ELLERİN MAVİ KELEBEK’İ KALEME ALAN MERVE KOÇAK KURT'TAN SAMİMİ AÇIKLAMALAR
Hece dergisi takipçilerinin ve Star gazetesi kitap eki okurlarının iyi bildiği bir isim Merve Koçak Kurt. Kimi onu öykücü kimliğiyle tanıyor kimi kuyumcu titizliğiyle işleyip okurun dikkatine sunduğu ilk kitaplara dair kritikleriyle. Bu kez onun ilk kitabı raflarda. Hece Yayınları’ndan okura ‘merhaba’ diyen “Ellerin Mavi Kelebek” adlı kitabı ve öyküleri üzerine söyleştik Merve Koçak Kurt’la.
-Merve Koçak Kurt öykücülüğü derken, nasıl bir ‘öykü’den söz edebiliriz?
Anlatıcı ağırlıklı, sükût içinde, soyut, postmodern, dili önceleyen, sinematografik/ fotoğrafik öğeler barındıran, içsel, s/imgesel, kimi zaman deneysel... Kimi zaman yoğun ve yorucu, ama bu yoruculuğuna rağmen oku(n)maya değer sanki! Ama en iyisi bütün bunlara okur karar versin.
-Öykü yazmak/ kurmak sizin için ne ifade ediyor bu hayatta? Nasıl yazıyorsunuz?
Yazdıklarıma ‘öykü’ diyecek olan yine okurlardır, eleştirmenlerdir. Yazı ile kurduğum güçlü bir bağ var. Ancak kurduğum bu bağı tam olarak tarif edemem. Sanırım, yazmazsam ‘kendimi inkâr etmiş olurum.’ Bazen uzak bazen yakın. Bazen sen bazen ben. Bazen aşk bazen meşk. Bazen yara bazen merhem yazmak. Öncesinde zorlanıyorum. Biriktiriyor, biriktiriyor ve sonra bir çırpıda yazıyorum. Demleniyor bir vakit. Son kez bakıyorum. Yaza yaza yaz(g)ımızı çağırıyoruz, buna inanıyorum! Yaz(g)ıyı değiştirmek de yaz(g)ıya dahil.
- “Çünkü görmek, karanlığı bilmekten başkaydı. Ellerin bazen gözlerin olurdu eğer göremiyorsan...’Yazarken’...” Görme biçimleri var öykünde. Eller nasıl göz olur? Bize biraz anlatır mısınız bunu?
‘Görme Biçimleri’ deyince aklıma ilkin John Berger gelir. “Iş(ı)k imiş her ne var Âlem’de” diyen Fuzulî’yi de anmalıyım. Burada, görmek tıpkı körlük gibi soyut bir anlam içeriyor. Körlük, karanlığı bilmekse görmek ondan farklı bir şey olmalı! Ellerimiz, ‘yazarken’ bazen gözlerimizin yerine geçebilir. Parmak uçlarımızda biriken o yazı telaşını en iyi anlatan öyküm “Kâğıt Beyazı Tenin” sanırım.