26 Nisan 2024 Cuma / 18 Sevval 1445

Necip Fazıl sanatta ‘deha’yı temsil ediyor

Necip Fazıl, deha olmaksızın yakalanamayacak bir sanat seviyesini temsil ediyor bende. Onu okudukça ister istemez küçülüyorum. Necip Fazıl adına verilen bir ödüle layık görülmek benim gibi genç bir yazar için büyük onur.

BEDİR ACAR9 Ekim 2018 Salı 07:00 - Güncelleme:
Necip Fazıl sanatta ‘deha’yı temsil ediyor

Genç yazar Fatih Baha Aydın, ilk romanı Bihaber ile önemli bir çıkış yaparak edebiyat çevrelerinin övgüsüne mazhar oldu. Aydın, genç kalemleri destek ve teşvik amacıyla ihdas edilen Necip Fazıl İlk Eserler Ödülü’nün de bu yılki sahibi oldu. Jüri heyeti gerekçeli kararında şu cümlelere yer verdi: ‘Dil özeni, çarpıcı kurgusu ve derinlikli göndermeleriyle bir kültür romanı olan Bihaber’de ironinin gücünü ustalıkla kullanması, olayları, insanları didaktik olmaktan uzak sahici bir dünyaya yerleştirmesiyle Fatih Baha Aydın, Necip Fazıl İlk Eserler Ödülüne layık görülmüştür.’ 

Genç kalem Aydın ile Necip Fazıl’ı ve ödülleri konuştuk. 

Necip Fazıl ismi sizin dünyanızda nasıl bir yere tekabül ediyor? 

Necip Fazıl her şeyden önce bir dâhi olarak beliriyor gözümde. Bazı insanlar “dâhi” sözcüğünden çekiniyor bu günlerde. Güya bu kelimeyi kullandıktan sonra sanatçıyı analiz edebilme ve eleştirme kabiliyetimizi yitiriyormuşuz... Necip Fazıl için dâhi diyemeyeceksek, lügatlerimizden çıkartabiliriz bu kelimeyi. Muhammed İkbal Goethe’nin Faust’unu okuyunca“Bir deha ile karşılaşınca, kendi sınırlarının farkına varır insan”demiş... Benim için de Necip Fazıl’ın sanatı böyle bir seviye. Onun metinlerini okudukça, nerede olup olmadığımı daha net görüyorum. Manzara hoşuma gitmiyor her zaman, hatta canımı sıkıyor. Ama yine de hududumu anlıyorum... Yahya Kemal de, Ahmet Haşim de, Tanpınar da bende benzer bir etkiyi uyandırıyor. Fakat Necip Fazıl’ın sanırım bu isimlerden en büyük farkı, bence, emsali görülmemiş muazzam bir kabiliyetin izlerini hemen bütün eserlerinde görebilmemizdir... Necip Fazıl, deha olmaksızın yakalanamayacak bir sanat seviyesini temsil ediyor bende. Onu okudukça ister istemez küçülüyorum.  

Necip Fazıl’ın çilesi ve davası hakkında neler söylersiniz? 

Çile çekmeden sanatçı olunmuyor sanırım. Necip Fazıl’ın çilesinin ne olduğunu bence tam olarak bilemeyiz. Yani bu seviyede bir sanatçı asla tam olarak anlaşılamaz. Zaten onu her tarafıyla idrak edebilseydik Necip Fazıl olmazdı. Bâbıâli’de onun azabına biraz olsun şahit olabiliyoruz. Ama ben yine de onun çilesinin ve davasının bütünüyle anlaşılamayacağını düşünüyorum. Uzun yıllar sol onu tümden reddetti; sağ ondaki yüksek sanatı tam olarak göremedi. Necip Fazıl’ı sadece bir dava adamı olarak görmek ve sanatını geri planda tutmak da yanlış. İnandığı dava uğruna neleri kaybettiği, bizlere nasıl bir miras bıraktığı hepimizin malumu zaten. Ama sanatçılar anlaşılmak ister. Eminim o da isterdi... 

Necip Fazıl adına ödül verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

“Necip Fazıl olsa, adına ödül verilmesini istemezdi” diye eleştiriler okuyoruz. Fakat ben bunlara katılmıyorum. Evet, belki istemezdi. Ama Max Brod Kafka’nın sözünü dinlemediği için biz Dava’yı, Dönüşüm’ü okuyabiliyoruz. Sanatçılarını yaşatmak her millet görevi. Chopin ve Çaykovski adına ödül verilebiliyorsa ki bunlar çok prestijli ödüllerdir, Necip Fazıl adına da elbette verilebilir. İlla dinamiti bulmaya gerek yok yani... Ben bilakis çok gerekli buluyorum bu tip ödülleri. Umarım yerel etkisinin yanında uluslararası bilinirliği de olur günün birinde. Ama öncesinde eserlerinin titizlikle yabancı dillere çevrilmesi lazım. İnsanlar daha Necip Fazıl’ı okumadan, adına verilen bir ödüle saygı duymasını bekleyemeyiz. 

FARKEDİLİP TAKDİR EDİLMEK GÜZEL BİR HİS

Ödülün size tevdi edilmesi hakkında neler söylersiniz? 

Benim için çok güzel bir sürpriz oldu. Kitabı yazmaya başlarken ödüller aldığımı hayal etmiştim, ne yalan söyleyeyim. Ama bunun gerçekleşebileceğine sanırım hiç inanmamışım. Çocukça hayallermiş yani bunlar. Ödülü aldığımı öğrenince anladım bunu... Tabii ki ödül almak için yazmıyorum. Çok azı hariç birçok yazarın da benim gibi düşündüğüne inanıyorum. Ama yine de takdir edilmek, fark edilmek güzel bir his. Bihaber’e çok emek verdim. Güzel olmasını çok istedim, güzel olsun diye çok dua ettim. Masa başında olmadığım vakitlerde bile kitabı düşündüm. Yürürken, müzik dinlerken, yeri geldi uyurken... Bu yüzden ayrı bir önem taşıyor bu ödül. Hele ki Necip Fazıl adına verilen bir ödüle layık görülmek benim gibi genç bir yazar için büyük onur. Minnet doluyum, mutluyum.