Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın tartışmaya açtığı Osmanlı imparatorluğunu konu alan televizyon dizileri ile tarihi romanlar gündemdeki yerini koruyor. Kimi popüler dizi ve romanlar Osmanlı hanedanının şatafatlı bir hayat sürdüğü, lüks ve eğlence içinde yaşadığı imajını zihinlere kazıyor.
Oysa gerçek böyle mi? Hanımsultanları konu alan tarihi romanları ile tanınan yazar Mine Sultan Ünver'e göre durum hiç de anlatıldığı gibi değil. "Nar-ı Aşk" romanında Padişah 3. Selim'in kızkardeşi Beyhan Sultan'ın hayatını, "Sultanın Rüyası" romanında ise Esmehan Kaya Sultan'ın hayatını anlatan Ünver, padişah kızı olmanın sanıldığının aksine bir talih olmadığını belirtiyor. Yazara göre hanım sultanlar hür bir kadının aksine katı kuralları olan bir yaşamı sürdürmek mecburiyetinde kalıyordu. Ünver'e göre; çoğunlukla kendileri üzerinden alınan kararlara uymak zorunda olduklarından hayatları üzerindeki tasarrufları sınırlı olan hanım sultanlardan pek çoğu aslında cariye gibi haremin bir başka üyesi ya da sosyal hayattaki sıradan bir kadın olmayı tercih ederlerdi. cariyelerin bile Hünkar kızlarından daha hür bir şekilde haklarını kullanabildiklerini öne süren Ünver, "Hanım sultanlar sosyal yaşama diğerleri kadar dahil olamadıkları gibi kaderleri ekseriyetle devletin siyasetine göre yön buluyordu, tercihleri öyle sınırlıydı" diyor ve ekliyor: ‘’Çoğunlukla, hanım sultanların dengi olmayan biriyle sevseler dahi evlenmeleri gibi bir lüksleri yoktu.’’
"Nar-ı Aşk" ve "Sultanın Rüyası" kitaplarında Osmanlı Hanedanına mensup hanım sultanları konu almasının sebebini ise şöyle açıklıyor yazar:
Gariptir ki bizim tarihimizi roman olarak ilk kaleme alanlar yabancılardır. Osmanlı hanım sultanlarını ve kızlarını anlatan birçok yerli roman yazarı da Batılı oryantalistlerin değerlendirmelerine benzer şekilde onları Osmanlı Medeniyetinin naif ahlakından çok uzak şekilde anlatarak, hatta iftira ederek ve bir zaman bu dünyada yaşayıp ömür tüketmiş karakterlerin kişiliklerini saygısızca zedeleyerek kaleme almışlardır. Maalesef bu romanların birçoğu kronoloji ve tarihi hadiselerin gerçekliği bakımından da yanlışlar ve hatalarla dolu, geneli adı duyulmuş tarihi karakterlerin sadece isimlerini kullanarak oluşturulmuş kurgulardan ibaret.
Son yıllarda tarih uzmanlarının araştırmaları ve çevirileri sayesinde artık; Osmanlı'da saray, ordu, harem gibi teşkilatlanmaların gerçek yapılanması ve Osmanlı medeniyetine mahsus; iman, şefkat, hoşgörü gibi güzel kavramlar hakkında ve elbette sarayda ya da sosyal yaşamdaki kadınların kişilik ve hayatlarına dair fikir sahibiyiz. Tarihi romanlarımla kadınlarımızı tanıtırken, günlük yaşantıları dahil, aşk gibi hisleri nasıl yaşadıklarını da bildirmek istedim. Öyle ki; 'Hoşgörü Medeniyeti' yerine başka bir tanımlama aransa 'Aşk Medeniyeti' denilebilecek olan Osmanlı'da bu hissiyat en latif, en zarif haliyle yaşanıyordu.
HÜNKAR KIZI OLMAK YERİNE CARİYE OLMAYI DİLEYENLER BİLE VAR
Osmanlı hanedanı kadınlarının hayatına ışık tuttunuz. Genel bir çerçeve çizecek olursanız padişah kızı olmak nasıl bir şey?
