T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nün desteğiyle Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı'nca düzenlenen 13. Boğaziçi Film Festivali'nde bugün; Venedik Film Festivali Yeni Ufuklar Bölümü'nden Jüri Özel Ödülü'yle dönen ve dünyada Rohingya dilinde çekilen ilk kurmaca film olan "Lost Land"in gösterimi vardı. Arakan Müslümanlarının vatansız kalışlarını beyazperdeye taşıyan ve festivalin Uluslararası Yarışma bölümünde yer alan filmin yönetmeni Akio Fujimoto da filmden sonra seyircilerin sorularını cevapladı.
"VATANLARI VE PASAPORTLARI OLMADAN YAŞAYAN İNSANLARI GÖSTERMEK İSTEDİM"
Myanmar'ın Arakan bölgesinde yaşayan Rohingyalar'ın hikâyesini uzun zamandır anlatmak istediğini söyleyen yönetmen Fujimoto, "Kalbimin bir yerinde yıllardır onlarla ilgili bir film yapmak vardı. Ama onları kabul ettirmek ve gündeme getirmek oldukça zordu." dedi. Ödül ve övgülerle döndükleri Venedik Film Festivali'ndeki gösterimi ise yönetmen şöyle anlattı: "Vatanları ve pasaportları olmadan yaşayan insanları göstermek istemiştim. Venedik'e, filmde rol alan kişilerle katıldık; ama ikisi gelememişti. O ikisinin koltuğunu boş bıraktık ve Venedik'te bin beş yüz kişi, o iki koltuğu alkışladı."

Filmde Rohingyalar'a rol vermeyi özellikle istediğini belirten yönetmen, ancak bunun bazı sıkıntılara da yol açabileceğinden duyduğu endişeyi, "Filmde yer alanların çoğu mülteci olduğundan ileride başlarına ne geleceği hiç belli değil. Sesleri ve yüzleri filmde göründüğü için bir- iki sene sonra ne olacağını bilmiyorum." diye dile getirdi. Fujimoto; bununla beraber oyuncuların, profesyonel olmamasına özellikle başrollerde çocukların olmasına rağmen çekim sürecinde profesyonelleştiğinden bahsederek süreci şöyle anlattı: "En başta ortaokulda okuyan iki çocuk olarak düşünmüştüm ama küçük erkek çocukla tanışınca fikrim değişti. Evlerine ziyarette gittiğimde de ablası ile tanıştım. Onlarla ilk önce saklambaç oynadım. Her ne kadar amatör olsalar da çocuk ruhlarıyla, çok ciddi oyunculuk potansiyeli olan kişilerdi. Fakat herkes ablayı çok övdüğü için küçük kardeş biraz kıskanıyordu. Çünkü ablayı oynayan karakter kendisini öyle kaptırmıştı ki 'tamam, oldu' dediğim çekimleri bile tekrarlamak istedi. Bu, sanırım en eğlendiğim andı."
"TOKSİK MASKÜLENİTE ADIM ADIM DAHA KÖTÜYE GİDİYOR"
Atlas Sineması'nda bugün iki de Ulusal Uzun Metraj Yarışma filminin gösterimi vardı. Yıllar sonra çalışma hayatına geri döneceği sırada kayınvalidesinin ortadan kaybolmasıyla hayatı alt üst olan bir kadının ruhuna inmeye çalışan "Kanto" ekibi, gösterimin ardından söyleşiye katıldı. Filmin yönetmeni Ensar Altay, yapımcısı Süleyman Civliz, ortak yapımcısı Yelda Yanat Bağcı, oyuncuları Yıldız Kültür, Didem İnselel, Ece Bağcı, Züleyha Yıldız, Hüseyin Baylan, görüntü yönetmeni Kürşat Üresin, ışık şefi Orhan Gençal, sanat yönetmeni Selin Girgin, kameraman Hüseyin Özhamam; seyircilerin sorularını cevapladı.
