13 Temmuz 2025 Pazar / 18 Muharrem 1447

Hakan Meriçliler: “Çılgın bir at gibiyim!”

Hakan Meriçliler, Zinde Türkiye okurları için sağlıklı yaşam, beslenme ve spor alışkanlıklarına dair bilinmeyenleri tüm detaylarıyla paylaştı.

13 Nisan 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Hakan Meriçliler: “Çılgın bir at gibiyim!”
Tiyatro sahnesindeki etkileyici performansıyla hafızalara kazınan Hakan Meriçliler, aynı zamanda televizyonda canlandırdığı “Çağatay” karakteriyle de izleyiciyi güldürüyor, eğlendiriyor. Ama bu kadarla da sınırlı değil, Hakan Meriçliler, 40’larının ortasında ve fit görüntüsüyle gittiği her yerde dikkatleri üzerine çekmeyi başarıyor.

Onu bir cümleyle özetlemek gerekirse, façalı bir ruh, kusurlardan hazzeden ve fakat güneşi seven. Evet, kolay kolay tanımlanmayacak bir adamdan söz ediyoruz, en iyisi gerisini ondan dinleyelim.

Hakan Meriçliler, Zinde Türkiye okurları için sağlıklı yaşam, beslenme ve spor alışkanlıklarına dair bilinmeyenleri tüm detaylarıyla paylaştı.

- Sizinle ilgili ilk merak ettiğim güne gözlerinizi açtığınızda kendinizi nasıl hissettiğiniz. Çünkü hem dağınık hem de neşeli bir haliniz var, ilk bakışta kestirilemeyen türden.

Ben güne çok neşeli başlarım, ne kadar az uyumuş olursam, yorulmuş olursam olayım. Ama bunu belli bir düşünceyle böyle yapmadım, doğuştan böyleyim. Uyandığımda denizi ya da yeşili görmek beni çok mutlu eder, zaten yaşam alanlarımı da buna göre seçmeye özen gösteririm. Uyandıktan sonra hafif bir yürüyüş yapmayı çok severim.

PİLATES TÜRKLERE EN UYGUN SPOR

- Sporla ilişkiniz nasıl?


Spor, hayatımın her zaman içinde oldu, kesinlikle yağ ve sarkıntıları olmayan bir görüntüde olmayı tercih ederim ama öyle pazı çıkarmak gibi amaçlarım olmadı hiç. Spor hayatıma ilk olarak atletizm ile başladım ve 20 yaşıma kadar da sürdürdüm. Ardından profesyonel basketbol oynadım, 25 yaşıma kadar. Bir dönem fitness da yaptım ama hep biraz mesafeli dururum çünkü fitness’ın hantal kas yaptırdığını düşünürüm ve idmanı bıraktığımda oluşacak yağı göze alamam. Yanı sıra yüzüyorum da. Ama şu an en çok sevdiğim spor pilates. Haftada 3 gün pilates yapıyorum.

- Pilatesin size uygun olduğuna nasıl karar verdiniz?

Pilates günlük yaşamda hemen karşılığını gördüğüm bir spor. Güne çok iyi başlıyorum. Esneme üzerine bir egzersiz olduğu için bütün kaslarım çok rahat oluyor gün boyu. Bu günlük hayatıma da, sahnedeki performansıma da yansıyor. Pilates yaptığım zaman dilimi ise benim dinlendiğim zamanlar diyebilirim. Huzurlu ve mutlu olurum, o sırada bitiş anını düşünürüm. Ve bitmesiyle birlikte gün başlar benim için. Ayrıca yalnızca bana değil, Türklere de çok uygun buluyorum pilatesi. Çünkü ağırlık altına girmek, zorlanmak hiç bize göre değil. Ve spor yaparken biri bize yardım etsin istiyoruz, pilateste de tam olarak bu oluyor.

MÜKEMMEL FİZİĞİ 6 AYDA YAPARIM AMA İSTEMİYORUM

- Amaçlarınız arasında “mükemmel fizik” gibi bir anlayış yok anladığım kadarıyla.


