7 Mayıs 2025 Çarşamba / 10 Zilkade 1446

Allah’a dilekçe verdim 120 yıl yaşamak için

Prof. Dr. Ümit Meriç’i hep sosyolog kimliği ve yazar Cemil Meriç’in kızı olarak tanıdık. Ama perde arkasında gizli bir kahraman vardı, tarih-coğrafya öğretmeni ve Menteşe Beyliği prenseslerinden annesi Fevziye Hanım... ‘Projelerini tamamlayabilecek kadar yaşamayı dileyen’ Meriç ile çok özel...

Zaman Tüneli /SELİM EFE ERDEM/[email protected]17 Mart 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Allah’a dilekçe verdim 120 yıl yaşamak için

-Biz sizi daha çok Cemil Meriç’in kızı sosyolog Ümit Meriç olarak biliyoruz ama araştırdığımızda görüyoruz ki geride gizli bir kahraman, soylu bir ailenin kızı Fevziye Hanım var.

Efendim bir kere bu neseb ilmi Araplarda vardır ve çok da makbul kabul edilmez. Hz. Peygamber ‘Benden gelen benimdir, belimden gelen değildir’ buyuruyor. Aile soyağacımda bildiğim en eski ecdadım 1300’lerde Menteşe Bey’e gidiyor. Menteşoğulları denize ilk açılan Türk Beyliği’dir. Kaderin bir cilvesi, bana da hep deniz kenarında oturmak nasip oldu. Burası anneannemden intikal etmiş arsaydı. Menteşe Beyliği’nden küçüle küçüle şimdi Caddebostan kenarındayız.

-Yani siz aslında bir prensessiniz.

Evet, tabii. Bizde makbul değil prenseslik.

-Ama Menteşe Beyliği yaşasaydı siz bugün hanedan üyesiydiniz.

Annem tarih-coğrafya öğretmeni. Anneme ‘Anne hiç kızmıyor musun Osmanoğulları’na. Eğer onlar büyümeseydi bizim ailemiz büyüyecekti belki Viyana, Hindistan’a kadar biz gidecektik’ derdim. Annem ‘Tarihi gerçeklere saygılıyım. Onlar bizim ağabeyimizdi. Bize bir dayak attılar, biz de peki ağabeyciğim dedik’ derdi.

YENİ BİR YOLA İHTİYAÇ YOK

-Menteşe Beyliği tarihteki yerini almış ama o soy devam ediyor. Aile içinde o beyliğin ritüelleri uygulanır mıydı?

Hayır, bize intikal eden hiçbir şey olmadı. Şimdi Safranbolu ile Karabük adasında bir Türkmen Köyü ve büyük Menteşoğulları Konağı vardır. Osmanoğulları, Menteşe Beyliği’ne son verildiğinde buraya sürgün edilen şehzadeden gelen annemin babası Ali Haydar Menteşoğlu, Fatih Medresesi’ni bitiriyor. Maraş, Girit, Beyrut ve Konya’da kadılık yapıyor. Annem Fevziye ve teyzem Naciye Hanım, ikiz olarak Beyrut’ta dünyaya geliyor ama dedem Konya’da vefat ediyor ve Hazreti Şems’in haziresine defnediliyor. Çünkü Menteşoğulları Mevlevi. Samiha Ayverdi Hanımefendi Adana civarındaki Türkmen Beyliği olan Ramazanoğulları’ndan. Osmanoğulları onları Bolu’ya sürmüş. Buraya gelirken Menteşoğulları’ndan kız almışlar. Akrabayız Samiha Hanım ile. Şaşkınlığım şuradan: Babam derdi ki ‘Senin üslubun 20’nci yüzyıl Türk kadını, Samiha Ayverdi üslubu’. Makamı cennet olsun, tanışmak nasip oldu. Benim kanım Samiha Hanım’ın kanına karışmış. Nesebe önem vermemek lazım dedim ama nezheb ilmi bizim bazı sürprizli hakikatlere götürüyor. Ben Türkiye’de, İstanbul’da bir Avrupalı çocuk gibi büyümüştüm. İslamiyet’le ilgili bir terbiye, telkin almadı. Ama genetik kodlarımla Müslümanmışım. Anne tarafından konuştuk baba tarafına da kısmen geçersek, bir hafızın torunlarındanım ben.

-Hafız İdris Efendi’nin...