Yaşlılığını tek başına geçirip kimsenin haberi ölmeden tek başına ölen insanların hikâyesini, Japonya'da gerçekleştirdiği bir proje esnasında öğrenen yönetmen, bu durumu filmleştirme sürecini şöyle anlattı: "Proje 2021'de doğdu hatta ilk ödülümüzü de Boğaziçi Film Festivali'nden almıştık. İnsanlar yalnız ölüyor ve bir süre bulunamıyorlar. Japonya, dünyanın 20-30 yıl ilerisinde yaşıyor teknolojik açıdan ama ben bir filmci olarak sosyal yaşamda oluşan sorunlara ve insanların beraber mutlu olamamalarına odaklanıyorum. Birlikte yaşamaktaki sorun ne, insanın insanı yormasını nasıl aşabiliriz; bunlar, cevabı bende de olmayan sorular."
Filmde kayınvalideyi canlandıran usta oyuncu Yıldız Kültür, yönetmenin bıraktığı yerden kendi duygu ve düşüncelerini şu sözlerle ifade etti: "Sevgisizleştik; birbirimize tahammülümüz kalmadı. Yaşlandıkça çekilmez oluyoruz, evlatlarımızdan hep bizimle ilgilenmelerini bekliyoruz. Onların da özel hayatları var; onları üzmeye, sıkmaya hiç hakkımız yok. Eskiden aileler daha kalabalıkmış, sevgi ve saygı daha farklıymış; şimdi onlar kalmadı, diye düşünüyorum. Gençlerin de yaşlılara tahammülü yok."
"BU FEMİNİST BİR FİLM"
Filmde Yıldız Kültür'ün gelini Sude'yi canlandıran Didem İnselel ise hikâyedeki çatışmanın asıl kaynağını; eşlerin aileleri arasındaki kültür farkı olarak açıkladı: "Ben dedesiyle büyümüş bir kız çocuğuyum; o yüzden, kendimden büyüklerle ilişki kurmak açısından, belki de yaşıtlarımdan daha farklıyım. Yıldız abla benim hem arkadaşım hem komşum; filmde tanıştık. Kendini ifade ettiği gibi de son derece modern biri; o anlamada bir jenerasyon farkı yok bence benimle. Sude ile ilgili en önemli tespit; kültür farkı. Sude'nin ailesi daha modern, eşi İlyas'ın ailesi ise daha geleneksel; dolayısıyla kültür çatışması patlak veriyor." Bu noktada Yıldız Kültür de "Bir erkek annesi olarak bence de erkeğin, arayı bulması lazım." sözleriyle İnselel'e destek verdi.
"Bu feminist bir film" diyen yönetmen ise İlyas karakterinde görülen toksik maskülenite için "Adım adım daha da kötüye gidiyor" değerlendirmesinde bulundu. Yönetmen, şöyle konuştu: "Geleneksel olarak yükü, kadının sırtına yüklüyoruz. Belki yüz yıl önce öyleydi ama bugün, kodlar dönüşüyor ve onun çatışmalarını yaşıyoruz. Filmin sonunda şunu söylemeye çalıştık aslında; üç kuşak kadının, erkeği sırtlandığı bir süreç. Kanto da burada devreye giriyor: Kanto; 1800'lerin sonlarında Türk kadının sahne sanatlarında ilk görünür olduğu alan. Gelin karakteri de hayata katılmaya ve görünmeye çalışıyor."
Ortak yapımcı Yelda Bağcı da yönetmenin, 'feminist film' tanımlamasına katılarak "Feminist manifestonun sekiz kuramından altısı, burada var. Kadınların dolgu malzemesi olarak değil bir karakter olarak hikâyede yer alması, bence çok kıymetli." diye konuştu.

