Önce karikatürist ağabey Hasan Kaçan’ı tanıdım, yıl 1993 ya da 94 olmalı. Dergiler, gazeteler ‘Hasan hidayete erdi’ yazıyordu o günlerde. Daha sonra Ağır Roman’ın yazarı olarak Metin Kaçan ile Karagümrük’ün manevi atmosferinde, tasavvuf ehli insanların arasında karşılaştık, kaynaştık.
Edebiyattan kovacaklardı
Kasımpaşa’da doğup büyüyen, o semtin ‘alt kültürünü’ edebiyatımızda benzersiz bir üslupta yazıya döken Metin Kaçan ilk kitabıyla bir anda popüler olmuş, Ağır Roman da kült romanlar sınıfına sokulmuştu. Sonrasında bir ‘şiddet’ haberiyle manşetlere düştü Metin. Genç bir kadını feci halde dövdükleri gerekçesiyle hapis yattı bir müddet. 8 ay sonra kefaletle serbest bırakıldığında yeniden yazıya sığındı. Ama savruldu epey. Edebiyat çevrelerinden kovulmaya çalışıldı. Direndi. Fındık Sekiz, Harman Kaplan, Cervantes’in Yeğeni, Adalara Vapur’u ve başka kitapları yazdı.
Neydi Metin Kaçan’ın yaşamla derdi... Bilinmez ama hep bir arayış içinde olduğunu kestirmek güç değildi. Kayseri’de doğdu, Kasımpaşa’da büyüdü. Kimi zaman Tasavvuf erbabının dizi dibinde maneviyat sayfalarında gezindi. Arafta kalan bir tutunamayan olarak dünyalara sığamadı. İntiharla hayatını sonlandıran pek çok edebiyatçı gibi ‘saadetin anahtarı’nı kurcaladı; evirdi, çevirdi, kilidi açamadı bir türlü. Değerli edebiyatçı Tomris Uyar’ın dediği gibi: İnsan intihar etmez; insanı intihar ederler... Neydi hayatın sırtına yüklediği o ağır yük ki, kendisiyle birlkte fırlatıp attı dünyanın yükünü. O kadar mı sıkıcıydı burası. Hani sormasam bir şey anlatmazdı, sorardım, anca o zaman söylerdi. Metin Kaçan ile son yazışmamız, birkaç ay önceydi. Ağır Roman’ın dizi uyarlamasını anlatıyordu. ‘TV kanalıyla İmzalar çakıldı’ diyordu. Heyecanlıydı. Kitapları için de Everst’le anlaşmıştı... Yazın Antalya Kaş’ta uzunca bir tatile çıktı, mutluluk fotoğrafları paylaştı oradan...
Şu cümleler son röportajından: -Ben uzaklıkların bile bana yakın tebessümler attığı hoş kokuların ve derin denizlerin, kocaman sevdaların adamıyım.
-Edebiyat hem yazar, hem okuyucu için bir arayış yoludur.
-Adnan Özer’e ‘Ağır Roman’ı anlatırken anlatının zevkinden defalarca bayılmışlığım vardır.
-Hayatımın hiçbir döneminde konsomasyona çıkmadım açıkçası. Çıkarsam da ortalık çok karışır.
Ağır Roman’a acı final yazdı
Ve beklenmedik finalin ilk cümlesi; kaya gibi sert buz gibi soğuk: Sinemaya da uyarlanan ‘Ağır Roman’ kitabının yazarı Metin Kaçan, Pazar günü sabaha karşı İstanbul’da Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etti. Sonrası ağır roman... İç sızısı... Bir arkadaş, bir edebiyat insanı, arayışlar içinde bir ruh uçup gitti.
Sosyal paylaşım sitelerinde gülümseyen, eğlenir gibi görünen, şaka yapan, dostlarını, arkadaşlarını, kedilerini sevip kucaklayan Metin Kaçan fotoğrafları...
