25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Almanya’daki Türkler anlatıyor: Sorun dil değil kültür

Yurtdışında yaşayan Türkler uzun yıllardır gözden ırak kaldılar ama Türkiye’nin gönlünden asla... Uzak diyarlarda yaşayan Türkiyelilerin psikolojik problemlerini çözmek için Almanya’da bir temsilcilik açan Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi’yle yollara düştük. Almanya’daki Türklerin dertlerini dinledik.

BÜŞRA UĞRAŞ25 Aralık 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Almanya’daki Türkler anlatıyor: Sorun dil değil kültür

Derdinizi anlatmak istediğiniz ama kendinizi bir türlü ifade edemediğiniz bir durumla karşılaştınız mı hiç? Ne kadar büyük bir kaosa sürükler değil mi insanı... Şimdi bunu bütün bir ömür boyu yaşadığınızı düşünün. Belki o zaman yurtdışında yaşayan Türkiye kökenli insanların derdini anlayabilirsiniz. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi hepimizin uzun zaman önce düşünmesi gereken bu empatiyi kurdu ve işe koyudu. Farklı kültürler ve coğrafyalarda yaşayan gurbetçi vatandaşlarımız özellikle davranışsal farklar nedeniyle bağımlılık, psikiyatrik ve psikolojik tedavi desteğini gerektiği gibi alamadıklarını tespit eden üniversite, Almanya’nın Köln şehrinde psikolojik tedavilerin yanı sıra, Türk çocuklarının kendi seviyelerine uygun eğitim kurumlarına yönlendirilmesi konusu da danışmanlık verecek bir temsilcilik açtı. Şimdilik burada herhangi bir sağlık hizmeti verilmeyecek ama danışanların doğru adreslere yönlendirilmesi sağlanacak. Biz de bu açılışa katıldık, Almanya’dakiler başta olmak üzere uzak diyarlarda yaşayan Türklerin sorunlarına bizzat tanık olduk. Üsküdar Üniversitesi Rektörü ve NPİSTANBUL Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz’ın önderliğinde yapılan açılışta oradaki vatandaşlarımızın sorunlarını dinledik...

HER KUŞAĞIN DERDİ FARKLI - Yeşiller Partisi Milletvekili Arif Ünal

Almanya’ya giden birinci kuşak ekonomik sorunlarla mücadele ettiği için alkol bağımlısı oldu. İkinci kuşak psikiyatride ‘çanta çocukları’ olarak tanımlanıyor. Bunlar iki toplum arasında kaldığı için kişilik bozukluğu yaşadı. Yeni nesil sevgisiz büyüyen ikinci kuşağın şanssız çocukları. Büyük bölümü uyuşturucunun pençesinde.

Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde Yeşiller Partisi’nden milletvekili olan Arif Ünal mecliste Almanya’da yaşayan Türkiyelilerin özellikle sağlık sektöründe yaşadığı sorunları dile getiriyor. Ünal, buradaki sağlık, hasta ve yaşlı bakımından sorumlu olan kişi. Aynı zamanda 95 yılından bu yana kendi kurmuş olduğu Göçmenler Sağlık Merkezi adındaki psikolojik danışma merkezinin de müdürü. Bir hastanenin de yönetim kurulunda görev alan Ünal sağlık alanında Almanya’da işler nasıl yürüyor, buradaki Türklerin ne gibi problemleri var anlattı:

“Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanların, özellikle birinci kuşağın çok fazla sağlık problemi var. Somatik alanda çok fazla sorun oluşturmuyor sonuçta hasta muayene ediliyor ve tedavi uygulanıyor. Ama psikolojik açıdan bakıldığında, psikoterapi alanında büyük bir probleme neden oluyor. Kişinin Almancası ne kadar iyi olursa olsun kendi dilinde duygularını anlatabilmesi çok farklı bir olay. Her yıl bu alanda 700’e yakın hastam oluyor. Bunların çoğu üçüncü nesil gençler. Konuşmanın yüzde 90’ı Almanca oluyor, çok güzel konuşuyorlar ama buna rağmen bir Türk uzmana gitmek istiyor. Çünkü bu konuda kültürel değerler, aile yapısı gibi durumlar çok önemli. Bu anlamda gerçekten büyük bir ihtiyaç var” diye söze giren Ünal “Bu konuda yapılmış resmi bir çalışma yok ama gözlemlerimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki psikolojik rahatsızlıklar Türkiye kökenli kişilerde çok daha fazla görülüyor. Burada yaşayan üç nesil var ve dördüncü nesil de yetişmek üzere. Her kuşağın psikolojik rahatsızlığı farklı nedenlere dayanıyor ve farklı sonuçlar doğuruyor” şeklinde devam ediyor ve kuşakların problemlerini sıralıyor.

BİRİNCİ KUŞAK: MUTSUZ

“Birinci kuşak genellikle para kazanmak için gelenlerden oluşuyor. Ve para da kazandılar. Belli bir yaştan sonra geldikleri için de stabildiler. Fakat daha sonra aile sistemlerinin burada dağılması, çocuklarıyla aralarındaki iletişim bozukluğu, daha sonra çok düşük miktarda emekli maaşı alması ve fakirlik problemlerinin başlamasından dolayı psikolojik problemleri başladı. İşsiz kalan, fakirlik çeken bu kuşağın en büyük problemi alkol. 20 yıldan beri hiç çalışmamış, sadece aldığı sosyal yardımla geçinen ve sadece alkol tüketen aile büyükleri tanıyorum.”

İKİNCİ KUŞAK: ÇANTA ÇOCUKLARI

“İkinci kuşak ruhsal olarak en zor durumda olanlar. Çünkü birinci kuşak onları önce Türkiye’de bıraktı kendisi geldi ‘Geri döneceğim’ düşüncesiyle. Dönemeyeceğini görünce çocuklarını Almanya’ya götürdü, çocuk okula uyum sağlayamayınca Türkiye’ye geri gönderdi. Çocuk büyüdükten sonra yeniden yanına aldı... Almanya’da bu çocukları tanımlamak için kullanılan bir değim var: Çanta Çocukları. İkinci kuşak çanta gibi oradan oraya gönderildi. Ve bu çocuklar anne-babalarıyla birlikte yaşayamadıkları için sosyal gelişimlerinde bir eksiklik oldu. Bunun sonucunda kişilik bozuklukları, anne-baba özlemiyle büyüdükleri için bağımlılık ilişkileri farklı oluyor, anksiyete görülüyor.”

ÜÇÜNCÜ KUŞAK: BAĞIMLILIK SORUNU

“Üçüncü kuşağında büyük problemleri var çünkü onlar da sosyal gelişimini tamamlayamamış, kişilik bozukluğu problemiyle boğuşan ikinci kuşağın çocukları olarak dünyaya geldiler. Anne-baba sevgisi görmeyen ikinci kuşak şimdi ebeveyn oldu ve çocuk büyütmek zorunda. Bu çok kolay bir şey değil. Üçüncü kuşakta en çok görülen problem uyuşturucu bağımlılığı. Bir de bu ülkede dışlanmanın ve ırkçılığın getirdiği bir özgüven eksikliği de söz konusu. Bu kadar uğraşmamıza rağmen okullarımızda hala çocuklarımız dışlanabiliyor. Daha geçenlerde bir okuldan Türkiye kökenli bir çocuğun ailesinden telefon aldık: Çocuk ısrarla derslerini düzeltmeye çalışıyor ama öğretmenleri ağız birliği yapmış gibi “Sen başarılı olamazsın, boşuna uğraşma, meslek yapmaya odaklan, üniversiteye gitme” diyor çocuğa. Onun motivasyonunu kırmaya çalışıyor. Bahsettiğim ailenin bir çocuğu daha vardı, yıllar önce onu da bana getirmişlerdi. Büyük kızları içine kapanık olduğu için onu da öğrenme zorluğu olan çocukların okuluna göndermek istemişlerdi. Ben onunla çok uğraştım, burada lise eğitimini tamamladı ve şu anda Budapeşte’de tıp okuyor!