HAYATLAR VE İDEALLER ÇAKIŞTIĞINDA: PARÇALI YILLAR
Bugün seyirciyle buluşan Ulusal Uzun Metraj Yarışma filmlerinden biri de "Parçalı Yıllar"dı. Yönetmenliğini, Hasan Tolga Pulat'ın üstlendiği film; Türkiye'nin, siyasî olarak belirsizliğe ve nihayet askerî darbeye sürüklendiği; Türk sinemasınınsa tamamen bitmesiyle sonuçlanan süreçte sinema salonlarını kaplayan ve 'araya parça giren' filmler olarak bilinen dönemi, bir aktörün baba kimliğiyle birlikte ele alıyor. Atlas Sineması'ndaki gösterimin ardından gerçekleşen söyleşiye; senarist- yönetmen Hasan Tolga Pulat, yapımcılar Tuncay Kaymaz ve Tayfun Burus, oyuncular Ela Berberoğlu, Levent Özdilek, İlkin Tüfekçi, Kaan Kayasan, Rasim Efe, Banu Zahmacıoğlu ve Gizem Terzi, kurgucu Ahmet Alan, müzisyen İrsel Çivit, uygulayıcı yapımcı Bekir Dadaş, kostüm tasarımcısı Tuba Çanakçı ve Post Prodüksiyon sorumlusu Güven Özkaya katıldı.
Üniversitede bu dönemi araştırdığını söyleyen yönetmen, filmin gerisindeki süreci şöyle anlattı: "Çocukken de görüp merak ediyordum ama sinema okumaya başlayınca televizyondan, sinemadaki iyi filmlerden bildiğimiz aktörler neden bu filmlerde oynamışlar, bu filmlerden neden hiçbir yerde bahsedilmiyor, diye araştırmaya başladım. Bir şekilde yolum da kesişti; o filmlerde oynayan oyuncularla, o filmleri çeken yönetmenlerle ve onlara sorular sordum. Filmi yazmaya başladığımda biraz filmdeki Mahir gibi bakıyordum hayata; daha idealisttim, daha hayalperesttim. Ama bir noktada Aytekin olduğumu fark ettim! İçimdeki Mahir'le Aytekin arasındaki kavganın sonucunda böyle bir karakter yolculuğu çıktı. Şunu fark ettim; aslında bir karakterin, hayattaki doğrularıyla hayatın gerçekliği arasında sıkışıp kalmasını istiyorum!"
Oyuncu İlkin Tüfekçi ise rolünün farklı bir sorumluluk taşıdığını belirtti ve bunu, şöyle açıkladı: "Bu rol, farklı bir sorumluluk ve maalesef, her dönemde olduğu gibi, kadınlar için her şey yine zor. Adil değil. Erkekler bedel ödemezken kadınlar, canı pahasına, çok ciddi bedeller ödüyor; kimi ölümle kimi sürgünle. Ben de o dönemde kadın olmakla ilgili okumalar ve araştırmalar yaptım ve çok etkilendim. Seyircinin de bu projeye sahip çıkmasını çok isterim."
GAZZE'DE SADECE KELİMELER ÖZGÜR
Boğaziçi Film Festivali'nde bugün üç Ulusal Belgesel Yarışma filminin de söyleşisi vardı. AKM Yeşilçam Sineması'ndaki söyleşilerde Gazze'den, Pulitzer ödüllü şair Musab Abu Toha'yı konu alan "Özgür Kelimeler: Gazzeli Bir Şair" filminin ekibi de vardı. Gösterim sonrasında yönetmen Abdullah Harun İlhan ve uygulayıcı yapımcı Aslıhan Eker Çakmak, soruları cevapladı.
Gazze'yi farklı açılardan da ele alabilme ihtiyacıyla ilk olarak yönetmenin önerisiyle 'şiiir' üzerinden gitmeye karar verdiklerini belirten Aslıhan Eker Çakmak; sürecin devamını şöyle anlattı: "Harun'un şiir tutkusunu, Gazze'deki bir şairle birleştirme fikri çıktı ortaya. İlk ulaştığımız isim, Rıfat El-Arir'di; kendisi maalesef iletişimde olduğumuz süre içerisinde şehit edildi. Daha sonra onun bir öğrencisi ve arkadaşı olan Musab Abu Toha'ya ulaştık. O esnada Musab, Gazze'den Mısır'a gitmeyi başarabilmişti. Yaşadığı travmatik olaylardan, gördüğü işkencelerden ve esir tutulduğu kamptan yeni kurtulmuştu; henüz bir- iki hafta olmuştu. Buna rağmen bizimle konuşmak istedi sağ olsun. Aslında Musab sadece 'Filistinli bir şair' değil; 'başarılı bir şair'. Mesela Oliver Stone çok beğenmiş Musab'ın şiirlerini. Dolayısıyla onu sadece Filistinli bir şair değil tarihin bir şairi olarak görmemiz gerek."

