3 Ağustos 2025 Pazar / 9 Safer 1447

Biz Lacan’dan bahsederken pideci Mehmet kaçıyordu

Yönetmen Yüksel Aksu, doğup büyüdüğü Ula’da bir sanat atölyesi kurdu. Orada yapılan etkinliklere amatör yönetmenler de katılıyor, bahçesini çapalayıp ineğini sağıp gelen, ‘Bende ne senaryolar var’ diyen 80’lik teyzeler de. Bir de pideci Mehmet var ki...

Hale Kaplan Öz10 Mayıs 2015 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Biz Lacan’dan bahsederken pideci Mehmet kaçıyordu

DondurmaM Gaymak filmiyle 7’den 70’e herkesin beğenisini kazanan yönetmen Yüksel Aksu, bu aralar doğup büyüdüğü Muğla’nın Ula İlçesi’nde sanat atölyeleri düzenlemekle meşgul. Haziranda yeni filmi İftarlık Gazoz’un çekimlerine başlamayı planlayan yönetmen, filminde bu atölyeden yetişecek oyunculara da rol verecek. Aksu’nun uzun vadedeki hedefi ise ilçeyi bir sinema platosuna dönüştürmek.

- Ula’yı sinema platosuna dönüştürme fikri nasıl doğdu?

Öteden beri kasabamızda sanatsal faaliyetlerde bulunurduk. Sinema öğrenciliğim yıllarında kısa filmler, belgeseller çekerken bana kasabam hep açık hava platosu gibi gelirdi. Beyaz badanalı, yüksek duvarlı, kıpkırmızı oluklu kiremitli çatıları, taş döşemeli kıvrım kıvrım yolları, çıkmaz sokakları, geceleri beyaz duvarlara düşen sokak lambaları... Tüm bunlar inanılmaz bir sinematografik tat bırakırdı. Yıllar sonra profesyonel bir yönetmen olarak bölgeye Büyük Yalan dizisini çekmeye gitmiştim. Daha sonra halkın katılımıyla Dondurmam Gaymak filmimi yaptım. Bu film döneminde insanlarının çok yetenekli olduğunu bir kez daha gördüm ve bu yeteneğin birazcık akademik eğitimle pekiştirilmesi gerektiğine inandım. Nejat İşler’in deyişiyle İstanbul merkezli sinemaya karşı ricat etmek bizimkisi.

TEYZELER İNEĞİNİ SAĞIP ATÖLYEYE GELİYOR

- İsteyen herkes atölye çalışmalarına katılabiliyor mu?

Hiçbir sınırlama yok. Sinemaya ve sanata ilgisi olan, hevesli herkes katılabilir. Küçük bütçelerle kısa filmler çeken genç yönetmen adaylarından tutun da sabah bahçesini çapalayıp ineğini sağıp gelen, ‘Bende ne senaryolar var’ diyen 80’lik teyzeye kadar farklı sınıf ve yaş grubundan çok sayıda öğrencimiz mevcut. Atölyemizi bu kadar kıymetli yapan bu renklilik zaten. Kapımız herkese açık.

- Sanat ve mekan ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?

Mekanlar bazen birbirine hiç benzemeyen insanları aynı anda derinden etkileyebilir. Anlam yüklemeye çabalamanıza gerek bile olmaz. Derin bir kültürel birikime ihtiyaç duymadan, bir alt metne muhtaç olmadan da bu etkileşim gerçekleşir. Kullandığınızda eserinize farklı bir coşku getirir. Bu nedenle biz sinemacılar olarak senaryomuz kadar, doğru mekanı bulmaya da önem veririz. Ben filmlerimdeki mekanlarımı genelde Ege’den seçtim. Ege, neredeyse bir drama sanatı olarak komedya ve tragedyanının formatlandığı bir coğrafya. Tüm Anadolu coğrafyası Satir’lerin, Silenos’ların, Nasrettin Hoca’ların, Bektaşi, Laz fıkralarının coğrafyası. Köy seyirliğinin, ortaoyunu ve meddahlığın coğrafyası. Buradan besleniyoruz.

- Bu atölyenin Ula’da yapılıyor olmasının anlamı nedir?

Kavafis’in şehir şiirinde dediği gibi; ‘Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın/ Bu şehir arkandan gelecektir.’ İnsanın arkasından şehri hep gelir. Kasaba biraz ana kucağı gibidir. Kardeşlerin, çocukluk arkadaşların, yoldaşların, akrabaların, yaşlanmış öğretmenlerin, veresiye gazoz içtiğin bakkalların arasında, çocukluğunun hüznü ve huzuruyla birlikte dolanırsın. Hayatımın hiçbir evresinde kasabamdan kopmadım. Anadolu’nun en sevdiğim özdeyişlerinden biridir: ‘Olanın olmayana, bilenin bilmeyene borcu vardır.’ Kasabama borcumu ödemeye çalışıyorum. Beni besledi, büyüttü, sevdi ve sevdirdi.

HALKLA SANAT YAPMAK KEYİFLİ

- Entelköy Efeköy’e karşı filminde bir sahne vardı. Kefeni anımsatan beyaz kostümlerle ‘enteller’ köy meydanında bir performans sergiliyordu. Köyün bu gösteriyi izleyişini, şaşkınlığını hatırlıyorum. Filmin en iyi sahnelerinden biriydi... Şimdi bunu niye hatırlattım? “Taşrada sanat yapmanın açmazları var mı?”sorusunu sormak istiyorum.

