25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

300 liralık sermayeyle bir atölye iki mağaza açtılar

Beş kardeş üç yıl önce ceplerinde 300 lirayla moda işine girmeye cesaret etti. Canpolat’lar 5in1canpolat markasındaki ürünleri sosyal medyada satmaya karar verdi. Bugün yüzbinlerce takipçisi olan Canpolat Kardeşler’in dilinden başarı hikayelerini moda tutkularını dinledik.

Bahar ERDOĞAN4 Aralık 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
300 liralık sermayeyle bir atölye iki mağaza açtılar

Instagram’ın en ünlü beş kız kardeşleri onlar. Canpolat’lar! Hepsi birbirinden güzel hepsi birbirinden şık. Sosyal medyada her gün yüzbinlerce takipçileriyle giydiklerini paylaşıyor. Markalarının satışını yapıyor. En küçük kardeşin üç yıl önce ayakkabı süsleme merakı bugün beş genç kadını kendi işlerinin patronu yaptı. Kimseden destek almadan 300 lira ile bu işe başlayan Canpolat kardeşlerin bu renkli maceralarını Kabuhan, Aslıhan ve Elif Canpolat ile konuştuk.

İlk satış yapmaya başlama hikayeniz nedir?

Elif Canpolat: Her gün mağazaya geldiğimizde nasıl buralara kadar geldiğimize hala inanamıyorum. Bir dönem spor ayakkabılara taş yapıştırma trendi vardı. O zaman Instagram’da sakin ve herkesin kullanmadığı bir uygulamaydı. Orada süslenmiş bir spor ayakkabı görünce ben de kendime yapmak istedim. O zaman hesabımda sadece kardeşlerimin ve kıyafet kombinlerimizi paylaşıyordum. Takipçi sayım da 100 kişi falandı. Kendime yaptığım o taşlı spor ayakkabıyı Instagram hesabımdan paylaşınca altına yorumlar gelmeye başladı. Ayakkabılar süsleyip satan bir butikte ‘Emek hırsızları’ diye yorum yapınca çok kızdım. Sanki ben onlardan görmüş ve yapıp satıyormuşum gibi bir algı oluştu. O zaman dedim ki ‘ahtım olsun bu lafı sana yedireceğim’. Sonra ablamı aradım ve “Biz de ayakkabı alalım taşlayalım ve satalım” dedim. O iftira ve inat bizi bu zamanlara getirdi.

Sosyal medyada satış nasıl başladı?

E. C. : Ayakkabı alıp süsledikten sonra reklamımızı yapmaları için hediye olarak ilk Şeyma Subaşı’na ve Buse Terim Bahçekapılı’ya gönderdik. Sonra onlar çok beğendi ve kendi hesaplarından bizim ayakkabıları paylaştılar. Hatta Buse Terim ayağına giyip paylaşmıştı ki bu çok yaptığı bir şey değildir. Sonra Instagram’dan bize deli gibi bildirim gelmeye başladı. “Biz de o ayakkabılardan istiyoruz” diye.

Nerden alıyordunuz o ayakkabıları?

Aslhan Canpolat: Spor ayakkabı satan mağazalardan normal satış fiyatına alıyorduk. Eminönü’nden süsleme malzemelerimizi alıp kendi el emeğimizle yapıyorduk. Ayakkabı başına 10-15 lira gibi cüzi bir karla yapmaya başladık. Bunu yaparken de hoşumuza giden şey ilgi, takdir edilmek ve beğenilmekti. Bizi çok başka hissettirdi. Sanatçılar alkışlanmayı çok başka bulur ya hakikaten o alkış çok gurur vericiymiş. Sonra siparişler gittikçe artmaya başlayınca ilk toptan ayakkabı siparişimizi verdik. İş tuttu ancak elle tek tek yaptığımız için yetişemiyorduk uğraşılacak gibi değildi. ‘Ne yapalım’ diye düşünürken o dönem çok moda olan baskılı tişört işine girdik. Onlar da sattı. Çünkü ilk amaç küçük bir fiyata mal ettiğimiz bir şeyi yine az bir karla satmaktı. Herkesin alıp giyebileceği şeyler olsun istedik sadece sosyeteye hitap etmek istemedik. İnsanlar giydikçe bizi ansın hatırlasın istedik.