Evet. Çünkü biliyorsunuz 4.5 yaşında hıfza başlatılır çocuklar. Ve bu hıfz, çocukların hafızasında inanılmaz derecede esaslı değişikliklere yol açar

-Kuran-ı Kerim ve Hz. Muhammed tüm İslam aleminin rehberi ama teknoloji ilerledikçe insanlar birebir muhatap olabileceği, soru yöneltip yanıt alabileceği yol göstericilere de ihtiyaç duyuyor. Sizin bir yanda akademisyen, sosyolog ve alim tarafınız var diğer yanda dedelerinizden gelen manevi yol var. Hiç insanlara dini daha iyi öğretecek yeni bir yola çıkmayı düşündünüz mü?

Buna ihtiyaç yok. Çünkü Hz. Peygamber gelmiş, Müslümanlar’ın neler yapması gerektiği bize kalıcı bilgilerle intikal etmiş durumda. Dolayısıyla yeni bir yola ihtiyaç hiç hissetmedim. Alim olan Allah’tır. Allah’ın bizden nasıl insanlar olmamızı istediği ve bu amaca hangi vasıtalarla erişeceğimiz de bellidir. Amacım da aracım da belli. Onu uyguluyorum, herkese de aynı şeyi yapmasını tavsiye ediyorum yapmayanların da yapması için dua ediyorum.

-Araç ve yol belli ancak sizin binlerce kitaplık bir kütüphaneniz ve bilgi birikiminden edindiğiniz bir senteziniz var. Bu da bir yol anlamına gelmez mi?

Evet, şüphesiz.

-Bu durumdaki erkekler bir şeyh ya da alim olarak öne çıkıyor ancak kadınları neden bir şeyhe olarak göremiyoruz?

Tecrübelerden hareketle başkalarını da aynı güzelliklere davet söz konusuysa bunu zaten kitaplarımla, televizyon programlarımla yapıyorum. Çok az şey olduğunu da sanmıyorum. Öğretmenim, bir hocayım, bu vasfım dolayısıyla insanlara birebir 30 sene bilgilerimi aktardım. Şimdi de yakın çevremdeki insanlara şu ya da bu biçimde hayatımla örnek olmaya gayret ediyorum. Hz. Peygamber ‘Müminin silahı duadır’ buyurur. Ben asıl dualarımla rabbi’l-âlemine müracaatta bulunuyorum. Bazen ağlıyorum, ağlayarak dua ediyorum kendi dışımdaki meseleler için. Ve kulların haberi olmasa da ben kulluk vazifemi rabbime karşı yapmaya niyet ediyorum. İnşallah başarıyorumdur.

43 YAŞINDA ANNE OLDUM

-Öğretmen Fevziye Hanım’a bakınca kendinizden neler görüyorsunuz?

İffeti görüyorum, annem çok iffetli bir kadındı. Çok çalışkandı. Sorumluluğunu bilen bir insandı. İlkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar hep sınıfının birincisi olmuştur. Reşat Nuri Güntekin’in öğrencisidir. Son derece adildi. Duygularının adalete engel olmasına asla izin vermemiştir. Ben de hocalık hayatımda böyle yapmışımdır. Sevdiğim öğrencilerim olmuş ama bir puan fazla vermemişimdir.

-Kız çocukları, babasına aşık olur...

Aşıktır, evet.

-Ama en yakın dostlarından biri de annesidir. Sizin annenizle nasıl bir ilişkiniz vardı?

İlkokulda sorarlar ‘En çok kimi seviyorsun?’ diye. Hiçbir terbiyem yok ama ‘Ben en çok Allah’ı seviyorum. Sonra Peygamberi, sonra babamı, annemi ve ağabeyimi seviyorum’ diyorum. Sıralamada babam annemden önde. Babama olan bu hayranlığım uzun yıllar devam etti. Fakat sonra annemin insanlığına olan hürmetim babama olan muhabbetimin önüne geçti.

-Sırada Babam Cemil Meriç gibi Annem Fevziye Menteşe kitabı var mı?

Mutlaka yazmam gerekiyor...

-Annenizin öğrencileri arasında tanıdığımız isimler var mı?

