Mısır’ın yakın siyasi tarihi çoğu zaman karışıklıklar içinde geçmiştir. Osmanlı Devleti’nden ayrıldığı dönemden itibaren kendilerine ait düzgün bir devlet geleneği oluşturamayan Mısır, siyasi istikrarsızlıklarla karşı karşıya kalmıştır. Üstelik dış müdahalelerin de büyük rol oynadığı ve ceremesini de genellikle halkın çektiği bu sıkıntılar hiçbir zaman doğru dürüst bir çözüme kavuşturulamamış ve sorunlar çığ gibi büyüyerek günümüze kadar gelmiştir.
Mısır krallık tahtında oturan Kral Faruk, ülkesinde konuşlanan İngilizlerin askeri varlığına karşı sürekli sessiz kalmayı tercih etmiş ve Mısır halkının İngiliz güçlerine karşı çete savaşlarını başlatmasına neden olmuştu. Bu çete harbi yeşil gömlekli ‘Kurtuluş Birlikleri’ tarafından yönetiliyordu. Köprüler uçuruluyor, İngiliz konvoylarına el konuyor, hava üslerine benzin götüren boru hatları kundaklanıyordu. Yaşanan duruma karşı İngiltere’nin verdiği cevap sert olmuş, Kahire yangın yerine dönmüştü. Yaklaşık 12 bin aile evlerini terk etmek zorunda kalmış, ölen ve yaralananları tespit etmek neredeyse imkansız hale gelmişti. Bir süre sonra Mısır ordusu içinde, bu olup bitenlere karşı dur diyebilmek adına ‘Hür Subaylar’ adıyla bir hareket ortaya çıktı. Amaçları Kral Faruk’u darbeyle indirip İngilizlerin Mısır’daki askeri varlığına son vermekti. 1952 yılının şubat ayında darbe planlayan komite, askeri birliklerin komutanlarıyla temasa geçerek bir darbe için hazır olup olmadıklarını sordu. Ancak bu konuda komutanlar arasında görüş ayrılığı söz konusuydu zira onlar darbe yapacak cunta üyelerinin çok genç yaşta oluşları nedeniyle tereddüt ediyordu (Nasır ve arkadaşları henüz 30’lu yaşların ortalarındaydı). Hür subaylar hareketinin önemli ismi Cemal Abdül Nasır komutanların bu tereddüdünü haklı bularak ihtilal hareketinin başına bir lider bulma işine girişti. Hareket, Kral Faruk’un da hiç sevmediği General Muhammed Necip isminde birleşti.
22 Temmuz’da harekete geçen ihtilal komitesi işi bir gecede bitirmeyi düşünüyordu. Harekat planını bizzat Nasır hazırlamıştı. Buna göre önce ordunun komuta kısmı tamamen ele geçirilecek, ardından sivil idareye el konacak ve Kral Faruk tahttan indirilecekti. Bu sırada Genelkurmay Başkanı General Hüseyin Ferit ordu komutanlarını karargahta toplayarak bir durum değerlendirmesi yaptı. Hür subaylar hareketinin önemli isimlerinden ve aynı zamanda Nasır’ın yakın arkadaşlarından Abdülhakim Amr, hükümet kuvvetleri komutanı Yüzbaşı Mehmet Şedid’in de yardımlarıyla karargahtaki toplantıyı basmış, burada bulunan komutanları resmen silah zoruyla esir almıştı. Böylece krallık rejiminin kalesi çöktü. İhtilal birlikleri vakit kaybetmeden Kahire’nin stratejik noktalarını herhangi bir direnişle karşılaşmadan işgal etti.
GENERAL BİLE BİHABERDİ
Tüm bu olup bitenden General Muhammed Necip haberdar değildi. Kendisini arayan ve bu hareketin durdurulmasını isteyen içişleri bakanına dahi telefonda kendisinin de yaşananlardan bihaber olduğunu söylüyordu. İhtilalin icra komitesi General Necip’i evinden alıp genel karargaha getirerek başkumandanlığa atandığını bildirdi. Radyolarda millete hitaben bir bildiri yayınlandı. Hemen İngiltere’ye nota verilerek ülkede bulunan İngiliz askeri kuvvetlerinin hiçbir müdahalede bulunmamalarını, aksi bir durumun savaş sebebi sayılacağı bildirildi. İngilizler yaşanan bu darbenin Mısır halkı tarafından büyük bir sevinçle karşılandığını görünce hiçbir şey yapamadı. Orgeneral Muhammed Necip devlet başkanlığına getirildi, lakin gerçek iktidar Nasır’ın denetimindeki Devrimci Komuta Konseyi’nin elinde kaldı. Ancak bir süre sonra Nasır ülkenin tek hakimi oldu ve tüm muhalefeti sindirdi.
Demokrasi aslına bakarsanız Ortadoğu ülkelerinin çok da alışık olmadığı bir sistem. Darbe ve dış müdahalelere alışık olan bu coğrafyada bu sistemi yerleştirmek, hele köklü bir devlet geleneği de yoksa bir hayli zor ve sancılı. En kötüsü de yaşanan siyasi hesapların faturasının bugün olduğu gibi ne yazık ki hep masum halka çıkması...