Tişörtler de tutunca mağaza mı açalım dediniz?

E. C. : İnsanlar satış yapmak için paylaştığımız tişörtlerin altına giydiğimiz eteği, pantolonu ya da ayakkabıyı da satıyor musunuz, ‘nerden aldınız’ diye sormaya başladılar. Onlar da bizim kendi kıyafetlerimizdi.  Sonra dedik ki ‘İnsanlar sanırım bizim zevkimize güveniyorlar ve ne giysek böyle soracaklar’. Başka markaların reklamını yapacağımıza kendimize çalışalım dedik.

A. C. : Düşünsenize beş farklı kız kardeşin giyim tarzından bahsediyoruz. Bu durum herkese hitap etmemizi sağladı kitlemiz arttı. Sonra koleksiyonumuzu hazırlayıp kermeslere katıldık. Merter ofisimizi açtık. Mail ve Whatsapp mesajlarına yetişememeyince internet sitesi kurduk.

E. C. : Bu noktada da Instagram üzerinden satış yapıp internet sitesi olan ilk butiğiz. O bizim için iyi bir avantaj oldu.

Diğer Instagram üzerinden satış yapan butiklerden farkınız nedir?

A. C. : Çoğu evden satış yapıyor. Bizim ofisimiz var, lokasyonumuz belli. Bir ekibimiz var. Asla ekran görüntüsü fotoğraf kullanmıyoruz. Hepsi gerçek kendi çektiğimiz fotoğraflarımızı yayınlıyoruz. Giydiğimiz her şeyi satıyoruz kimseyi kandırmıyoruz.

Ne kadar bir sermaye ile başladınız?

A. C. : En büyük gururumuz biz ilk ayakkabı yapmaya başladığımızda cebimizdeki 300 lira ile başladık. Maddi bir sıkıntımız yoktu ama bir buçuk sene boyunca başarmak için çalıştık. Kazandığımız bütün parayı sermaye olarak kullandık.

E. C. : Babamız sanayici fabrikaları var. Bu işlerden hiç anlamaz. Biz bu işlere girdiğimizde evde ayakkabı taşlarken “Bununla mı para kazanacaksın” dedi. “Görürsün baba” dedim. O gün karar aldık tek kuruş almadan bu işi yapacağız diye.

Ürünleri nereden alıyorsunuz?

A. C. : Atölyemiz var artık orada seri üretim yapıyoruz. Ayakkabılar için çalıştığımız bir atölye var. Atölye açmak istemiyoruz çünkü biz perakendeciyiz. Tasarımcıyız da demiyoruz. Zevkimize güveniyoruz ve parçaları kombinlemeyi biliyoruz.

Kabuhan Canpolat: Hazır aldığımız şeyler de var. İhraç fazlası malları gidip depolardan kendimiz seçiyoruz. Onlara da kendi etiketimizi basmıyoruz. Her şey kendi üretimiz değil ama her şey bizim zevkimiz.

İnternetten satış yaparken müşterinin güvenini nasıl kazandınız?

E. C. : İlk zamanlar insanlar “Neye güvenerek para yatırayım size” diyordu. Biz de sadece ayakkabı gönderdiğimiz ünlüler ayaklarına giyip reklamımızı yaptı. Onların da bir bildikleri vardır diyebiliyordum. Çünkü o zaman ne bir mağazamız ne de bir sitemiz vardı. Ama sonradan öyle bir güven oluştu ki direk istedikleri şeyi söyleyip parayı gönderiyorlardı.

K. C. : Problemle karşılaştığımız zaman hemen müdahale ediyoruz. Bire bir biz ilgileniyoruz. Samimiyete inanıyorlar direk bir güven oluşturuyor o sıcaklık. Zaten “Size güveniyorum” dedikleri zaman benim omzuma dünyanın en büyük yükünü bindiriyorlar. O işi çözmek artık boynumuzun borcu oluyor.

