farklı bakılabilecek alanları gördüm. Bunun dışında akademide okuduğum birkaç kitap beni etkiledi. Mesela Herbert Read’in “Sanatın Anlamı” kitabının hayatımda çok ayrı bir yeri olduğunu söylemeliyim.
 
Devrim Erbil’e göre sanat nedir?
 
Sanatla ilgili yorumlar çok farklıdır. Çünkü herkes kendi kültürüne, bilgisine ve ilgi odaklarına göre yorumlar. Sanat, insanlık tarihinin her döneminde ve her toplumunda vardır. Bu yüzden sanatın çok önemli bir olgu olduğunu görüyoruz.
 
Sanatın insanlar üzerinde önemli bir etkisi vardır. Mesela bütün çocuklar çok güzel resim yapar. Sonra çevrelerinin etkileri ve kötü yönlendirmeleriyle bu ilgi odağından vazgeçer ya da başka ilgi odağı arar. Her çocuğun güzel resim yapmasından yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki; sanat psikofizyolojik içgüdüdür. Sanat her toplumda ister istemez vardır; çünkü sanat, uygarlığın ölçütüdür. Bu yüzden sanatı, yaratıcılığın ve hayal gücünün bir simgesi olarak görüyorum.
 
Resim, boyayı renk yapma sanatıdır. Boyalara anlam kazandırdığımızda renk olur. Bir renk, bir ezgi ve bir biçim hayatlarımızı çok etkiler. Sanat, insanı insan yapan bir değerdir. İnsana yeni bir heyecan ve mutluluk veren bir enerjidir.
 
Resimlerinizde kullandığınız detaylar çok ilgi çekici, çünkü her detayın içinde gizlenen başka bir detay var. Bu detaylarda insanlara ne anlatmak istiyorsunuz?
 
İnsanlar genellikle hayatındaki detayları pek umursamaz. Nefes alıp vermek, yaşamımızın genel bir ritmidir. Nefes alıp vermeden yaşamak mümkün değildir. Bunu pek fark etmeyiz. Detaylar, insan hayatında doğmak ve ölmek gibi bir şeydir. Yaşamın içerisinde, doğmakla ölmek arasında öylesine farkında varmadığımız ayrıntılar vardır. Bunlar hayatımızı yönlendirebilir ve çok önemli roller oynayabilirler. Bu yüzden detayları çok seviyorum.
 
Yaşamda olduğu gibi sanatta da gözden kaçabilecek küçük ayrıntılar vardır ve onlar çok önemlidir; esinti olarak başlayan ufak bir detay daha sonra her şeyi altüst edebilir. Detaylar bu bakımdan çok önemli ve resimlerimde çok detay veriyorum. Bir de resme aldığım konular da bende detaya inme arzusu uyandırıyor. Mesela ortaokulumun binasının bulunduğu mahalle kente yukarıdan bakıyordu. Kentin evlerini bir araya getirmekten mutluluk duyuyordum. Doğayı tek bir ağaç olarak da gösterebilirsiniz, yüzlerce çizgiden de oluşturabilirsiniz. Bütünü kaybetmeden ayrıntılar vermeyi ve doğanın içindeki detayların anlamlarını vermeyi seviyorum. Ayrıca kentler detaysız olmuyor.
 
İstanbul resimleriniz de çok meşhur. Hatta “İstanbul’un Ressamı” olarak biliniyoruz. Neden İstanbul?
 
Dünyayı sanat bakışıyla yorumladığım için İstanbul’un etkisi bende ayrıntılarla dolu. İstanbul’un herkes üzerinde bir etkisi vardır. Herkes bir yönüyle mutlaka İstanbul’dan etkilenir. Çünkü İstanbul; yaşam sevinciyle, mavinin çinisiyle, tarihsel konumuyla, anılarıyla çok zengin bir kültürel mirasa sahip.
 
Osmanlı imparatorluğunun başyapıtlarının burada olması, mimarisi ve hat sanatı… İstanbul, Osmanlı döneminde birçok kere büyük yangınlar yaşamış. Mesela hep şunu düşünürüm; o yangınlar içerisinde acaba ne kadar minyatürler, hat eserleri, halk sanatı ürünleri, kilimler, halılar, ahşap işleri nasıl yok oldu. Bunların acısını içimde hep hissederim ve belki resimlerimde onları da anlatmak isterim.
 
Kaybolanları ve gelip geçenlerin hepsini sığdırmam mümkün değil ama alabildiğim kadarıyla İstanbul tutkusunu resimlerin içerisine sokmaya çalışıyorum. Resimde bir bölgeyi yaptığım zaman diğer taraf çok eksik kalmasın diye görüş açımı genişletiyorum. İstanbul’a uzaydan bakıyor gibi bakmaya çalışıyorum.
 
