İstanbul Milletvekili Enver Yılmaz başkanlığında toplanan komisyonun ilk misafiri Ali Kırca oldu. Komisyonda bir dönemin mağduru olarak bulunduğunu söyleyen Kırca, 27 Mayıs 2960 darbesi gerçekleştiğinde 11 yaşında olduğunu anlattı. Darbeler açısından hayatının hiçbir döneminde değişkenlik göstermediğini söyleyen Kırca, 12 Mart darbesi faşizminin kurbanı olduğunu ve kendisi için 12 Mart'ın 68 kuşağı demek olduğunu dile getirdi. Bu kuşağın etkilendiği rüzgarlardan kendilerinin de etkilendiğini anlatan Kırca, 12 Mart darbesinden kısa bir süre sonda askerlik görevinden emekli edildiğini söyledi. Yaklaşık 5 buçuk ay süre ile cezaevinde kaldığını idam istemiyle yargılandığını söyledi. Ailesinin de bu süreçten olumsuz etkilendiğini, beraat kararından bir gün sonra babasının kalp krizi geçirerek hayatını kaybettiğini anlattı.
Teğmen rütbesiyle askerde bulunduğu dönemde kendilerini örgütleyen kişilerin bulunup bulunmadığı yönündeki bir soruyu cevaplayan Kırca, en yüksek rütbelilerinin teğmen olduğunu ve kimsenin böyle bir örgütleme içinde olmadığını ifade etti. "Dışarıda eylem yapan gençler ne ise biz de oyduk." diyen Kırca, o dönem yayınlanan bir bildiri hakkında ise, "Genç insanların delikanlı kararlarıydı." ifadesini kullandı.
Kırca'ya arkadaşlarının 12 Mart darbecileriyle ilişkili olup olmadıkları da soruldu. Kırca, kimse hakkında konuşmak istemediğini belirterek yaptıkları televizyon programları ile Türkiye'de demokrasinin gelişmesine katkı sağladığını söyledi. Bu programlarda gelişen olayların hepsinin kamuoyunun önünde gerçekleştiğini dile getiren Kırca, darbelerden kendilerini arındıran unsurun izleyici desteği olduğunu ve bu yüzden kimsenin kendilerine bir şey söyleme yetkisini kendinde bulamadığını anlattı.
'DÜĞMEYE SİZ Mİ BASTINIZ?
Komisyonda Kırca'ya yöneltilen sorular arasında "Düğmeye ben bastım" içerikli haber oldu. Bu açıklamanın doğru ancak ironik olduğunu anlatan Kırca, prensip olarak kimseye cevap vermediğini, herkesin bu konuda bir şeyler söylediğini dile getirdi. Söyleyeceklerini programları aracılığıyla söylediğini anlatan Kırca, bu kadar olayın yaşandığı bir yerde kimsenin bir şey söylemediğini kendisinin de ironik olarak böyle bir açıklama yaptığını anlattı.
28 Şubat döneminde yayınlarda dışarıdan müdahale edilip edilmediği yönündeki soruya cevap veren Kırca, yönlendirme olmadığını, bunun aksine medyada yer alan andıç meselesinin kendi yayın organında yer almadığını ifade etti. Sunulan bilgilere inanmadıkları için böyle tavır aldıklarını savunan Kırca, Fadime Şahin, Müslüm Gündüz olayları yaşandığı zamanlarda bu kişilerin kendilerine de geldiğini ancak bunları yayına çıkarmadıklarını söyledi. Bunun yanlış olduğunu ve bu kişilere ekrana çıkarmayacaklarını söylediklerini belirten Kırca, o dönem "Batarsak hep birlikte batarız" dediğini de sözlerine ekledi.
METE TUNÇAY: MÜLKİYE'DE ASKERCİLİK DAHA SONRA OLUŞTU
Komisyona gelerek bilgi veren Prof. Dr. Mete Tunçay ise, 27 Mayıs 1960 darbesinin Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde olumlu karşılandığını ve Yassıada mahkemelerinin büyük tedirginlik oluşturduğunu belirtti. Kendisinin de o dönem tutuklanarak 7,5 yıl hapis istemiyle yargılandığını ve 4 ay cezaevinde kaldığını anlatan Tunçay, 1958 yılından önce mülkiyenin yapısının sonrasına göre farklı olduğunu kaydetti. Eleştirel yapının olmasını olumlu bulduğunu dile getiren Tunçay, ancak kötü olanın bunu askerle birlikte yapmak olduğunu söyledi. 1958'ten önce bu yapının olmadığını anlatan Tuncay, askerciliğin daha sonra oluştuğunu kaydetti.
'27 Mayıs darbesinin iç mi yoksa dış güçlerce mi yapıldığı' yönündeki soruya cevap veren Tunçay, dış güçler olmadan darba yapmanın mümkün olmadığını ve Türkiye'deki darbenin NATO'ya ABD Genelkurmay'ın haber vermeden yapılmasının zor olduğunu kaydetti. Ancak 'tamamen ABD yaptırdı' demenin de zor olduğunu sözlerine ekledi
Türkiye'deki kontrgerilla ve derin yapıların varlığına ilişkin bir soruya Tunçay, kontgerillanın her zaman olduğunu ancak bunu kanıtlamanın zor olduğunu söyledi. Bir takım hukuk dışı şeyleri devletin caiz gördüğünü belirten Tunçay, darbe döneminde bir İslamcı grubun İstiklal Marşı'na hakaret ettiği dedikodusunun ortaya çıktığını, sonradan bu işi yapanların askeri istihbarat elemanı olduğunun ortaya çıktığını kaydetti.