Annem Sivas ve Bilecik’te öğretmenlik yapıyor. ‘15 yıllık hocalık hayatımda en güzel harita yapan Sabri’ydi’ derdi. O yıllara ilişkin bir anısını şöyle anlatırdı: ‘Öğrenciler çevre köylerden delik lastik ayakkabılarla yağmur çamurda yürüyerek okula gelirdi. Sobayı yakar, ıslık çoroplarını kuruturduk. Fırtınalı bir gün sınıf soğuk ve öğrenciler suyu kalmamış çiçek gibi vazodaki boyunları bükük. Dersi kestim. Şimdi siz kendinizi fakir köylü çocukları gibi görüyorsunuz değil mi? Ama ben sizi nasıl görüyorum biliyor musunuz? Geleceğin ihracatçılarını, başhekim ve ağır ceza hakimlerini görüyorum, dedim. Bunu söyleyince su verilmiş çiçek gibi bükük boyunlar hemen dikildi, hepsi pırıl pırıl bana baktı’. O sınıftan işadamı Sabri Ülker, Şişli Etfal Hastanesi Başhekimi Fikret Pamir çıktı. Annemin adeta kehaneti zuhur etmiş.

-Evliliğinizden ve kızınızdan hiç bahsetmedik. Nasıl evlenmiştiniz?

Eski eşim... Hala kimse boşandığımı bilmiyor. Neredeyse 15 yıl oldu. Ayıp bir şey değil boşanmak. Benim öğrencimdi eski eşim, sosyolojiden. Benden beş yaş küçüktü. O yıllardan kendisini hatırlamıyorum ama babam ölmeden az önce 1987 yılı başında bir film şirketi kurduğunu belirterek bana geldi ve ‘Babanızla ilgili belgesel çekmek istiyorum’ dedi. Çekim yapıldı, babam çekimlerden hemen sonra ikinci bir kanama geçirdi. Şuuru kapanmıştı. Babam haziranda öldü. Çok yalnız bir dönemimdi. Kimsem yoktu kedilerimden başka, öyle diyeyim. Artvinli bir Anadolu ailesiydi, sevdim ve evlendik. Tabii zor bir şey insanın evliliği üzerinde konuşması. 10 yıl sürdü ve rabbim kızımı bana lütfetti. 42 yaşımda evlendim, 43 yaşımda anne oldum ve 53 yaşımda ayrıldım. Kızımın babasıyla yollar tamamen ayrılmış durumda, ayrı hayatlar yaşıyoruz ama kızımın geleceği konularını konuşuyoruz.

-Anne olmak nasıl bir duygu?

Kızım doğduğunda böyle hissetmiştim: Yere bastığımda ayaklarımın altından kökler toprağa uzanıyor. Çıkarıyorum, öbürünü atarken yine kökler çıkıyor. Her seferinde böyle olulyor. İlk defa anne olduktan sonra bunu hissettim. Ayaklarım kök saldı yer yüzüne. Annelik böyle bir duygu.

-Kendisi de başarılı bir yazar ama bir yandan Cemil Meriç’in torunu, bir yandan da Ümit Meriç’in kızı olmak zor olsa gerek?

Bilemiyorum, onu kendisine sormanız lazım.,

SADECE RIZASINA TALİBİM

sİnternet sitenize girdiğimde çok sayıda yeni proje üzerinde çalıştığınızı gördüm. Bu kadar eseri hazırlamaya nasıl zaman buluyorsunuz?
Projelerle ilgili evde 100 dosyam var. 40 tanesi Sosyolojik Düşüncesi Atlası, 10’ar tane İstanbul ve Asırların Harman Yeri Anadolu, birkaçı hayvanlarla biri de dünyayla ilgili. Rabbil Alemin nasip etti, beş kıtayı da gördüm. Hayatımdan Hayvan Hikayeleri, Yitik Hafızanın Peşinde ve beş ciltlik Sosyolojik Düşünce Atlası kitabı projelerim var. İlk konum Çin ve Konfüçyüs olacak. Sonra Yahudi toplumu, Orta Asya Türkleri’nden Akdeniz çevresinde Yunan siteleri ve Roma İmparatorluğu’na, Orta Çağ’da İbn-i Haldun’a yer verip sonra Rönesans ve günümüze geliyorum. İnşallah güç verir bu kitapları bitiririm. Rabbil Alemine şaka yollu söylüyorum, dilekçe yolladım: Yarabbi ilişikteki kitapların tamama ermesi için 120 yıl kadar ömre ihtiyacım vardır. Bunamadan, kötü şey görmeden rızana uygun yaşam uygun görürsen onları tamamlayacağım. wAma senin rızandan başka hiçbir şeye talip değilim. Sen nasıl istersen öyle olsun’ diyerek... 120 yıllık ömür için dilekçeyle yolladım.