24 Mayıs 2025 Cumartesi / 27 Zilkade 1446

Bu mahallenin bir Arnavut damarı var

Adının kaynağı hakkında sayısız rivayet olsa da hepsinin içinde bir ‘Arnavut’ geçer. Arnavutköy, koruduğu mahalle yapısıyla asırlar öncesinin mistik izlerini taşır.

Belkıs Kamut AKTÜRK14 Haziran 2015 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Bu mahallenin bir Arnavut damarı var

Adının anlattıkları kadar anlatmadıklarıyla da ün kazanır. Şehrin şatafatıyla sükunetinin buluşma noktası olur. Herkesin sevdiği, hem yaşamak hem de gezmek istediği keyifli bir semt olarak bilinir. Boğaziçi’nin geleneksel yapısını- azalarak da olsa -koruyan nadir semtlerdendir Arnavutköy.

Kaynaklara göre bu keyif ve şıklık bu semtin kaderi olur: Osmanlı döneminde beylerin konakları, üst düzey memurların evleri ile seçkin yaşam alanıdır. Üstelik tercih edilen yerler ya kıyılar ya da bağlardır. Gayrimüslüm nüfusun da sevdiği bir semt olduğu için Ermeni kuyumcular ve Bugün Romanya adını alan Boğdan Voyvodalarının yaşadığı yer olarak anlatılır. Arnavutköy için günümüzde de bu durum değişmez, şehrin en sevilen noktalarından olmaya devam eder. Her ne kadar kazıklı yol ile bölünmüş olsa da Arnavutköy kıyılarının ilk süsü gerdanındaki inci gibi yalılar olur.

Adının anlattıkları var, demiştim. İsminin kaynağı olarak farklı detaylar bulunsa da en bilinenlerinden biri Fatih dönemine dayanır: 1453 yılında İstanbul’u fetheden Fatih, kısa bir süre sonra da Arnavutluk’u alır. İskan politikası uygulaması olarak da oradan getirttiği insanları yerleştirdiği için Arnavutköy adını alır. Bir rivayete göre ise padişahın korunmasıyla görevli Arnavut asıllı yeniçerilerin çadırlarını bu koyda kurmaları nedeniyle bu adı alır. Diğer bir rivayete göre ise adı Abdülmecid zamanında kaldırım döşemek için Arnavutluk’tan getirilen işçilerden gelir. Günümüzde de kaldırım denince akla ilk gelenlerden biri de ‘Arnavutköy kaldırımı’dır.

Aslında varlığı Fetih’ten eskilere dayanır. Antik dönemlerde var olduğu bilinen kireç ocaklarından dolayı adı Hestiai olduğu bilinir. Romalılar döneminde buraya yerleşen Konsül Promotus, semte adını verir; önce Promotu sonra Anaplous olarak anılır. Ancak Hıristiyanlığın yayılmasından bir süre sonra köy de bu yeni dini kabul eder ve Mikhailaion Kilisesi’nin adıyla da anılır. İlerleyen dönemler de ise Melekler Köyü olarak bilinir.

Tarihler 14 ve 15’nci yüzyılı gösterdiğinde Türklerin Bizans üzerine yaptıkları baskılar da artar. Güvenlik nedeniyle terk edilen yöre, doğal olarak bakımsız kalır. Ancak Osmanlı egemenliği boyunca daha çok Rum ve Yahudilerin rağbet ettiği bir yer olmuş.

EŞSİZ BİR DEKOR

Arnavutköy yer aldığı doğal güzelliği muhafaza eden nadir kıyı semtlerinden biri. Hala mahalle dokusunu hissettiğiniz, mimari formu fazla bozulmamış bir muhittir. Sahilden itibaren semti süslemeye başlayan ahşap konutlar, dar sokaklarda da kendini gösteriyor. Şehrin gürültüsüne boğulmamış mahalle de okuldan çıkan çocuk sesleri ile esnafın birbiriyle şakalaşmasına karışıyor. Semte yeni dahil olan yeme içme mekanlarının da bu dokuya uymaya çalıştığını söyleyebilirim. Yani hiçbir şey sakil veya sonradan eklenmiş gibi gelmiyor. Semtin dar ve yokuşlu sokakları zaten başlı başına ziyaretçilerin, fotoğraf çekmek isteyenler için boğazın bir dekoru olmaya devam ediyor. Bu oluşum 20.yüzyıla dayanır. Art Nouveau tarzında yapıların güzelliği detaylarından başlıyor, mahalle dokusuna karışıp, şehrin ahengi, ziyaretçilerin nefeslendiği yer olmaya devam ediyor.

EN DERİN NOKTA

Arnavutköy denince akla gelen başka bir detay da Akıntı Burnu’dur. Akıntı Burnu önemli zira 100 metreyi aşan derinliğiyle Boğaz’ın en derin noktasıdır. Bu derinliğin üstünde yer alan Akıntı Burnu’nun çok güçlü akıntılarının sebep olduğu sıkıntılar her dönem kendini hissettirir. Öyle ki akıntının çok güçlü olduğu zamanlarda burnu dönemeyen tekneler sahilden iplerle çekilirmiş.

Akıntının gücü, sadece insanları değil yengeçleri de zorlarmış. Yengeçlerin buradan karaya çıkarak yollarına karadan devam ettikleri anlatılır. 15.yüzyılda yaşayan yazar Gyllius “yengeçlerin uzun geçidinden taşların aşındığını gözlerimle gördüm” der.

Arnavutköy dendiğine aklıma ilk gelenlerden olan yapılar tarihi dokuyu günümüze taşıyan eserlerdendir. Robert Kolej, ünlü arkeolog Halet Çambel’in Kırmızı Yalısı, Taksiyarhis Kilisesi ile Tevkifiye Camii başka yazılara konu olacak kadar önemli yapılardır.