Açıkçası o sahnedeki pandomimciler gibi madara bir durumda değiliz. Tabii yer yer çok komik anlar yaşıyoruz. Mesela geçenlerde Prof. Dr. Lale Kabadayı ‘Lacan-psikanaliz ve sinema’yı anlatırken arka tarafta pideci Mehmet’in sandalyeler arasından eğilmiş kaçarken gördüm. ‘Nere gaçıyosun len Memet? Sıkıldın mı?’ dedim. O da ‘Böbreklerim ağrıdı ilaç içip gelcem abe!’ dedi. Buradan anladım ki biraz dalak, böbrek yarıyoruz galiba. Fakat aynı konuda bir kadın da bizzat

 ‘Valla gocamnan (kocamla) aramızdeki bi sürü gavganın (kavga) sebebini üç aşağı beş yukarı gavrar gibi oldum’ dedi. Buna benzer son derece komik, zevkli, keyifli durumlarla karşılaşıyoruz.

Gelelim esas soruya; taşrada sanat yapmanın halkla toplumla ilgili hiçbir açmaz ve sıkıntısı yok. Aksine son derece zevkli. En önemli sıkıntı ve engel kendilerini ilerici, demokrat, halkçı zanneden bazı taşra politikacıları. Son 30 yıldır neredeyse hiç kitap okumamış, hiç film seyretmemiş, hiç tiyatroya gitmemiş bir kısım insan. Hani ‘Çok gezen mi bilir? Çok okuyan mı?’ diye meşhur soru vardır ya... Bu tipler ne okuyor ne geziyor ama ahkam kesiyor. Evet bunlar engel ama çok da önemli değil. Tarih ve yaşamın diyalektiği kendi yolunu bulur.

TÜRKAN SULTAN YÖNETMENLİK DERSİ VERECEK

- Nasıl bir kadroyla çalışıyorsunuz?

Öncelikle Muğla Valisi Amir Çiçek, yardımcısı Fatih Ürkmezer ve Ula Kaymakamı Ali Yılmaz, Milli Eğitim Müdürü Muhammet Göktaş en büyük destekçimiz. Ula Esnaf Odası Başkanı berber Kemal Özçelik, Halk Eğitim Müdürü Kadir Hoca, yardımcısı Şenol Kartal ve Ula Belediyesi proje ortaklarımız. Organizasyon ekibi olarak da kasabamızın gençleri ve yetişkinlerinden oluşan küçük grup var: Ahmet Aksu, Seda Yiğitcan, Engin Atlar, Günsu Yiğitcan, Erkan Uysal ve Altuğ Sarıbaş...

- Bugüne kadar kimler atölyede ders verdi?

Film Yönetmenleri Derneği’nden Şerif Gören ve Hasan Özgen; Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ertan Yılmaz; Ege Üniversitesi’nden Prof. Dr. Lale Kabadayı, Ceyda Cura ve Olgun Atamer, Oyuncular Sendikası’ndan Aytac Arman, Nilüfer Açıkalın, Nurhan Özenen, Nejat İşler, İlyas İlbey, Vahide Perçin, Müjdat Albak, Nazan Kıdıllıoğlu ve Ümmü Putgül; Senaryocular Derneği’nden Ercan Mehmet Erden, Gülden Çakır, Nil Güleç, Prof. Dr. Sabri Kuşkonmaz; Mesam’dan Mazlum Çimen ve Tolga Çandar atölyelerimize katıldı. Önümüzdeki haftada Türkan Şoray yönetmenlik dersi verecek. Katılımcılar, teorik derslerde kazandıkları bilgilerle şu an kendi kısa filmlerini çekiyor. Her şeyden önce sinema sanatı üzerine formasyon sahibi oldular. Okey, Domino, 66 oynamak yerine sinema konuşup tartıştık.

Dondurma gazoz bisküvi üçlemesi

- Çekimleri için hazırlandığınız filmden bahsedelim biraz da. Nasıl bir film olacak? Sanat haritanızdaki yeri ne olacak?

İftarlık Gazoz yeni filmimin adı. Haziranda motor demeyi planlıyoruz. Yine bir Ege hikayesi. Gazozuna maçlar, bahislerin yapıldığı 70’li yıllar. Gazoz zamanları... Bir yerel gazozcu ve çırağının trajikomik öyküsü. Sakın Dondurmam Gaymak tekrarı sanılmasın. Akraba filmler ama esastan tamamıyla farklı. Böylelikle Ege üçlememi bitireceğim sanırım.

Tezgahınızda bunlar dışında neler var?

Dondurma, gazoz bir de bisküvi filmi yaptık mı ‘Yüksel Aksu ve Gıda Üçlemesi’ başlıklı tez konusundan kurtulacağım. Gırgır bir yana çok projem var ve inşallah hepsini gerçekleştiririm.

- Gıda üzerinden bakarsak Semih Kaplanoğlu’nun da Süt, Bal, Yumurta üçlemesi var?

Onunki kahvaltı mönüsü, benimki endüstriyel gıdalar... Dondurmasız, gazozsuz, bisküvisiz yaşanır ama süt, bal, yumurta olmazsa yaşam olmaz. Demek ki onun temaları ontolojik, benimkiler patolojik.

 

ÖNERİLEN VİDEO

CİRİT hedefi tam isabetle vurdu: PUSU'dan bir ilk!

Kapat
Video yükleniyor...