Osmanlı hanedanı kadınlarını; Hünkar annesi, kızı, gözde, cariye olmak üzere kronolojik bakımdan ayrıntısıyla kaleme alan araştırma kitapları var. Bu ve diğer tarihi kayıtları incelediğinizde, kimi Hanedan kadınlarından kalma şiir ve mektupların da dahil olduğu günlükvari notları ve ayrıca Osmanlı'nın son çeyreğinde bu topraklara gelerek tecrübelerini seyahatname olarak yazmış Batılı seyyah kadınları okuduğunuzda Hanedana mensup bir kadın olmanın ne kadar zor olduğuna tanıklık ediyorsunuz. Genel edindiğim izlenim şu ki; pek çok hanedan mensubu kadın, aslında sosyal hayattan sıradan bir kadın olmayı tercih ediyor. Hatta Hünkar kızı olmak yerine haremin bir başka üyesi cariye olmayı dileyenler bile var. Zira cariyeler dahi Hünkar kızlarından daha hür, haklarını kullanabiliyorlar. Sosyal yaşama diğerleri kadar dahil olamadıkları gibi hanım sultanların kaderi ekseriye devletin siyasetine göre yön buluyordu, tercihleri öyle sınırlıydı.
Tarihi kayıtlara bakarsanız Osmanlı Hanım Sultanlarının devletin istikbali adına Hünkar'ın emriyle siyaseten evlilik yaptıklarını görürsünüz. Acaba sevdalandığıyla izdivaç eden ya da evlendiği Paşa'ya sonradan aşık olarak mesud bir hayat yaşama bahtiyarlığına, altı asırlık hanedanlıkta kaç Hanım Sultan ermiştir? Sanmıyorum ki bir elin parmaklarını geçsin. Zira Hanım Sultanlardan bazılarının eşi nikahın sonrasında tayin olunduğu eyalete ya da vilayete gidiyor ve Hanım Sultan eşinden ayrı, İstanbul'da yaşamını devam ettiriyordu. Pek çoğu ise daha çocuk yaşta kimi Devlet adamlarıyla siyaset gereği nikahlanmıştı. Mesela Sultan İbrahim'in kızı Fatma Sultan üç yaşında izdivaç edip dört yaşında dul kalmıştır. Elbette bunu belirtirken aile hayatı için Sultanların ergenliğinin beklenmek zorunda oluşunu dikkatten kaçırmamalı!
Nar-ı Aşk'ta birbirlerini sevmelerine rağmen Beyhan Sultan ve Şeyh Galip kavuşamıyorlar. Bu kader genel olarak Osmanlı hanedan kızlarının hepsinde yaşanmış mıdır?
Hanım sultanlara dair edindiğimiz bilgilerin çoğunluğu, kaleme aldıkları şiir ve mektuplar ile haremlerine girebilmiş ya da duyduklarını yazmış Batılı kadın seyyahların seyahatnamelerindendir. Bir de yaşadıkları dönemin kadın şairleri ile irtibatları dostlukları olduysa bu kadınların şiirlerinden ve rivayetlerinden malumat alıyoruz. Elbette tüm bu bilgiler sınırlı fakat şunu söyleyebilirim ki; genellikle siyaseten evlilik yapan bu bahtsız kadınlar ya kendilerinden çok büyük kişilerle evlendiriliyorlar, ya evlendikleri kişiyi hiç görmedikleri oluyor, ya da çocuk yaşta sadece kağıt üzerinde izdivaç ediyorlar. Fakat "Sultanın Rüyası"nda anlattığımız IV. Murat'ın kızı Esmehan Kaya Sultan da olduğu gibi evlendikten sonra birbirinden ayrı yaşayıp da sonradan aşka düşenler var. Osmanlı'nın son yıllarında ise istediği, sevdiği Paşa ile evlenen birkaç örnek var. Fakat hanım sultanların dengi olmayan biriyle sevseler dahi evlenmeleri gibi bir lüksleri yok. Ancak Cumhuriyet'le hanedanın saltanatı ortadan kalktığında diğer kadınlar gibi aşklarını yaşadıklarına dair örnekler mevcut.
BEZM-İ ALEM TÜM VARLIĞINI HAYIR İŞLERİNE ADADI
Kitaplarınızda dikkat çeken bir diğer unsur da gerek Beyhan Sultan'ın gerekse Kaya Esmehan Sultan'ın hayırsever kişiliği. Günümüzde Osmanlı haremini işleyen filim ve dizilerde bu konu üzerinde durulmuyor. Hanedan üyelerinin bu yönü hakkında ne söylersiniz?
