15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. Bu zaman zarfında girişimi inceleyen pek çok çalışma yapıldı. Bu çalışmalar hem yaşadığımız korkunç kalkışmanın derinlemesine analizine yarayacak, hem de gelecek nesillere bugünü anlatan birer tarihi belge olacak. Bunlardan biri yıldönümünde 15 Temmuz’u medya tecrübesi üzerinden mercek altına alan SETA’ya ait. SETA Toplum Ve Medya Araştırmaları Direktörü Dr. İsmail Çağlar ile 15 Temmuz’da medyayı, Darbe ve Direnişin Mecrası kitabı üzerinden konuştuk. İsmail Çağlar, Mehmet Akif Memmi ve Fahrettin Altun’un editörlüğünde hazırlanan kitapta, hem medyanın tutumu, etkisi üzerinden analizler, hem de tanıklıklar yer alıyor.
Darbe girişiminin birinci yılında, FETÖ ile mücadele konusunda devlet, sivil, kişi, kurum ve medya olarak ne durumdayız?
Rasyonaliteyi hiçbir zaman yitirmedik. Bu güzel bir şey. Tutuklu sanıkların tek tip elbise meselesi var ya. İlk yargılamalar başladığında bu adamların şıklığına karşı bir toplumsal tepki olarak tek tip elbise gündeme geldi. Ama siyaset kurumu buna kulak asmadı. Ne zaman ki bunu sömürmeye başladılar, ‘Hero’ meselesi çıktı, tek tip elbise uygulaması gündeme geldi. Bu tür reflekslere baktığımda iş iyi götürülüyor.
Darbeye yürüyen yıllarda da FETÖ medyası aktif olarak çalışıyordu. Onların rolü neydi?
Darbe başarıya ulaşsaydı, meşrulaştırmak için hem uluslararası basında hem de Türkiye’de ciddi bir kampanya başlayacaktı. Bu kampanyanın da temaları olacaktı. Diktatörlük, Türkiye’nin İslami otokrasiye evrildiği, yolsuzluk, insan hak ve hürriyetlerinin kısıtlı olduğu gibi. FETÖ medyası bütün bu temaları darbe öncesinde zemin oluşturmak için bilinçli bir şekilde tedavüle sokmuştu. Bunların hepsini darbe sonrasında da kullanarak, işte üç yıldır basın bunları yazıyordu demeye hazırlandılar. Strateji buydu, çöktü. Bu işin FETÖ medyası kısmı. Kitabımızın sorguladığı bir başka boyut daha var. 15 Temmuz gecesi ana akım medya, buna sizin ESMEDYA da, Turkuaz da, Doğan da, NTV de, Habertürk de, hepsi dahil, darbe karşıtı bir yayın yapınca bir bütünlük ortamı oluştu. Bu iyi bir şeydi. Darbeci geleneğe yakın medyanın da eski defterlerini kapattık. Ama o gelenekten gelen medya, 15 Temmuz’da da son ana kadar yine darbecilik yapmıştır.
Darbeye zemin hazırlayan sadece FETÖ medyası değil mi?
Değil. Doğan Grubu’nu da sayabilirsiniz burada Habertürk’ü de, NTV’yi de... 15 Temmuz sabahına kadar, bu kanalların hepsinde paralel devlet yapılanması (PDY) tırnak içine alınarak ekrana verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Paralel yapı ile mücadeleden yılmayacağız’ diye bir açıklama yaptı 15 Temmuz günü. Alt yazıda paralel devlet yapılanması ifadesi tırnak içerisinde. “Yani Cumhurbaşkanı’nın siyasi yorumu, biz buna katılmıyoruz, bu dili kullanmıyoruz” demektir tırnağa almak. PKK derken, DEAŞ derken tırnağa almıyorsan, ayırım yapılmış demektir. Tanka direndiler, ama öncesinde darbeyi oluşturan şartları medya üzerinden beslediler. Darbede tavır doğruydu ama öncesini tartışmak lazım.
Bu eski alışkanlıklardan mı kaynaklanıyor?
Bazı medya geleneklerinin siyasette kurucu, belirleyici olma iddiası var Türkiye’de. Hani ‘Erdoğan’la medya arasında bir kavga, mücadele var’ deniliyor ya. Bu bir siyaset ile bir başka siyasetin mücadelesi. Yani medyanın bir bölümü siyasetin belirleyici aktörlüğünü üstlenmek hevesinde oldu. Aktörlüğü üstlenilen siyasi anlayış, siyasete gayri meşru müdahaleyi de kendinde hak görüyor. Sokaklara tankların çıktığı, insanların katledildiği bir darbeyi onlar da hayal etmedi. Ama Erdoğan’ın sandık haricinde bir yolla, sokak hareketi ile, karışıklıkla, kaosla, 17/25 gibi bir yargı darbesi ile devrilmesini meşru gördüler. Kendi siyasetleri için, faydalı, buldular. Onun için 15 Temmuz’un gerçekleşmesi halinde geriye dönük kullanılacak malzemeye katkı verdiler. İnsafsızlık da etmem; darbeyi desteklemeyeceklerdi, desteklemediler de. Bu yüzden o gece doğru yerde durdular.
