6 Mayıs 2025 Salı / 9 Zilkade 1446

Bâb-ı Âli yokuşundan hiç inmedi

Türk basınının 85 yıllık ulu çınarı Osman Akkuşak. Bâb-ı Âli emekçisi ile Bâb-ı Âli’nin basın mekanı Cağaloğlu’nda buluşluk. Türkçesi, saygısı, nezaketi ve tevazuu ile Akkuşak, ilkokul anılarından Bâb-ı Âli dönemi gazeteciliğine kadar pek çok hatırasını star PAZAR okuyucuları için anlattı.

GİZEM TÜMBAY KOÇAK6 Kasım 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Bâb-ı Âli yokuşundan hiç inmedi

 

Gazeteciliğin duayenlerinden Osman Akkuşak, mesleğinde 60 yılı geride bırakmış ama yazmaya hiç ara vermemiş 85’lik bir delikanlı. Tarihi olayları dün gibi hatırlıyor, gününü saatini dile getiriyor. “Okuya okuya kitap gibi” oldum diyen efsane isim, eşsiz hazinesini sergileyen bir koleksiyoner gibi kelimelerini sergiledi. Gazeteciliğin temelinin röportaj olduğunu söyleyen Akkuşak ile Cağaloğlu’ndaki Türk Ocağı’nda buluştuk. Gazeteciliğin tam ortasında olduğumuzu söyleyen Akkuşak, “Sirkeci, Cağaloğlu ve Bâb-ı Âli gazeteciliğin merkezi. Ben bu merkezde yıllarca dolaştım. Öncelikle 200 yıldır millete okunacak varakpareler hazırlamış yerin hikayesini anlatmak istiyorum. Eski gazetecilerden bahsedeyim” diyor ve anlatmaya başlıyor...

Küçükken kitap okumak hafızanızın plak gibi kaydetmesidir

Bâb-ı Âli’nin usta kalemi gazetecilik hayatına nasıl başladığını, ilkokuldan bu günlere nasıl geldiğini şu sözlerle anlatıyor; İlkokulda başöğretmenimiz kütüphaneyi bana teslim etmişti. Her zaman öğretmenimin takdirine mazhar olmuşumdur. Sınıfın kontrolünü adeta teftişiyle beni vazifelendirirdi. Bana itimadı çoktu. Okul dağıldıktan sonra hademeler okulu kilitleyinceye kadar ben kütüphanede kitap okurdum. Benim yazı hayatımın temeli oradan geliyor. Küçükken kitap okumak plağa kayıt etmek gibidir. İnsan beyni gençken kapar dili. Bir gün hocamız bizi bahçeye çıkartıp kompozisyon yazdırıyordu. O zaman kompozisyona tahrir derdik. Öğretmenim “Baharı anlatın” dedi. Öğretmenimiz herkese kompozisyonlarını okuttuktan sonra eksik ve yanlışlarını söyledi. Sıra bana geldiğinde de “Aferin Osman” dedi. Bir cümlemi çok beğenmişti. O cümle hala hatırımda; Güneş, kışınki gibi ışıklarını kıskanmaksızın dünyaya bol miktarda sevk ediyordu. Lise döneminde de öğle yemeğinden sonra hep kütüphanedeydim. Kitap okuya okuya kitap gibi oldum. Kitap okumak, Türkçedeki kelime hazinelerini eksiksiz öğrenmek demek. Bir de cümle tiplerini öğrenmiş, kullanılabilir hale gelmiş bulunmak demektir. Ben çeşit çeşit kitap okuyarak Türkçe’yi öğrendim. Yazarlığımın temeli oradan geliyor. Düşüncemin temeli de dildir. Dil filozofu “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” diyor. Biz kelimeler vasıtasıyla düşünür, ne düşünüyorsak da ona göre eserler ortaya koyarız. Gazetecilik hayatıma ise 1952 yılında başladım. İlk olarak Ankara’da Adalet Gazetesi’nde çalıştım. Sonra Zafer, Dünya, Tercüman, Son Telgraf, Son Havadis sonra tekrar Tercüman’a geçtim. Tercüman’ın arşiv bölümünde çalıştım ve Kurtuluş Savaşı Ansiklopedisi yazdım. Daha sonra da Mehmet Ali Yılmaz’ın kurduğu Güneş Gazetesi’nde çalıştım.