BU İNTİHAR’LA KALBİM ÇOK KIRILDI
Sırma Köksal: Everest Yayınları Yönetmeni
Metİn, Ağır Roman’la tanıdığım ve bir okur olarak hayranı olduğum bir isimdi. Edebiyattan kovulmaya çalışıldığı dönemler oldu Metin’in. Kişisel yaşamı ile edebiyatının ayrı tutulması gerektiğini savundum, yanında durdum. Sonrasında hayranı olduğum bir yazarın yayıncısı olmak da kıvanç vericiydi. Ama bu intihar kalbimi öyle kırdı ki anlatamam. İntihar her ne kadar bireysel olsa da toplumsal bir yönü de var. Üstünde kurulan baskıların sonucu belki de.
METİN KAÇAN KÖTÜCÜL DÜNYADAN GİTTİ
Semih Gümüş: Yazar-Eleştirmen
Ağır Roman nereden çıktıysa, Metin Kaçan da oradan çıkmıştı. İlk yayımlandığı zaman edebiyat dünyamızda derin ve çok olumlu bir etkide bulunan Ağır Roman, gerçek hayatın yeraltından çıkmış, ona uygun bir dili de büyük bir yetkinlikle kurulmuştu. Benzeri olmadığı için önemli bir yaratıcılık ürünüydü. Metin Kaçan ile tanışmadık, yüz yüze hiç gelmedik. Onun yaptığı bu son seçimden büyük bir üzüntü duydum. Hayatın gadrini anlamayanların bu üzüntüyü anlamasını da beklemiyorum. Sonunda bu kötücül dünyadan yok olup gitti. Onu sessizce anmak en doğrusu. Yazdıkları duruyor yanımızda.
Hayattan kaçan edebiyatçılar
SADIK Hidayet, Jack London, Ernest Hemingway, Virginia Woolf, Stefhan Zweig... Bu büyük yazarlar anıtlaşan edebi eserleri bırakarak intihar ettiler. Tolstoy ise, şöhretinden bunalıp, kendini bulmak için elinde Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşleri 82 yaşında evden kaçtı.
Ve bir tren istasyonunda zatürreeden yaşamını yitirdi, ki bu doğal ölüm olarak da kayıtlara geçse aslında onun ki edebiyatçıların en afilli intiharıydı. İster Hidayet gibi Paris’te havagazı bulunan bir daire arayarak, ister Hemingway gibi av tüfeğini beynine dayayarak ya da Woolf gibi kendini nehre atarak olsun, yöntemi fark etmez, intihar yazarın ölümle sonuçlanan hastalığıdır demek boşboğaz cesareti olmaz edebiyat tarihine bakınca... Hele ki iyi yazma derdinde olan yazar, bu uğraşın nasıl ruhu yiyip bitiren fakat dışardan da nasıl muhteşem bir hizmet olarak görüldüğüne şahitlikle tüketir ömrünü. Bu tükeniş, acılara son vermenin en etkili yolu olarak görüldüğünden olacak, ne yazık ki intiharla sonuçlanıyor. İntihar oranının iyi yazar oranına göre grafikteki azlığına bakıp da, bunu romantik bir çıkarsama olarak görmek asıl romantizm sayılır.
En iyi 50 roman içinde
Ağır Roman ile Türk edebiyatının en iyi 50 yapıtından birine imza atan Metin Kaçan’ın bir İstanbul ritüeli olan Boğaz Köprüsü’nden intihar seçeneğini kendi yaşam öyküsünde işaretlemiş olması da, iyi yazmanın sıkıntısı sayılır okur zihninde. Okur, sevdiği yazarın bu vedasına başka türlü anlam yükleyemez zaten. Doğumunu değil ama ölümünü seçebilmenin tek ve dönülmez cevabını kendine vererek Kaçan için kaçtı denilmez. Olsa olsa ‘Her yazar ancak öldüğünde yazar olur’ kuralını erken işletmeye aldı denilebilir. Yaşarken hak ettiği ama görmediği saygıyı ölümüne gösterenlerin sesleri arasında susulabilir, onu okuyarak onu daha çok anlamak uğraşına girilebilir, böyle yad edilebilir pekala...
Erdinç Akkoyunlu