Darbeci geleneğe eklemli medyada kırılmaya sebep olan şey tankın görülmesi mi yani?
Birincisi tankın görülmesi. O kadar ileri gidebileceklerini kimse tahmin etmemişti. İkincisi spekülatif kısmı; darbenin başarısız olacağının ortaya çıkması. Hepsi için söylemiyorum. Darbe başarılı olsaydı hepsi sıraya geçerdi demek değil kastım. Ama Cumhurbaşkanı’nı yayına alan CNN Türk bile uzunca bir müddet “İstanbul ve Ankara’da kaos” diye duyurdu haberi. Halbuki Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarından önce de bunun bir darbe olduğu belliydi. Örneğin kanalınız (24 TV) o saatlerde ‘Bu bir darbe girişimidir’ diye bağırıyordu.
Spekülatif dediğiniz yorum bazılarının canını acıtmasın?
Geçmiş tecrübeleri hatırlayalım derim o zaman. O darbelerde medya bir aparat, bir araç değil, darbeyi düzenleyen koalisyonun bir parçasıydı. Sosyal hayat komplike hale geldikçe, medyanın da rolü arttı. Biz bunu kitapta ‘Mecra ve Mesaj’ başlığı altında inceledik. Medya darbelerin mecrası olmaktan, mesajı olmaya, aslı olmaya doğru yöneldi. 28 Şubat bunun en net örneği. Medyayı çekin, ortada darbe diye bir şey kalmaz. 2007 e-muhtırasından çekin, muhtıra diye bir şey kalmaz. Bu kadar basit. Gerilere gittikçe de hatırlayacağımız çok şey var. 1960 darbesi; Menderes hakkında uydurulan haberler. Yani darbenin mesajını oluşturma işlevi hep var. Sona geldikçe de artıyor. Bu yüzden 15 Temmuz başarılı olsaydı, medya yine darbenin mesajını oluşturmuş olacaktı. Herkes geçmişte FETÖ ile ilişkisini topluma bir şekilde izah edebilir. Medya kendi muhasebesini yapmıyor? Darbe akşamına kadar işbirliğini devam ettirenler var.
Geriye dönük kendi hesabını vermese de, daha demokrat bir çizgiye gelmedi mi medya?
Geldi, geldi. Bu arada ‘Karargah Rahatsız’ diye manşet de attılar tabii. Yakın zamanda ‘Müfredata cihat girdi’ diye de manipülatif haberler verildi, esası anlatılmadan. Eski refleksler devreye girebiliyor. Yine de 15 Temmuz sonrası anti-demokratik müdahaleye alan açmayacak bir haberciliğe yöneldiklerini söyleyebiliriz. Bu konjonktürel olarak mı böyle, yoksa hakiki bir şey mi, onu zaman gösterir.
uDarbenin engellenmesi medyanın duruşu sayesinde oldu yorumları için ne söylersiniz?
Biraz kuşkucuyum. Haksızlık yapmayalım, çok büyük katkısı var. Cumhurbaşkanı’nın televizyon kanallarına bağlanması, hepsinin darbe karşıtı yayın yapması, büyük çoğunluğunun darbe karşıtı yayınlarından ötürü basılması... Hepsi hayati risk alarak yayın yaptılar. Hakkı teslim etmek lazım. Ama bu yayının 15 Temmuz’un kaderini değiştirip değiştirmediği konusunda kuşkuluyum. Yani medya yanlış yerde dursaydı da darbe başarılı olamayacaktı.
Belirleyici olan ne size göre?
Yapması gerekeni doğru şekilde yaptı. Bu 15 Temmuz’un kaderi ile değil, kendi kaderi ile ilgili durum. Çok insiyaki bir organizasyon var o gece. O gece Kısıklı’daydım, kendimi erken çıkanlardan sanıyordum, değilmiş, herkes oradaydı, ‘geç kalmışım’ dedim. Meydana yöneldim, orası da dolmuştu. Cumhurbaşkanı’nın açıklaması gelince her yer taştı. Bu sıraladıklarım medyanın o akşamki rolünü ve kahramanlığını küçültmez. Sadece her unsuru yerli yerine oturtma çabasıyla söylüyorum bunu.