Benden müthiş bir fizik olur ama ben mükemmel fizik sevmiyorum. Öyle dergilere poz verecek fiziği 6 ayda yaparım ama bunu istemem. Hayatın diğer tatlarının yok olmasını, aşırı düzenliliği sevmiyorum çünkü, bir yemeği çok inceleyerek, kalori hesabı yaparak yemekten nefret ederim. O yaşam tarzı bana uygun değil, salaşlığı seviyorum çünkü. Diğer yandan, spor yaparken kendimi çok sınarım, sınırlarımı zorlarım. Mesela geçen haftalarda Büyükada’daydım, yokuş yukarı bisiklet sürdüm. Bu sırada sık sık kendimi aşmalıyım ve ağrı da duymamalıyım diye emirler yollarım kendime.

- Tüm bu sporları neden yapıyorsunuz, şimdi’yi keyifli kılmak için mi, iyi bir yaşlılık için mi?

Ben hep böyle, bu halimle kalmayı çok isterim. Yaşa inanmıyorum, yıllanmak iyi bir şey ama bu sağlıklı bir bedende güzel olur. Yaşlılığımda şehir merkezinden uzak, bir Ege kasabasında olmayı hayal ediyorum. Temiz, spor yapan, biraz tiril tiril bir yaşlı olacağımı düşünüyorum.

KİLOLU İNSANLARA AYRIMCILIK YAPILIYOR

- Hiç vücudunuzla barışık olmadığınız bir dönem oldu mu?

2004 yılında rol aldığım “Müfettiş” adlı oyun için kilo almam gerekiyordu. O güne kadar yalnızca çok ufak oynamalarım olmuştu vücudumda ama o dönem tam 20 kilo birden aldım. Oyundaki karakterle gayet uyumlu oldu kilolu halim başka bir rol teklifi geldiğinde bu kez o kiloları vermem gerekiyordu. Kendi kendime bir hedef belirledim, 20 günde 18 kilo verecektim. Ve ne oldu biliyor musunuz:; Verdim! Çünkü insan kendini bilir. Bugün birçok diyet programı var ama ben en önemlisinin insanın kendi vücudunu dinleyip tanıyarak, kendine göre bir yol çizmesi olduğuna inanıyorum. Ben de o dönem hiç alkol hiç almayarak hiç hamur işine dokunmayarak ve 6’dan sonra yemek yemeyerek fazla kilolarımdan kurtuldum.

- Peki bu deneyiminiz şişman insanlarla empati kurmanızı sağladı mı, daha önce fark etmediğiniz neyi fark ettiniz?

Dışsal çerçevede, çevremdeki herkesin bakış açısının çok değiştiğini, artık herkesin bana değil kilolarıma baktığını görüyordum. İçsel çerçevede, yani kendi içimde ise şunu yaşıyordum: yaşlanmış gibiydim. Hareket kabiliyetim sınırlanmıştı ve nefes alış verişlerim zorlaşmıştı. Aslında kilo hayatın her alanını zorlaştırıyordu. Ama o dönemde evet, kilolu insanlara ayrımcılık yapıldığını anladım.

ÇILGIN BİR AT GİBİYİM

- Çocukluğunuzdan bugüne uzanan mutfak kültürünü nasıl anlatırsınız?


Giritli olduğumuz için çok güzel bir yemek kültürümüz var, et de ot da merkezimizde. Ben ot yemeği çok severim mesela, otun delisiyimdir. Ama aynı zamanda etçiyim de tabii. Aslında ben çılgın bir at gibiyim yapı olarak; neşeli, dayanıklı ve hızlı. Dedem tıp eğitimini yarım bırakmış bir kasap olarak bize çok iyi baktı. Ama derler ya, “çocukluğumuzdaki tatlar” diye, o tat yok artık. Çocukken biri dışarıdan bağırıyordu, “Yamanların domates” diye! Ve çok güzel kokusu vardı o domatesin. Artık yok.

- En sevdiğiniz mutfaklar hangileri?

Hamuru da severim ama garip bir şekilde ölçüm vardır. Mesela kıymalı, patatesli, pırasalı böreği çok severim ama 1’de kalırım. İmambayıldı çok severim, aslında ben genel olarak Osmanlı mutfağını çok severim. Bölge olarak düşündüğümde ise Ege dışında Antep mutfağı aklıma geliyor. Tat olarak acı ve ekşi severim ve tatlıyla mesafeliyim.

- Yemek yapar mısınız?