Son resimlerimde ikili bakış yani iki ayrı bakış getiriyorum. Kendinizi büyük bir camide düşünün. Süleymaniye, Sultanahmet ya da Yeni Camii’nin tavanlarına bakın; o kubbeler, yarım kubbeler ve onların çeşitliliği, pençelerinden süzülen mistik ışıklar sizi mutlaka etkiler. İnsanı alıp götüren büyük mekânlardan hep çok etkilenirim. Mesela Selimiye’de büyükbabamın orada yaşadığını düşünürsek, Selimiye’de namaz kıldığını ve o görkemli kubbeyi, onun etrafını gördüğünü ve aynı benim gibi burada olduğunu düşünüp mekânın etkisi altında kalırım.
 
İstanbul’a baktığınız zaman kubbeleri ve yarım kubbeleri görürsünüz. Bir de yukarıdan baktığınızı düşünün… Ben ikili bakışla hem yukarıdan hem de aşağıdan bakıyorum. Şimdiye kadar kimsenin denemediğini zannettiğim ikili bakışla, yeni bir bakış açısını ortaya koyuyorum. İstanbul bu bakış açısının gerçekleşmesi için de en güzel ortam ve tarihi bir kentti.
 
“Mavi Rengin” ressamı olarak biliniyorsunuz. Renklerin de birer anlamı var. Sizdeki mavinin gizemi nedir?
 
Mavinin insan psikoloji üzerinde genel bir etkisi var. İç derinliği ve zenginliği anlatır. Demek ki her insanda etkili olabildiği kadar bende de etkili olabiliyor. Benim duyarlılığımla İstanbul’un maviden oluşan çekiciliği bir araya gelince; mavi camisi, mavi çini, boğazın renginin maviliği, mavi bir gök…
 
Mesela ben izlenimciliğin neden İstanbul’da doğmadığına şaşarım. Bildiğiniz gibi izlenimcilik, ışığın nesne üzerindeki günün her saatinde farklı görünüşlerini yansıtmakla ortaya çıkar. Yani izlenimcilik Paris’e değil, İstanbul’a yakışırdı. Ben bir sanatçı sezgisiyle bunu yakaladığımı düşünüyorum. İstanbul’da kış ortasında bile bir güneş, insana huzur veren gökyüzü mavisi… Boğazda düşünün kendinizi, bütün bunlar bir sanatçıyı çok derinden etkiler ve izlenimcilik ve mavi İstanbul’a çok yakışıyor.
 
Akademide uzun dönemlerde hocalık yapan bir ressam olarak, Türk resminin dünden bugüne gelişimini konuşmak isteriz? Resim dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Türkler Orta Asya’dan geldikten sonra Uygur Türklerinde olduğu gibi daha özgür resim anlayışını sürdürüyor. Mesela Selçuklularda figürler var. Daha sonra Osmanlı döneminde Batı’yla yakınlaşma var gibi gözüküyorsa da bu sarayda kalıyor.
 
Rönesans, resimde yeni bir perspektif getirmiştir. Rönesans resmi, gerçekçi resim olma yolundadır; derinlikler vardır. Mesela minyatür sanatında da derinlik vardır, ama bu yığma perspektiftir. Sanatın kuralları, yapılış biçimleri çok farklıdır. Minyatür sanatının ustaları, boyayı, rengi farklı kullanırlar, perspektifi farklı kullanırlar. Yaşamın çeşitli boyutunu alırlar.
 
Minyatür, bütün yapının tümünü ele alır. Kentin resmini yapar. Küçük minyatürler, kitap resimleri Batı’nın o büyük yağlı boya tablolarıyla boy ölçüşecek değerdedir. Kendi değerlerine yeni bir gözle bakılabildiği sürece, Batılı gibi değil de kendi topraklarının kültürleriyle bakılabildiği sürece Türk resmi çok daha güzel yerlere gelecektir.
 
Bu topraklarda çok yetenekli insanlar yetişiyor. 50 yıl boyunca akademide hocalık yaptım. Anadolu’nun yetenekli çocukları müze görmeden, sanatla ilgili birikimleri olmadan mucizeler oluşturuyorlar. Türk insanı gerçekten çok yetenekli, o yetenekli çocuklara yön verildiğinde ve kültürlerine sadık kalmaları önerildiğinde bütün dünyada birbirine benzeyen ve sıradan işlerden daha farklı ve yeni eserler ortaya koyacaklarını düşünüyorum.
 
Türkiye’de resim sanatının gelişimine şahitlik etmiş bir ressam olarak resim kriterleriniz nelerdir?
 
Bu konuda birtakım kriterler var. Kompozisyon, ritim, hareket ve renklerin kendi arasındaki uyumu bir resmi değerlendirirken başvuracağımız kriterlerdir. Fakat bir resmi değerlendirirken tablonun öz bakış açısı, insana verdiği yeniliği ve heyecan da önemli birer kriterdir.