4 Temmuz 2025 Cuma / 9 Muharrem 1447

TÜSAK’ın altında Truva Atı’ aramak…

Bugüne kadar Türkiye’de, reformları, ‘cumhuriyet entelejansiyası’ ile ittifak ya da istişare halinde gerçekleştirebilmek ne yazık ki mümkün olmadı. Çünkü iyi ya da kötü atılan bütün adımları kültürel hegemonyalarına ve resmi ideolojiden aldıkları ayrıcalıklı konuma tehdit olarak algıladılar.

M. Hakan Kekeç10 Şubat 2014 Pazartesi 07:00 - Güncelleme:
TÜSAK’ın altında Truva Atı’ aramak…

Geçen sene Mayıs ayı içersinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” başlıklı bir çalışma yaptığı yönünde söylentiler gündeme gelmişti. Bakanlık konu ile ilgili herhangi bir açıklama yapmamıştı ama çeşitli gazetelerde sızdırılan taslak metinler yayınlanmış; kimi gazeteci ve sanatçılar da tasarı sürecini ve içeriği yeterince ‘şeffaf’ ve ‘tatminkâr’ bulmadıkları için bu metinler üzerinden tepkilerini dile getirmişti.

İnternet ortamında dolaşan taslak metin, özetle; Devlet Tiyatroları, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Opera Bale Genel Müdürlüğü, orkestraların faaliyetlerinin tamamının Türkiye Sanat Kurum’na (TÜSAK) bağlanması; kurumun Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tavsiyesi ve Bakanlar Kurulu kararı ile atanacak 11 kişilik bir kuruldan oluşması; kurum personelinin 657 sayılı devlet memuru kanuna tabi olması gibi maddeler içeriyordu. Konunun açıkça konuşulmaması, ‘sanatın politik müdahaleye açık hale gelebileceği’ yönünde endişelere sebep oldu.

İlk kez bir konferans

30 Ocak’ta Bilgi Üniversitesi’nin Santral İstanbul Kampüsü’nde, İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Politikaları ve Yönetimi Araştırma Merkezi ve British Council işbirliğiyle ‘Sanat Yönetiminde Yeni Arayışlar: Sanat Konseyi Modeli’ adlı bir konferans gerçekleşti. Böylelikle Türkiye Sanat Kurumu(TÜSAK), gündeme geldiği Mayıs ayından bu yana ilk defa açıkça konuşulmuş, tartışılmış oldu.

Konferansta konuşmacılardan biri de Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Gül’dü. Gül, “son altı yılda tiyatro ve sinemaya verilen desteğin arttığını, mevcut kurumların kapatılmayıp yeniden yapılandırılacağını, 81 ilde sanat komisyonu öngörüldüğünü, 11 kişilik Sanat Kurulu içinde 6 sanat dalından birer kişi olacağını, bu yasa ile sanata çok daha büyük kaynak ayrılıp; opera, bale senfoni orkestraları gibi büyük bütçeli projelerin yüzde yüz desteklenme imkânının doğacağını, bakanlığın ilgili kurum ve kişilerle tasarıyı tartışmak üzere bir çalıştay hazırlığında olduğunu belirtti ve tüm eleştirilerin yanıtının taslağın içinde bulunduğunu” söyledi.

Eleştiriler rasyonel mi?

Türkiye’de sanatın tüm dallarının desteklenebilmesi için, bir kamusal sanat fonunun oluşturulması gerektiği, aşikâr. Sanata çok daha büyük kaynak ayırmayı öngören; şüphesiz niteliği de arttıracak olan bu yeni yasa tasarısı, ihtiyaç duyulmasına rağmen; sanat alanında faaliyet gösteren STK’ların, gazetecilerin ve sanatçıların eleştirileri ile karşılaştı. Asgari istişarelerin aylar sonra başladığını göz önünde bulundurursak, bu eleştirileri tabi karşılamak gerekiyor. Gene de, geç kalınmış da olsa bu tarz toplantılar ve sempozyumlar, tartışmaları sağlıklı bir düzleme sokmak, dile getirilen itirazları kayıt altına almak ve taslak üzerinde gerekli revizyonları yapmak için düzenlenmekte.

Bununla birlikte, rasyonel düzlemden ırak, ifrada kaçan eleştiriler de dile getiriliyor. Örneğin henüz netleşmemiş bir yasa tasarısı için “Truva atı” gibi bir benzetmede bulunmak, tasarı ile ilgili kanaati muhatabın kültürel kimliği üzerinden oluşturmak, “güvenmiyoruz!” ile başlayan ve temellendirilemeyen cümlelerle çıkışmak, akılcılıktan ve yapıcılıktan uzak. Ne yazık ki bugüne kadar Türkiye’de, reformları, ‘cumhuriyet entelejansiyası’ ile istişare halinde gerçekleştirebilmek, mümkün olmadı. Çünkü iyi ya da kötü atılan bütün adımları kültürel hegemonyalarına ve resmi ideolojiden aldıkları ayrıcalıklı konuma tehdit olarak algıladılar. AK Parti’nin kurduğu ya da kuracağı bir kurumun -özerk dahi olsa- sanat ile ilgili aktif rol oynayacak olması, ‘cumhuriyet entelejansiyası’nda ‘sanat merkezden uzaklaşıyor’ gibi bir kaygıya sebep olmakta. Oysa olması gereken de zaten sanatın belli bir zümrenin hegomanyasından kurtarılıp merkezden çevreye yayılması. Dolayısıyla TÜSAK gibi, sanata fayda sağlamak ve sanatı toplumun her kesimine yaygınlaştırmak adına atılan adımlar ön kabuller uğruna kesintiye uğratılmamalıdır.

Bununla birlikte: Kültür ve Turizm Bakanlığı, gerekli adımları, konunun bütün muhatapları ile birlikte, gerekli revizyonları yaparak atmalı ve Türkiye’de bir ihtiyaç olan kamusal sanat fonu TÜSAK’ın meşruiyetini sağlamalıdır.