Bâb-ı Âli’nin sınır hatları

Eski gazetelerin bulunduğu mahal Divan yolundan başlar, Sultanahmet’e yürürsen Alemdar Mahallesi’nin sınırından Gülhane’ye çıkıp, oradan Sirkeci istasyonunun olduğu yerden devam edip eski Emniyet Müdürlüğü’nün önünden geçtikten sonra Sultan Hamamı’na doğru devam ederken oradan Büyük Adliye Binası’nın o tekrar yukarı çıkıp Eski-Yeni Sabah ve Akşam gazetelerinin bulunduğu binadan yukarı çıkıp Cumhuriyet Gazetesi’nin arkasından yürüyüp tekrar Çemberlitaş’a geldiğiniz bölge Bâb-ı Âli sayılır. Bu bölge 100-150 hatta 200 yıl Bâb-ı Âli’nin yaşadığı bir çerçevedir.

Tan Gazetesi

Sirkeci’den Bâb-ı Âli yokuşuna doğru çıkarken valiliğin önüne doğru Sirkeci Tramvay durağından yukarı doğru çıkarken sol tarafta iki gazete yaşamıştır. Birisi Tan Gazetesi diğeri ise İstanbul Ekspres Gazetesi. Tan Gazetesi’ni Zekeriya Sertel çıkarmıştır. Binanın ikinci katında akşamları çıkan İstanbul Ekspres Gazetesi vardı. Tan’ın kurucusu Zekeriya Sertel ve hanımı Sabiha Sertel ikisi de gazeteciydi ve çok güçlü kalemleri vardı. Bunlar sosyalist geçinirlerdi. Sosyalist fikri ve duyguyu terennüm ederlerdi. O yüzden liberal ve milliyetçi gazetelerle aralarında çok münakaşalar cereyan etmiştir. Bir ara milliyetçi üniversite öğrencileri Tan’ı yaktılar. Zekeriya Sertel resimli gazete de çıkardı bir ara. Sonra yurt dışına çıktı. 70-80’li yıllarda da ülkeye kabul etmediler onu.

İstanbul Ekspres Gazetesi

İstanbul Ekspres Gazetesi’nin kurucusu Mithat Perin’di. Perin, iyi bir gazeteciydi. 1950’li yıllarda kuruldu İstanbul Ekspres Gazetesi. Ben de 52-53 yıllarında orada yazdım. Daha sonra Mithat Perin Demokrat Parti’den İstanbul Milletvekili oldu. Çok renkli bir gazeteye imza attılar. 6-7 Eylül hadiselerinin çıktığı 1955’de onun rolü oldu. Sebebi de şudur, ‘Atatürk’ün doğduğu eve bomba koyuldu’ diye bir haber geldi gazeteye. Gazete de bu haberi yayınlayınca bir kısım gençler Yunanistan’dan Türkiye’ye gelmiş Rumların olduğu yerleri yağmaladılar. Bunları yapanlar yakalandı sonra devlet Rumların zarar ve ziyanlarını tazmin etmişti.

Vakit Gazetesi

İstanbul Ekspresi’nden Valiliğe doğru çıkarken köşede Vakit Gazetesi vardı. Vakit’i çıkaran Hakkı Tarık Us’dur. Hakkı Tarık Us, bir önceki gazetecilerin ustasıdır. O gazetenin üst katında 1952 yılında Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu Gazetesi’ni çıkardı. Daha sonra Cağaloğlu’na doğru çıkarken İnkilap Kitabevi’nin yanı başındaki dar aralıktan yukarı doğru çıkarken sağdaki sokakta ilk defa çıkan Hürriyet Gazetesi yer alıyordu. Hürriyet’i de Sedat Simavi çıkarmıştır.

Akşam Gazetesi

Hürriyet’ten ilerledikten sonra ileride köşede Akşam Gazetesi yer alıyordu. Akşam’ın o dönemki yazarları arasında Vâlâ Nureddin, Çetin Altan, İlhami Soysal gibi isimler yer almaktaydı. Sahibi ise Necmettin Sadak’dı. Akşam’ın Dünya Gazetesi olmadan önceki sahibi ise Malik Yolaç’tır. Akşam Gazetesi’nin olduğu yerde 70-80’li yıllarda Dünya Gazetesi yer aldı. Dünya Gazetesi’ni çıkaranlar da Bedii Faik ile Falih Rıfkı Atay’dı. Dünya Gazetesi daha sonraları Hürriyet’in Genel Yayın Müdürü Nezih Demirkent’in oldu. Şimdilerde de İktisat Gazetesi’ni Demirkent’in kızı çıkarıyor. Artık tüm bu gazeteler nostalji oldu.

Son Posta Gazetesi

Çatalçeşme Sokağı’nda da Son Posta Gazetesi vardı. Selim Ragıp Emeç ile Ali Ekrem Uşaklıgil sahibiydi. İki katlı kübik güzel bir binada gazeteyi çıkardılar.