TRT işgal edilerek okutulan korsan metnin içeriğini nasıl değerlendirdiniz kitapta?
Önceki darbeci metinleriyle kıyasladığımızda, darbenin kendisi gibi hain ve boş. Öncekilerde devleti terör olaylarından, uydurulan irtica efsanelerinden, siyasetin yönetememesinden korumaktan söz edilirdi. 15 Temmuz darbe bildirisi ise tam bir kolaj. Aslında darbeye kadar oluşturulan süreçte Erdoğan nefretinden beslenen koalisyonun unsurları var. Bütün bu benzemezleri bir arada tutan ve mesaj veren bir şey. Bu anlamda darbenin paydaşlarını da açık etmiş oldu. Çok yapay olduğu için toplumsal hiçbir karşılığı bulunmayan da bir koalisyon bu.
15 Temmuz’un yıl dönümü nasıl değerlendirildi medya tarafından?
Şehitler Köprüsü’nü gördük, Beştepe’yi, Anadolu’nun diğer meydanlarını gördük. Bir yıl önceki gibi insiyaki ve aynı ruhu taşıyarak tekrar sokağa çıktı insanlar. Bu tabii akışın önünde duramazsınız, bunun bir parçası olmak zorundasınız. AK Parti’li olmaktan, ya da o siyasi akıma yakınlıktan, uzaklıktan söz etmiyorum. 15 Temmuz’la oluşan ruhtan bahsediyorum. O kadar tabii ki, var olmak için onun bir parçası olmak zorundasınız.
Medyanın duruşunu şekillendiren 15 Temmuz ruhundan beslenen halk mı oldu diyorsunuz?
Tabii ki. Kuzeye giden bir geminin içinde güneye koşarak bir yere varmazsınız. Çoğunluğun terse koşmak niyetinde olduğunu artık düşünmüyorum ama, niyeti olan varsa da ters istikamete doğru yol alamaz. Darbeci gelenekten beslenen refleksler bazen ortaya çıkıyor meselesine dönelim. Nehir metaforu vardır ya, yarısına geldik, geri dönemeyiz. Darbeci gelenekle geçmişte işbirliği yapmış olan medya nehri yarıladı. Şimdi ileriye doğru tamamlaması gerekiyor.
Darbe başarıya ulaşsaydı, bunu meşrulaştırmak için hem dış basında hem de Türkiye’de ciddi bir kampanya başlayacaktı. Bu kampanyaların temaları olacaktı.
2002’den sonra medyada çeşitlilik var
Sadece 15 Temmuz içinde kalmadan şunu da sorayım, hükümet medyası ve muhalif medya iki parçalı ama kendi içlerinde yekpare gibi bir medya kritiği yapılıyor. Geçmiş dönem mukayesesi yapınca, çoğulcu muyuz, değil miyiz?
2002’deki yayın organlarına, siyasi pozisyonlarına, izlenirliklerine, tirajlarına bakın.Toplamında tek sesli bir yapı çıkar. Sonra üzerine yıl yıl çeşitlenen medya verilerini koyun. Türkiye’de medya farklılaştı, çoğulculaştı. Eski medya kendini hakikatin tek temsilcisi olarak görüyor, onun gibi düşünmeyene de yandaş diyor. Aslında sen kimin yandaşısın diye bir soru var. Kutuplaşma meselesinde ise 2002’den sonra medya çeşitlenmiştir. Temelde iki grup gibi düşünülse de kendi içinde katmanları, farklılıkları var. Demokrasi diyen medyanın bir kısmı yandaşlık suçlamasıyla medyanın çok sesliliğini boğmaya çalışıyor.
15 Temmuz’da dünya medyası nerede durdu?
Hep Batı medyasını suçladık ama İran’ın ya da anti-demokratik Arap ülkelerindeki rejimler ve onların kontrolündeki medya da böyleydi. Batı medyası ilk günkü tavrını devam ettiriyor. Terör karşısında evrensel bir şablon vardır. Kına, empati oluştur, taziyede bulun ve destek ol. Bu şablonu 15 Temmuz’da uygulamadılar. Açıktan kınamadılar, darbecilerin mağduriyetini konuştular, teröristlerden, işinden atılanlardan konuştular. Darbeye karşı koyan halkı marjinalleştirdiler. O kadar açıktan hata yaptılar ki. Türkiye’de ve dünyada ciddi mali kayıplar da veren FETÖ’nün kullanışlılığının bitmesi, onların da bu hatayı sürdürmelerini zorlaştırıyor.