Osmanlı hanedanında kadın olsun erkek olsun hayırseverlik çok mühimdi. Bu konuda adeta birbirleriyle yarışıyorlardı. Bahsettiğiniz gibi bu konu üzerinde durulmuyor fakat günümüzde Osmanlı'dan bize kalan cami, çeşme, sebil, külliye, hastane ve okul gibi imarların çoğunluğu onların hayırseverliğinin eseri. Ve bu hayırları kendi iaşelerinden biriktirdikleriyle yapıyorlar. Vakıf müessesi de onların önceliğini yaptığı hayır arzusu sayesinde işlemiştir. Onların hayır-hasenatı sadece İstanbul'la sınırlı kalmamıştır, Anadolu'ya, Balkanlar'a ve Hicaz'a kadar uzanmıştır. Ahali arasında kimsesizlere kol kanat germiş, evlenemeyenlere, borçlulara yardım etmiş, afetlerle harap olan şehirleri imar etmişlerdir. Son dönem valide sultanları, kadınefendiler ve hanım sultanları bile kendi iaşeleriyle, zor şartlara rağmen hayır yapmak için azmetmişlerdir. Örneğin Tanzimat dönemi valide sultanı Bezm-i Alem neredeyse tüm varlığını, çok iyi bildiğimiz camisinin yanı sıra, kadınların okuması için okul, yalnızca gariplerin, fukaranın bakılacağı hastane gibi dönemin şartlarında ahaliye destek olmak için faydalanacakları hayır işlerine adamıştır.
Riskli bir alan aslında tarihi roman, okuyucu önce tarihi gerçekliğini sorgular. Hem o döneme hâkim olmak hem bunu bir kurguya dönüştürmek… Okuyucuyu o dönemin gerçekliğine çekmek gerekiyor. Romanı yazarken bu riskleri düşündünüz mü?
Hem de nasıl! Tarihi romanları çok okuduğumdan bu romanların bazılarında rastladığım hatalara düşmemek için bilhassa dikkat ettim. Kronolojiye bire bir uydum. Zamanın siyasi, içtimai durumuna, sanat, inanç, ahlak ve günlük yaşayış hallerine dair çok araştırma yaptım. "Nar-ı Aşk"ta Beyhan Sultan ve Şeyh Galib'in vuslatsız hazin aşkını, "Sultanın Rüyası"nda Esmehan Kaya Sultan ile Melek Ahmet Paşa'nın aşklarının evlilik halini, kader döngüsünde anlatırken bunların masal değil de gerçek olduğunu ifade edebilmek için dönemin tarihi perspektifini sunmam gerekiyordu. Bu nedenle bazı okuyucular kurgu içerisinde tarihi bilgiyi fazla bulabilir fakat bilerek aldığım bir risk bu!
İlk iki kitabınızda Beyhan Sultan ve Kaya Esmehan Sultan'ın hikayesini işlediniz. Bir sonraki kitabınızda hangi hanedan üyesinin hikayesini okuyacağız?
Tarihi romanlarımda bir Hanedan kadınını ana kahraman edinmişken, tarihi perspektifte siyaset ve sosyalite kadar, diğer kadınların yaşamlarına da yer veriyordum. Hanedan kadınlarımızı anlatmaya devam edeceğiz. Sıcacık bir Valide Sultan hikayemiz gelecek. Osmanlının son döneminde, bizim kadınlarımız ile Batılı kadınları kıyaslama imkanı bulacağımız bu çalışmamız zamanın daha pek çok tartışmasına ışık tutacak.
Fakat Valide Sultan hikayemizden önce yayımlanacak üçüncü romanımız yabancısı olduğumuz Endülüs medeniyeti üzerine ki, Osmanlı Hünkarı tarafından kimi vazifelerle memur edilerek İspanya yarımadasına giden bir grup Osmanlının hikayesi. Fakat hanedan olmasa da yine medeniyetimiz kadınlarını tanımaya devam edeceğiz. Bu kez kitap çoğaltma ve kıymetli eserleri toplama sevdasıyla hiç evlenmeyen kadınları ve daha nicelerini tanıyacağız. Doludizgin macerada Hilalin İki Ucu metaforunda işlediğimiz doğudaki Osmanlı'yı ve batıdaki Endülüs'ü keşfedeceğiz.