Vatan Gazetesi

Molla Fenari Sokağı’nda Ahmet Emin Yalman’ın Vatan Gazetesi vardı. Yalman Atatürk zamanından beri gazetecilik yapan, güçlü kalemi olan bir adamdı. Çarşaf çarşaf cümlelerle kuvvetli yazılar yazardı ama konuşamazdı. Hüseyin Cahit Yalçın’ı da unutmayalım. Yalçın, Türk gazeteciliğinin hem siyaset bakımından hem fikir ve dil bakımından ilk büyük gazetecisidir.

Şehir Gazetesi

İstanbul Ekspres Gazetesi daha sonra Vatan’ın bulunduğu binaya geldi. Vergi dairesi de o binaya geçti. Yer değişti Mithat Bey’in gazetesi. Daha sonra da kapandı. Sonra onun çıktığı yere akşamları çıkan Şehir Gazetesi geldi. Orada ben günlük yazılar yazmaya başladım. 

Milliyet Gazetesi

Milliyet Gazetesi’ni ilk Ali Naci Karacan çıkardı. 1950’li yıllarda çıkmaya başladı. Tercüman Gazetesi de aynı yıllarda çıkmaya başladı. Kemal llıcak çıkardı. Milliyet Gazetesi de Molla Gürani Sokağı’ndan çıktı ve sonra Nuri Osmaniye Caddesi’ne geldi. Karacan’ın oğlu Ercüment Karacan bir ara Milliyet’in sahipliğini yaptı. Abdi İpekçi Genel Yayın Müdürüydü. Abdi Gazete’yi canlandırdı. Usta bir gazeteci oldu.

Son Telgraf

Milliyet’in Nuruosmaniye’deki binasının karşısında Son Telgraf Gazetesi vardı. Ethem İzzet Benice sahibiydi. Bir de onun karşısındaki sırada Gece Postası Gazetesi vardı. O da akşamları çıkıyordu. Benim eski dostum Murat Sertoğlu oranın müdürüydü. Sertoğlu’nun ‘Pehlivan Tefrikaları’ vardı.

Son Havadis

65’li yıllarda Son Havadis Gazetesi çıkmaya başladı. Aslında 1959 yıllarında çıkmaya başlamıştı ama artık sahip değiştirdi. Adalet Partisi’nden Mustafa Kemal Peköz sahibiydi.  Partinin yayın organı oldu. Orhan Seyfi Orhon, Mümtaz Faik Fenik ve eşi Adviye Fenik gibi isimler yer alıyordu. Ben orada röportaj yazarıydım. İkinci sayfaya haftada bir makaleler yazardım.  Bu eski gazetecilerle ilgili bir kitap yazmak lazım sanırım onu da ben yazacağım.

“Ben çeşit çeşit kitap okuyarak Türkçe’yi öğrendim. Yazarlığımın temeli oradan geliyor.”

1952 yılında Necip Fazıl Kısakürek Büyük Doğu Gazetesi’ni çıkardı.

Kitap okuya okuya kitap gibi oldum. Kitap okumak, Türkçedeki kelime hazinelerini eksiksiz öğrenmek demek.

Lügatım günlerce Çetin Emeç’te bekledi

Çetin Emeç ile Aydın Emeç Hürriyet’te çalıştılar. Bunlar Selim Ragıp Emeç’in çocuklarıdır. Çetin’i öldürdüler. Kimin öldürdüğü de belli olmadı. Dürüst bir adam ve güçlü bir gazeteciydi. Ben bir lügat yazmıştım ‘Yabanı Dillerden Gelen Kelimeler Sözlüğü’ diye, orada yabancı diller ile Osmanlıca’yı ayrı ayrı yazmıştım. Sonra onları birleştirdim ve Nevzat Ünlü isimli arkadaşla Çetin Emeç’ götürdük. Bakacak, onay verecek ve gazeteye basacak. Bir ay, iki ay bekledim daha sonra da Hürriyet’in yayınlarını yapan bir vakıf vardı. Onun müdürüne gittim o da bana “Osman Bey, biraz daha bekleyin. Çetin Bey’in işi çok masası kitaplarla dolu ve bakamadı” dedi. İki-üç gün sonra bir daha gittim ve “Benim Lügatımı geri verin” dedim. İşte böyle de ihmalkar bir adamdı. Kitap bekliyor sonuçta kararını versin.

Akkuşak’ın Türkçeyi en iyi kullananlar listesi

- Mustafa Kemal Atatürk

- İsmet Paşa

- Peyami Safa

- Prof. Ali Fuat Başgil

- İsmail Hami Danişmend

- Mümtaz Faik Fenik

- Eşref Edip Fergan

- Bahadır Dülger

- Reşat Nuri Güntekin

- Hüseyin Cahit Yalçın

- İbnülemin Mahmut

- Kemal İnal

- Falih Rıfkı Atay

- Yakup Kadri Karaosmanoğlu