“Kendimize tasarımcı demiyoruz. Zevkimize güveniyoruz.  Parçaları kombinlemeyi biliyoruz.”

Hepimiz görev bölüşümü yaptık

Adınız nerden geliyor?

K. C. : Beş kız kardeş olduğumuz için beşi bir yerde Canpolat koyduk. Ama buradaki ortaklık üç küçük kardeşin birlikteliği.

A. C. : 5’in 1’in anlamı aslında hepimizin gönül bağının olması. Her pazar anne evinde toplanır birlikte vakit geçiririz onlar bizim destekçilerimiz.

Nasıl bir iş paylaşımınız var?

K. C. : İlk başlarda herkes her şeyle ilgileniyordu. Ama bu bir süre sonra kaos oluşturmaya başladı. Kurumsallığa minik minik adım atabilmek için bir iş bölümü yapmaya karar verdik.

A. C. : Nişantaşı’ndaki ilk ekmek kapımız olan hot couture mağazamızla çoğunlukla ben ilgileniyorum. Orada kişiye özel tasarımlar dikimler yapıyoruz. Mal seçiminde ve alımında Elif daha aktif. Çünkü o moda yönetimi okudu. Kabuhan da daha çok müşteri ilişkileri, pazarlama ve çanta koleksiyonu yapıyor. Böyle branşlaşmamızın sebebi işlerin aksamaması ama tek başımıza karar almıyor genellikle her konu en son üçümüzün süzgecinden geçiyor.

Aynı evde beş kız kardeş birbirlerinin kıyafetlerini giyerek mi büyüdü?

A. C. : Birbirimizin kıyafetlerini hiç giymedik. Aramızdaki yaş farkı bunu engelledi. Bir de bizim ailenin kızları hep 19 yaşına gelir gelmez evlendi. Yani ben tam ablamın kıyafetlerini giyecek zamana geldiğim zaman evlendi gitti. Aramızda hep böyle bir döngü oldu.

K. C. : Kıyafetlerimiz kıymetliydi, paylaşmazdık.

Kardeşlerle iş yapmak zor değil mi?

A. C. : Aksine daha kolay. Kardeşlerle iş yapınca hiçbir hareketin altında art niyet aramıyorsunuz. Aramızda ne kıskançlık ne rekabet oldu. Tabii ki fikir ayrılıkları yaşıyoruz ama asla sesler yükselmez. Uzatmayız tartışmalarımız en fazla beş dakika sürer. Bir de her şeyi tartışabiliriz ama para için asla tartışmayız.

K. C. : Müthiş bir saygı vardır aramızda. Anne babamız odaya girdiği zaman hala ayağa kalkarız. Böyle yetiştiğimiz için de birbirimize olan saygımız çok yüksek.

Modaya olan bu tutkunuz nereden geliyor?

K. C. : Beş kız kardeş olunca beraber en çok yapmayı sevdiğimiz şey doğal olarak alışveriş! “Sinemaya gidelim mi derken bile önce şöyle bir vitrinlere bakalım mı?” derdik. 

Fotoğrafları amatör olarak telefonla çekiyorsunuz neden?

E. C. : Profesyonel makineleri de denedik. Ama telefon daha pratik ve sıcak. Fotoğrafçılar ile çalıştığımız fotoğrafları hesabımıza yükleyince kendi çektiğimizden çok daha az beğeni alıyordu. Kendi çektiğimiz fotoğraf daha samimi geliyor.

K. C. : İşin özü her alanda parmağımız var. Bire bir ilgileniyoruz, kendimiz manken olup kendimiz telefonla çekiyoruz.

Alışveriş yapmaya doydunuz mu?

K. C. : Kendi mağazamız dışında satılan kıyafetlere karşı bir doygunluk oldu.  İş anlamında bir doygunluk yok hep yeni ne alalım diyorum.

A. C. :  Kardeşlerimden biraz farklıyım. Giyinmeyi çok seviyorum ve doyamıyorum. Gelen her şeyden kendime alıyorum.

E. C. :  Bende bir doygunluk söz konusu. Sabah işe eşofmanla gelmek istiyorum. Mesleki dezenformasyon yaşıyorum.