Buradaki eğitimde belli bir sınıf söz konusu. Diyelim ki bürokrat bir kesimden geliyorsunuz. Çocuğunuz üniversiteye gitmeli. İşçi çocuğuysanız işçi kalmalısınız.  Okullarda buna benzer de bir problem yaşıyor üçüncü ve dördüncü kuşak. Alman öğretmenler onlara “Sen göçmen kökenlisin, senin annen baban da meslek yaptı, lise mezunu sen de öyle ol, işçi kal” diye baskı yapıyorlar. Buraya işçi olarak gelenlerin çocuklarının büyük bir çoğunluğu buna rağmen üniversite okudu ve ciddi bir sınıf atlama söz konusu ama buna da Almanya alışkın değil.”

ALMANCA BİLSE DE TÜRKLE GÖRÜŞMELİ - Psikoterapist Hamidiye Ünal

26 yıldır Köln’de travma uzmanı olarak görev yapan Psikoterapist Hamidiye Önal öncelikle Almanya’daki Türkçe bilen psikolog eksikliğinden bahsediyor ve daha sonra ekliyor: “Özellikle üçüncü ve dördüncü kuşak burada doğdu, büyüdü, buradaki kültürü biliyor, Almancaları çok iyi. Ama onlar bile Türk bir psikologdan yardım almak istiyorlar. Çünkü bir Almanla görüştüğünde Alman doktor onu kendi kültürel yaşantısına göre değerlendiriyor, Türk aile yapısını, geleneklerini, kültürünü bilmiyor. Bizim gibi ağlamayı, gülmeyi çok bilen bir toplum da değiller. Aile ilişkileri bizimkinden daha sınırlı. Çok iyi Almanca bilen hatta Türkçesi kötü gençleri biz Alman doktora yönlendirdiğimizde Alman arkadaşlarımız onları bize geri gönderiyor. Çünkü onların anlayamadıkları belirli kültürel nüanslar var. Örneğin 35 yıl dayak yiyen bir kadına “Lütfen hemen boşan bu adamdan” diyor. Ama biz hemen ayrıl diyemeyiz. Bizim bunu söyleyiş biçimimiz çok farklı”

ALMANLAR DERDİNİ ANLAMADI - Psikiyatri Uzmanı  Prof. Dr. Nesrin Dilbaz

Kültürel farklılıkların psikolojik tedaviye etkisini vurgulayan Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü ve NPİSTANBUL Hastanesi Bağımlılık Merkezi Koordinatörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz bir anekdotla durumu özetliyor: “Almanya’dan bir hasta gönderildi bana. Adamı uzun süre tedavi etmişler ve bir sonuç alamamışlar. Adamın sorunu şu: karısını Türkiye’de bırakıp Almanya’ya gidiyor. Orada bir Alman sevgilisi oluyor, kız adamın evli olduğunu bilmiyor. Bu arada kızın ağabeyleri ve babasıyla tanışıyor. Adamın da bütün korkusu evli olduğunu Alman ailenin öğrenmesi ve ağabeylerin onu öldürmesi. Alman doktorlar bu problemi paranoid şizofren olarak algılıyorlar. Bu son derece kültürel bir şey! Bizim ülkemizde öyle olur çünkü... Adama şizofren diye ilaç vermişler, sonunda biz bu derdin içinden çıkamıyoruz diye Türkiye’ye bana göndermişler. Hastanın anksiyetesi, korkuları var ama asla şizofren değil. Adamın dili var, her şeyi anlatıyor ama bu kültür farklılığından dolayı derdini anlamıyorlar.”