Yaparım. Çok hayallerim var bununla ilgili, mesela 3- 4 yıl sonrası için kafamda bir Rum meyhanesi açma fikri var, kesin çok güzel beceririm o işi. İçkiden çok mezenin önde olduğu bir meyhane. Onun dışında, mangal ve içli köfteyi çok iyi yaparım. Asla bir tarife göre yapmam yemekleri, dokunurum, hissederim ve bilirim. İçgüdüsel yani bendeki aşçılık biçimi.

- Mutfağınızın olmazsa olmazları nelerdir?

Keçi yoğurdu. Hastasıyımdır. Bayılıyorum o beyazlığına, dinlendiriciliğine. Süt de hayatımda acayip bir yer tutar. 20 yaşına kadar her gün 1 litre süt içtim. Bunun karşılığını da gördüm. Bir gün elimde boksör kırığı olmuştu, ve doktorlar inanamadı, 1 ay süre biçtikleri kırık 3 günde kaynadı. Mutfağımın diğer olmazsa olmazları ise salata ve et.

KUSURLU KADIN GÜZELDİR

- Estetik beğeniniz nedir? Güzel kadın anlayışınız nedir?


İnsan kendini güzel görmek, iyi hissetmek ister ama eğer kişi her an aynada kendini inceleyen bir hale gelirse bu hoş değil. Mesela bugünlerde 30’lu yaşlarda hanımlar orasını burasını habire estetik yaptırıyor. Ama inanın bir şeyin orijinalini bozduğunuz zaman hiçbir esprisi kalmıyor. Çünkü kusursuzluk güzel bir şey değil, tersine kusurlu kadın güzeldir.

- Dürüstçe bir cevap istiyorum sizden, mesela siz bir kadınla konuşurken, içinizden “göz kenarları çok kırışmış” diye hiç geçirmez misiniz?

Yemin ederim demem, hiçbir zaman demem. Önemli olan ne biliyor musun, o gözün ışığı ve o kadının enerjisi, tebessümü... Güne umutla, hayal kurarak başlayabilmek; bunu hangi estetik sağlayabilir? Bir de şöyle bir şey var, mesela karşımda çok genç bir kadın var, hiçbir kusuru yok, mükemmel fizik dizaynına sahip. Bence bunu bir erkek 5 -10 gün ya da 1 ay sonra görmüyor. Gördüğün şey onun gözünün içindeki anlam, ışıldama. O ışık bağlar erkeği kadına. Bence yeni bir moda çıkarmalı, “ışıldayan gözler” diye. Bir günlük bir zafer için çok şeyden vazgeçmek yanlış çünkü.

- Ama bütün bunların yanında fit bir görüntü de tercih eder misiniz?

Fit bir görüntüyü elbette tercih ederim ama birini sevmişsem ve o eğer 10 kilo aldıysa, o mutluysa o halinden beni bozmaz.

DOSTOYEVSKİ GİBİ YAZARIMIZ OLSUN İSTERDİM

- Hayatınızda neler var keyif aldığınız, tiyatro dışında?


Sinemayı çok severim. Sinemayı uzun yıllar yakından takip ettim, hatta kısa filmler çektim. Ödüllü filmlerim var. İleride sinema yönetmenliği yapmayı isterim. Resim de çok severim. Lucien Freud’un tablolarını çok beğenirim.

- Çürümüşlük vardır Lucian Freud’un tablolarında, ve kusur.

Evet, işte bu yüzden kendimle ilgili fark ettiğim bir başka yön de, Faça severim. Yaşamda da hani kötü gibi görünen bir şey hayatımızı zenginleştirir ya aslında, onun gibi bir şeyden bahsediyorum. Sinema ve resim dışında, eskiden edebiyata düşkündüm ama son zamanlarda zayıfladı açıkçası. Bizde yazar olmak çok kutsal bir şey ya, bir Dostoyesvki gibi yazarımız olsun çok isterdim.

- Ailenizle ilişkiniz nasıl?

İyidir. Tabii onlar İzmir’de, ben gidip geliyorum, onlar da gidip geliyor arada. Aile benim için önemlidir.

- Son soru, yaz geliyor, iyi tatil anlayışınız nedir?

En son vardığım nokta tekne tatili. Artık çünkü her yer keşfedildi, her yerde çok kalabalıklar var. Bir de tanınınca o kadar rahat olmak kolay değil. Tekne ise rahat, kafanız nereye eserse... (Meltem Yılmaz / bodytr.com)