Yönetmen Abdullah Harun İlhan ise Musab Abu Tohan ile kendilerini harekete geçiren motivasyonun aynı olduğuna dikkat çekti ve şunları söyledi: "Filmimizin adı gibi, kelimelerin özgür olduğuna dikkat çekmek istedik. Şairimiz de filmde bunu söylüyor; 'Onlar evimizi yıkabilir, oraya gitmemizi engelleyebilir ama kendi kelimelerimizle inşa ettiğimiz evlerin anahtarı, bizdedir ve elimizden alamazlar' diyor. Bunun, Filistinliler için önemini vurguladık."
Bir diğer Ulusal Belgesel Yarışma filmi "Pirlerin Düğünü"nün söyleşisine ise senarist- yönetmen- yapımcı Yalçın Çiftçi katıldı. İranlı Gorani Kürtleri'nin bin yıllık geleneği olan, Pir Şaliyar'ın düğününün canlandırılması törenlerini belgeleyen Çiftçi; törenlerden, İran'a giden fotoğrafçı arkadaşları sayesinde haberdar olmuş: "Orası esasında Zerdüştlüğün de doğduğu bir yer. Törende namazlar kılınıyor, kurbanlar kesiliyor, dualar ediliyor, zikirler çekiliyor. Ve o ritüellerin bir ritmi, düzeni var. Dervişler bir anlamda kendinden geçiyor ve transa giriyor. Ama ben bunun yanı sıra ana karakteri, aile ortamıyla da göstermek istedim. Sadece ritüel özelinde değil kişisel dünyasına, aile ilişkilerine de değinmek istedim."
SMA hastası iki kardeş; Deniz ve Can'ın hayatlarına konuk olan "Tanıştığıma Memnun Oldum" belgeselinin ekibi de bugün AKM Yeşilçam Sineması'ndaki söyleşiye katıldı. Yönetmenler Güneş Kazdal ve Jehan Barbur ile görüntü yönetmeni Onur Mehame, seyircilerin sorularını cevapladı. Belgeselin, kendi istekleri değil Deniz'in kitap yazma arzusu üzerine hayata geçtiğini belirten, müzisyen kimliğiyle tanıdığımız, Jehan Barbur; şöyle konuştu: "Sadece yaşadıklarını ve burada olduklarını anlatmak istedik. Sosyal sorumluluk veya onlara karşı bir sorumluluk gibi değil; onlar da herkes kadar görülmek isteyen iki insan. Ajite etmeden, demagojiye vurmadan anlatmaya; onları, muktedir bir yerde tutmaya çalıştık." Böyle zor ve gerçek bir öykünün görselliğinin kurulması hakkında ise görüntü yönetmeni Onur Mehame, şunları söyledi: "Görsel dünyayı Güneş Bey ve Jehan Hanımla kararlaştırdık. Anahtar deliğinden bakarak başlıyor film; dışarıdan bir göz gibi değil ama biz sanki hiç orada yokmuşuz, orada değilmişiz gibi anlatmak istedik. Alan çok küçüktü, şartlar kısıtlıydı, çünkü hasta odasındasınız; onların sadece ruh hallerini anlatmaya gayret ettik."
