Keçecizade Fuat Paşa, Osmanlı Devleti’nin son dönemde yetiştirdiği önemli devlet adamlarından biridir. Hem sadrazam olarak hem de hariciye nazırı olarak görev yaptığı yıllarda, aldığı önemli kararlarla devletin istikametini belirleyen birkaç isimden biri olmuştur. Zekâsı, ilmi, yeteneği ve nükteleri ile meşhur olan bu büyük devlet adamının, ömrünün sonlarına doğru Sultan Abdülaziz’e verilmek üzere yazdığı iddia edilen siyasi vasiyet, hem Avrupa’da hem de İstanbul’da yayımlanmış ve üzerinde çok tartışılmıştır.
Fuat Paşa’nın, vefatından az evvel tedavi için geldiği Fransa’nın Nice şehrinde, Osmanlı Devletinin izlemesi gereken siyaset ile ilgili bir vasiyet yazdığı, bu vasiyetini de bir tanıdığı vasıtasıyla Sultan Abdülaziz’e iletmeyi düşündüğü iddia edilmiştir. 1869’da İstanbul’da, The Levant Herold gazetesinde “Fuat Paşa’nın Siyasî Vasiyetnamesi” başlığı ile yayınlanan bu belgenin, Paşa’ya ait olup olmadığı çok tartışılmıştır. Vasiyetname daha sonra 1896’da “La Revue de Paris” adlı bir dergide de yayımlanmıştır. Dergi, bu belgeyi o yıllarda Fuat Paşa’nın torunu Mustafa Hikmet Bey’den aldıklarını açıklamıştı. Ayrıca 1897 yılında Ahmet Rıza’nın Paris’te çıkardığı “Meşveret” gazetesi de bu vasiyete kayıtsız kalmamıştı. Bu vasiyetnamede Fuat Paşa, Sultan Abdülaziz’e özetle şunları söylüyordu :
“Bu varakparem zatı şahanenize takdim olunduğu vakit ben bu âlemi terk eylemiş olacağımdan maruzatımı kemali itimat ile telakki buyurabilirsiniz. Komşularımızın çabuk ilerlemeleri ve ecdadımızın akıl erdirilemeyecek hataları bugünkü halimize neden sebep olmuştur. Vatanperver geçinen bazı cahiller eski usullerimizle kudretimizin iadesi mümkün olabileceği fikrinde iseler de bu fikir affolunamaz bir hatalı düşünce neticesidir. Maksadımı layıkıyla anlatmak için şunu diyebilirim ki, mahvolmaktan kurtulabilmemiz için İngiltere kadar paraya, Fransa kadar maarife, Rusya kadar askere muhtacız.”
FRANSA’DAN İRAN’A, AYNI POLİTİKA
Fransa: Son derece hüsnü idare etmeye mecbur olduğumuz bir müttefiktir. Bu mecburiyet, Fransa’nın müessir surette himayesini temin ve istihsalden ziyade hayatımızın devamını tehlikeye koyabilecek iktidarı haiz bulunması cihetiyledir.
Avusturya: Bir asırdan beri şark asayişini ihlal eylemekte olan büyük tehlikenin def’i, Bâb-ı Âli ile Avusturya’nın ittifakına ve bu ittifakın da bütün garp müttefiklerimiz tarafından takviyesine bağlıdır.”
Rusya: Bu devletin şark tarafına doğru genişlemesi Moskof politikasının esas kaidesidir. Buna karşı bize lazım olan şey ancak kuvvet ve iktidardır. Rusya Büyük Petro’dan beri akıllara hayret verecek surette terakki etmektedir. Beni en ziyade korkutan şey, Avrupa milletlerinin Rusya’nın gelecekteki genişleme siyasetine şimdiden rıza göstermekte olmalarıdır. İngiltere’nin Orta Asya ahvaline dair gösterdiği kayıtsızlık korkumu mucib oluyor. Rusya’nın hücumları Anadolu vilayetlerimize doğru olacağından şimdiden kuvvetlerimizi tanzim buyurmanız icap eder. Kim bilir, belki müttefiklerimiz vaktiyle imdadımıza yetişebilmek için serbest bulunamazlar yahut Rusya’da bir Bismark zuhur eder de işler başka türlü renk alır.
Prusya: Prusya’ya gelince bu devlet şimdiye kadar şark meselesine dair kayıtsız davranmış ise de politikası olan Alman ittihadı icabında bizi feda etmesi de muhtemeldir. Lakin bu ittihat meydana geldikten sonra Almanya dahi diğer devletler gibi şarkta menfaatleri olduğunu anlayacaktır.
İran: Daimi fesat içinde olan bu memleketin hükümeti her vakit bizim düşmanlarımızla ittihat ve ittifak üzere bulunmuştur. Kırım Muharebesi zamanında dahi Rusya ile birleşmiş ise de arzuları ancak garp müttefiklerimiz tarafından önlenmiştir. Bugün de Şah hükümeti Petersburg kabinesinin politikasını tutmaktadır.
İç Politika: İç meselelerimize gelince bütün emekler her din ve milletten olan halkımızı birleştirmeye masruf ve matuf olmalıdır. Bu birleşme olmadıkça saltanatı seniyyenizin devamı sahihan gayrimümkündür. Artık elim kalemi tutamıyor. Terki hayat etmek üzere olduğum şu dakikada yazdıklarımı nazarı itibara almanızı zatı şahanenizden talep ve istida ederek sözlerimi bitiririm...