26 Haziran 2025 Perşembe / 1 Muharrem 1447

Merve Koçak Kurt: Yazmazsam kendimi inkar etmiş olurum

“Yazı ile kurduğum güçlü bir bağ var. Ancak kurduğum bu bağı tam olarak tarif edemem. Sanırım, yazmazsam kendimi inkâr etmiş olurum. Bazen yara bazen merhem yazmak.”

Meral Afacan Bayrak28 Nisan 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
Merve Koçak Kurt: Yazmazsam kendimi inkar etmiş olurum

ELLERİN MAVİ KELEBEK’İ KALEME ALAN MERVE KOÇAK KURT'TAN SAMİMİ AÇIKLAMALAR

Hece dergisi takipçilerinin ve Star gazetesi kitap eki okurlarının iyi bildiği bir isim Merve Koçak Kurt. Kimi onu öykücü kimliğiyle tanıyor kimi kuyumcu titizliğiyle işleyip okurun dikkatine sunduğu ilk kitaplara dair kritikleriyle. Bu kez onun ilk kitabı raflarda. Hece Yayınları’ndan okura ‘merhaba’ diyen “Ellerin Mavi Kelebek” adlı kitabı ve öyküleri üzerine söyleştik Merve Koçak Kurt’la. 

-Merve Koçak Kurt öykücülüğü derken, nasıl bir ‘öykü’den söz edebiliriz?

Anlatıcı ağırlıklı, sükût içinde, soyut, postmodern, dili önceleyen, sinematografik/ fotoğrafik öğeler barındıran,  içsel, s/imgesel, kimi zaman deneysel... Kimi zaman yoğun ve yorucu, ama bu yoruculuğuna rağmen oku(n)maya değer sanki!  Ama en iyisi bütün bunlara okur karar versin.

-Öykü yazmak/ kurmak sizin için ne ifade ediyor bu hayatta? Nasıl yazıyorsunuz?

Yazdıklarıma ‘öykü’ diyecek olan yine okurlardır, eleştirmenlerdir. Yazı ile kurduğum güçlü bir bağ var. Ancak kurduğum bu bağı tam olarak tarif edemem. Sanırım, yazmazsam ‘kendimi inkâr etmiş olurum.’ Bazen uzak bazen yakın. Bazen sen bazen ben. Bazen aşk bazen meşk. Bazen yara bazen merhem yazmak. Öncesinde zorlanıyorum. Biriktiriyor, biriktiriyor ve sonra bir çırpıda yazıyorum. Demleniyor bir vakit. Son kez bakıyorum. Yaza yaza yaz(g)ımızı çağırıyoruz, buna inanıyorum! Yaz(g)ıyı değiştirmek de yaz(g)ıya dahil.

- “Çünkü görmek, karanlığı bilmekten başkaydı. Ellerin bazen gözlerin olurdu eğer göremiyorsan...’Yazarken’...” Görme biçimleri var öykünde. Eller nasıl göz olur? Bize biraz anlatır mısınız bunu?

‘Görme Biçimleri’ deyince aklıma ilkin John Berger gelir. “Iş(ı)k imiş her ne var Âlem’de” diyen Fuzulî’yi de anmalıyım. Burada, görmek tıpkı körlük gibi soyut bir anlam içeriyor. Körlük, karanlığı bilmekse görmek ondan farklı bir şey olmalı! Ellerimiz, ‘yazarken’ bazen gözlerimizin yerine geçebilir. Parmak uçlarımızda biriken o yazı telaşını en iyi anlatan öyküm “Kâğıt Beyazı Tenin” sanırım.

SİNEMASAL ÖYKÜ YAZMAYI SEVİYORUM
 
-Sinema ile öykü arasındaki bağı kuvvetli buluyor musunuz? Sinemayı öyküye taşımayı düşünür müsünüz?
 
“Sinemasal Bir Oyun” öykümde olduğu gibi birçok öykümde sinemasal ögeler mevcut. Gerek kurgu gerek görsellik açısından sinema-öykü arasındaki bağ benim için önemli. Sinemasal özellikler taşıyan öyküler yazmayı seviyorum. Bazı öykülerimin filme çekilmesini de isterim ayrıca.
 
-Uzun zamandır “İlk im” köşesinde yeni çıkan yepyeni yazarların ilk kitaplarını yazıyorsunuz. Nasıl bir duygu bu? Yazarken nelere dikkat ediyorsunuz? 
 
İlk kitap heyecanı hakikaten çok başka bir duygu. Bunu, yaşayınca daha iyi anladım. “İlk-im” i öyle bir köşenin eksikliğini gördüğüm için önermiştim. Çünkü, usta yazarlar ve eserleri her yerde kendilerine yer bulabiliyor. Ancak ilk kitaplarını çıkaranlar çoğu kez bu şansı bulamıyor. İlk-im’leri daha çok sosyal medya üzerinden takip ediyorum. Gazete ilanları veya editörümün tavsiyesiyle de inceliyorum. Yazarken eseri önceliyorum, yazarın durduğu yer ya da yayınevinden ziyade. Eser, belli bir nitelikteyse ilk fırsatta yer veriyorum. Daha çok edebi eserleri yazıyorum. Ancak, bu demek değildir ki bir arkeoloji kitabını yazmayacağım!

ÖNERİLEN VİDEO

AK Parti'den Babalar Günü'ne özel video

Kapat
Video yükleniyor...