27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü sahibi Hashim Cabrera: Türklere hayranlık duyuyorum

Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü sahibi Hashim Cabrera, 'Hoşgörünün, güzelliğin, görkemin bunca örneğini vermiş Türklere karşı büyük bir hayranlık ve sevgi duyuyorum. Bir Müslüman olarak Rumi'yi okurken ağladım.' diye konuştu.

Akşam Gazetesi24 Aralık 2021 Cuma 09:14 - Güncelleme:
Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü sahibi Hashim Cabrera: Türklere hayranlık duyuyorum

İspanyalı sanatçı Hashim Cabrera, gençlik dönemi boyunca sanatsal kimliğini kurgularken yaşadığı felsefi açmazlara bir çözüm aramış, Uzakdoğu'dan, Ortadoğu'ya, Avrupa'dan Mağribe birçok coğrafyanın farklı zaman dilimine ait sanat dillerini incelemiş bir isim. Nihayetinde tevhidi bakış açısı ile kişisel serüvenini İslamiyetle buluşturmuş bir sanatçı-yazar olarak Necip Fazıl Uuslararası Kültür-Sanat Ödülü'ne layık görüldü.

Akşam Gazetesi, bugün Endülüs İslam medeniyetinin bir temsilcisi olarak çalışmalarını sürdüren Cabrera ile Türkiye ve İslam dünyasının kültürel ve manevi iklimini konuştu.

Türkiye'nin en önemli şair ve aydınlarından biri olan Necip Fazıl Kısakürek'in anısına verilen Uluslararası Kültür ve Sanat Ödülü'ne layık görüldünüz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?

Bismillahir-rahmanir-rahim. Necip Fazıl gibi bir aydının anısına bu çok özel ödülü almaktan büyük onur duyuyorum. Plastik sanatlara, düşünceye ve kültüre yaklaşık elli yıllık araştırma ve özveri çalışmalarımdan yaptığınız takdir için çok büyük bir onur yaşadım. Sanat, düşünce ve maneviyatın bir karışımı olan kültürlerarası çalışmalarıma en çok değer verenlerin Türkler olması tesadüf değil, çünkü Türkiye, tıpkı kendi memleketim Endülüs gibi kültürlerin ve geleneklerin kaynaştığı bir yer, dünya görüşleri ve kıtalar arasında bir köprü, bir karşılama yeri ve kültürlerarasılığın çok değerli bir örneği.

Radikal bir güvensizlikten öz'e geri dönme, keşfetme, tanıma ve bilmeye ihtiyacı olan sessiz bir ruhun, şehirlerden kaçan ve doğanın tam içerisinde yaşayan, sahibini reddetmeyerek devamlı bir arayışta olan insanoğlunun, Allah'ın basit bir kulu olan birinin, yıllarca sabırla ve sessiz bir şekilde çalışarak edinmiş olduğu bilgilerden dolayı verilen bu çok anlamlı ödül için çok derin teşekkürlerimi sunarım.

Benim işimdeki hemen göze çarpmayan duyguya verdiğiniz anlamdan ve görünmeyene karşı olan duyarlılığınızı takdir ediyorum, çünkü herkes bunu fark edemez, önemli olduğu için değil, otantik olduğu için ve günümüzde özgünlüğe çok az değer verildiği ve gerçekliğin sessizlik kuyularından kaldığı için ve bunları gün yüzüne çıkararak kalp gözüyle gördüğünüz için sizlere teşekkür ederim.

Türk Edebiyatından okuduğunuz yazarlar var mı?

Henüz memleketinizi tanıma şerefine nail olmadım ama hoşgörünün, güzelliğin, görkemin bunca örneğini vermiş bir millete karşı büyük bir hayranlık ve sevgi duyuyorum. Bir Müslüman olarak Rumiyi okurken ağladım ve Nobel Edebiyat Ödülü Sahibi Orhan Pamuk'un Osmanlı sanatçılarını tanımlamasından çok etkilendim. Rumi, bana pek çok zengin manevi deneyim kazandırmış, deneyimsel bir şekilde yaşanmadığında aktarması zor olan ve her zaman sadece şiirin sunabileceği kinayeleri kullanan bir şair ve mistiktir. Pamuk beni Türk insanının kendine has özelliklerine, varoluşsal tutumlarına yaklaştırdı ve sanırım bu sayede Türk ruhu, onun duygusal, estetik ve derin etik eğilimi hakkında oldukça yakın bir fikir edindim.