13. Boğaziçi Film Festivali, bugün, Ulusal Kısa Film Yarışması programından da beş filmin ekibini ağırladı. AKM Yeşilçam Sineması'ndaki gösterimlerin ardından seyirci karşısına çıkan ilk ekip; "Susmuşlar Eşiği" filminin yönetmeni Emel Bulut, müzisyen Aytekin Ataş ve oyuncu Mert Küçükata oldu. Hastane odasında, bir hasta ve hastabakıcı arasında geçen filmin, ilk başta tiyatro metni olarak kaleme alındığını söyleyen yönetmen, hikâyeyi sinemaya adapte etme sürecini şöyle anlattı: "Aslında tiyatro metni olarak yazdığım için dili ağır bir film oldu. Tek mekân olması ve aralarında jenerasyon farkı olan iki karakteri konuşturmak, özel tercihimdi. İki karakter arasındaki farkı ön plana çıkarmak için dil kullanımını biraz arttırdım." Müzisyen Aytekin Ataş da, aynı sebeple, müzik kullanımında sadeliği tercih ettiklerini söyledi: "Direkt prolog ve epilog olduğu için müzik sadece anlatıya destek çıkıyor. Olabildiğince minimal bir müzik kullanımı tercih ettik." Oyuncu Mert Küçükata ise karakterlerin temsil ettiği gerçekliğe dikkat çekerek "Kimisi duymaz, dinlemez kimisiyse kendini anlatamaz, sesini duyuramaz. Bu yüzden çok gerçekçi karakterler."
Bir ilan-ı aşk girişimini, zaman sınırlarıyla oynayarak resmeden "Sakın Söyleme" filminin yönetmeni Ezgi Temel ve başrol oyuncusu Asya Kervan da film sonrası soruları cevapladı. Yönetmen; hikâyeyi, Asya Kervan'ın tiyatro metinleri arasından seçtiklerini söylerken Kerva da en sonunda, sevdiği adamın aslında hiç var olmadığını söyleyen bir şarkı sözünden esinlendiğini dile getirdi.
"SANATSAL KAYGILARI İKİNCİ PLANA ATTIĞIMIZ BİR FİLMDİ"
Henüz dokuz günlükken zatürre olan bir bebeği hayata bağlamak için çırpınan bir doktorun hikâyesi olan "Bir Turna Kuşu Yapmak" filmindense yönetmen Nevzat Doğan, soruları cevaplamak üzere sahnedeydi. Kendisi de aynı zamanda bir çocuk doktoru olan yönetmen; şunları söyledi: "Özellikle 'fedakâr doktor' profilini ön plana taşımaya çalıştık. Çünkü, biliyorsunuz, Yenidoğan Çetesi var. Biz onları asla meslektaş olarak görmüyoruz. Bir tarafta böyle etik dışı insanlar varken bir tarafta da böyle fedakâr doktor ve hemşireler var ve onları ön plana çıkarmak istedik. Sanatsal kaygıları ikinci plana attığımız, toplumsal gerçekçi ve feminen bir filmdi. Sosyal mesajlara yer verdiğimiz bir filmdi."
Hamlet'ten ilhamla, intikam dolu üç adamı merkeze alan "Kesik Kulak" filminin gösteriminden sonra yönetmen İsmail Hakkı Koçak ve oyuncu Ahmet Safa Gerz, soruları cevapladı. Filmi, iki ay süren doğaçlama provalar sonrası çektiklerini söyleyen yönetmen, filmdeki mizah tonu için "Gerilim artıp karakterler hiçbir şey yapmadıkça bilinçli olarak saçma bir şeyin peşinde koşuyorlar." yorumunda bulunurken oyuncu Ahmet Safa Gerz de "Doğanın sinir bozuculuğu, komediye sebebiyet veriyor." dedi.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nün desteği, Turkcell ve Türk Hava Yolları'nın ana sponsorluğu, TRT'nin Kurumsal İş Ortaklığı, Anadolu Ajansı'nın Global İletişim Ortaklığı, Türkmedya'nın ana medya sponsorluğu, TV Plus ve İGA Pass sponsorluğunda gerçekleşen "13. Boğaziçi Film Festivali" ile ilgili tüm bilgilere www.bogazicifilmfestivali.com adresinden ve festivalin resmî sosyal medya hesapları üzerinden erişilebilir.