Ney'in feryadını duyunca heyecanlandım ve semâ törenlerinde dervişlerle birlikte döndüm. Ayrıca, topraklarımızı ziyaret eden Türk tekkelerinden bazı Sufiler tanıyorum ve onlarla, İspanyolca konuşanlar'ın bulunduğu mecralarda Müslüman maneviyatını yayan erkek ve kadınlarla uzun uzun konuştum.

Yaşadığınız coğrafyadaki İslam mirası hakkında neler söylersiniz?

Günümüz Endülüsü'nde her yerde Endülüs İslami izleri vardır, sadece Córdoba'daki Aljama Camii veya Granada'daki Alhambra gibi en iyi bilinenlerde değil, aynı zamanda popüler geleneklerde, günümüz Endülüslülerinin varoluşsal tutumlarında bütün bir kültürel mirasta da bu izleri görmek mümkündür. Yaşadığım kasaba olan Almodóvar, adını Al Hisn Mudawwar olarak bilindiği zamanlarda, Al Ándalus'a borçludur ve Endülüs kasabalarının çoğu Endülüs kökenlidir. Ama bu bilinçsiz bir mirastır. İnsanlar varoluş biçimlerinin kökenini bilmiyorlar. Kırsal kesimdeki insanlar, çalıştıktan sonra yıkanırken hala Müslümanların abdest aldığı şekilde (abdest) alıyorlar, UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı ilan edilen Flamenko, açık bir şekilde Endülüs kökenlidir. Bu mirası araştıran bazı arkadaşlar, gastronomi, davranışlar vb. şaşırtıcı bağlantıları keşfediyor ve bunları halk arasında yayıyor, böylece sadece İslami değil, aynı zamanda Yahudi, Kastilyalı vb. kökenlerini de keşfediyorlar.

Otuz yılı aşkın bir süredir bu Endülüs köklerinin araştırılmasında ve İspanyolca'da İslam'ın (dawa) yayılmasında yoğun editoryal çalışmalarda bulundum: Verde İslam Bilgi ve Analiz Dergisi, webislam.com portalı ve İslami Belgeleme ve Yayınlar Merkezi'nin (CDPI) Shahâda Koleksiyonu veya şu anda Azzagra Kültür Vakfı'nın Endülüs Geleneği koleksiyonu gibi çeşitli kitap koleksiyonları ne yazık ki bugün kapandı.

Türkiye'nin bölgesel, siyasi ve kültürel profili hakkında ne düşünüyorsunuz?

Türkiye'nin jeopolitik olarak günümüzde çok önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Kültürel mirasını fiilen kaybeden ve en radikal, mekanik ve materyalist neoliberalizmin öncüsü haline gelen Arap dünyasının aksine, Türk halkı kültürel ve manevi mirasını teknolojik ilerlemelerle uzlaştırarak korumayı ve kurtarmayı başardı ve buna batı'nın katmış olduğu teknolojik gelişimlerle sağladı.

Benim için Türkiye, neoliberal modelin yeryüzündeki tüm halklara ve kültürlere verdiği pek çok kötülükten kaçınarak, görkemli, yüksek kültürlü ve derinden manevi bir geçmişini küreselleşen dünyayla birleştirmenin mümkün olduğunu gösteren canlı bir örnektir.

İnsanlık tarihinin en büyük medeniyetleşme geçişini yaşıyoruz. Şimdi çocuklarımızın ve torunlarımızın hayatlarını şekillendirecek birçok şeye karar veriliyor ve bu yönde İslam'ın büyük armağanını korumak bizim için mutlak bir gerekliliktir.

Türkiye, Anglo-Amerikan İmparatorluğu'nun ve Yeni-Sömürgeciliğin yüzyılı aşkın süredir petrol kaynaklarına el koyma stratejileri nedeniyle bugün parçalanmış, kafası karışmış, yapılanmamış bir ümmet için model olabilir. Çin, Rusya veya BRICS gibi diğer bölgesel güçlerin ortaya çıkması nedeniyle şu anda düşüşte olan bu ekonomik güçler tarafından İslam'ın köktenci görüşlerinin desteklenmesi, neyse ki İslamik toplum geleneklerinin en değerli simgesi olan çok kültürlülük, hoşgörü mirasını korumayı bilen modern Türkiye'yi etkileyemedi. Bu nedenle Türkiye'nin bu değerlerin uygulanmasında bir savunucu olarak tüm ümmete karşı büyük bir sorumluluk taşıdığına inanıyorum.

İlim'de ve Sanatta bir süre boyunca öncü olan İslam dünyasının ve Müslümanların güncel ikilemleri nelerdir?

Unutulmamalıdır ki, Avrupa Rönesansı, Aydınlanma ve modernite sadece bilimsel-teknik bilgilerin (Mimarlık, Tarım, Tıp, Botanik, Matematik, Tarihçilik vb.) aktarımıyla, Müslümanların çok sofistike kültürel uygulamaları ile akdeniz'in iki ucundaki Endülüs Mirası ve Osmanlı Mirası sayesinde mümkün olmuştur.

Ne yazık ki, zamanımızda çoğu Müslüman bunu bilmiyor ve kendilerini neoliberal yaşam tarzını küçük kriterlerle taklit etmekle sınırlıyorlar. Ümmet içinde çağdaş küreselleşme senaryosunun ortaya çıkardığı büyük sorunlara yanıt veren yeni formüller öneren gerçek manevi, entelektüel ve bilim hocaları eksikliği var: Yeni teknolojilerin, bilimsel ilerlemelerin insan için olumlu bir şekilde nasıl kullanılacağı, nasıl yeni küresel toplumu inşa etmek, doğa ve çevre ile nasıl ilişki kurulacağı vb. Aslında tüm bunların anahtarları kendi hikmet geleneğimizde, cömert Kur'an-ı Kerim'de, günümüzün gözüyle okumamız gereken, onları şaşırtmaya değil, çağdaş bir şekilde uygulamamız gereken Sünnet'te var. Neredeyse kırk yıldır sanat, kültürel ve manevi gelenekler üzerine yaptığım araştırmalarda yapmaya çalıştığım şey bu.

Petrol zengini Araplar geçen yüzyılda bu kaynakları akıllıca kullanmış olsaydı, ve bu kaynakları sadece resmi ve harici olarak değil, gerçek ve bütünsel bir İslami gelişmeye uygulasaydı, muhtemelen şimdiki ümmetin gelecek senaryosu farklı olurdu, ama ne yazık ki kendileri kendi elleriyle bu senaryonun böyle olmasına olanak tanıdılar, dünya tarafından ele geçirilmesine müsade ettiler ve kabuğu korumak yerine başka işlerle meşgul oldular. Bugün küresel Müslüman topluluğunun başına bela olan, İslam'ın köktenci ve literalist görüşlerini neredeyse tüm Müslüman çoğunluklu ülkelere ihraç ederek, bu gerici doktrinleri yayan imamlara, vaizlere vs. eğitim ve öğretim vererek büyük ölçüde bu durumdan onlar sorumludur.

Neoliberal çıkar ümmete derinden zarar vermiş olsa da, bunu tüm halkların özelliklerini bulanıklaştırarak ve kimlik karmaşası yaratarak gezegendeki geri kalan bilgelik gelenekleri ve kültürleri ile yapıyor, çevreyi yok ediyor, kısacası tüm toplumları insanlıktan çıkarıyor ve kati bir şekilde kendi batılı uluslarını da bu batağa çekiyor.

Bu konuda 2019 yılında "Ruhların devrimi", ümmetin sorunlarını ve şu anda içinde bulunduğumuz genel medeniyet krizinin durumunu analiz ettiğim "Medeniyet krizi ve tarihin sona ermesinden sonra ufukların değişmesi" başlıklı bir makale yayınladım.

  • Hashim Cabrera
  • Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü
  • Necip Fazıl Ödülleri