Kendisi ve çevresi mübarek kılınmış Aksa! İlk kıblemiz Aksa! Rahmet Peygamberi’nin (S.A.V) göğsünün genişletildiği Aksa! Gök kapılarının açıldığı Aksa! Uğruna yüzbinlerin oluk oluk kanının döküldüğü Aksa! İmkanı olanın değil, imanı olanın sahiplendiği Aksa! Huzur ve selam beldesi, Cennetin Krallığı Aksa!
Artık müminlerin Emiri Ömer yok. Selahattin-i Eyyubi’nin ordusu yok. Beklenen muhteşem komutanın komuta edeceği ümmet birliği de şimdilik görünmüyor. Ancak Allah’ın buyruğu haktır. Vaad edilen fetih için hazır bekliyoruz.
Dünyada reel politiğin, para, petrol, silah denkleminin dışına çıkan tek gerilim noktası Kudüs meselesidir. Çünkü yaşanan maddi çıkarların değil mesiyanik kehanetlerin savaşıdır.
14 Temmuz’dan bu yana işgalci İsrail’in uluslararası hukuku ayaklar altına alarak Mescid-i Aksa’nın kapılarını tutmasıyla başlayan olaylar, binlerce yıllık din savaşlarının çatışma alanı oldu. Bu savaşın bir tarafında Müslümanlar, diğer tarafında ise Yahudiler ve Hıristiyanlar vardır.
HIRİSTİYAN SİYONİST İTTİFAKI
Hıristiyan inancına göre bölgede her ne pahasına olursa olsun ‘İsrail’ adında bir Yahudi devleti kurulmalıdır. Bu ırk devleti kurulmadığı sürece Mesih İsa yeryüzüne inmeyecektir. Mesih’e bağlanmayanlar zaten kurtulamayacaklarından Mesih’in gelmesini geciktirerek kurtulmuşlara eziyet etmektedirler! Bu yüzden işgal, çevre katliamı, talan ve her türlü terör Mesih’in gelmesi ve kurtulmuşların kurtulması pahasına mübah hale gelmektedir. İşte bu şeytani düşünce Hıristiyan-Siyonist ittifakını doğurmuştur.
Avrupa’da yaşanan Yahudi soykırımı sonrası kurulan İsrail, hiçbir zaman meşru bir zemine oturmamıştır. Resmi tarihe göre, başka bir coğrafyada yaşanan bir soykırım başka bir soykırımın haklı gerekçesi, bir ülkenin işgalinin ve o topraklarda yaşayan bir halkın yok edilmesinin izahı olarak sunulmaktadır.
SOYKIRIM ENDÜSTRİSİ
Ailesini Nazi toplama kamplarında kaybetmiş bir araştırmacı olan Norman Filkenstein’ın ‘Soykırım Endüstrisi’ kitabında yazdığı gibi ‘Soykırım (Holocaust) Siyonistlerce bir endüstriye dönüştürülmüş, üzerinden para kazanılan, her türlü rantın ve zulmün meşrulaştırıcısı bir işleve’ alet edilmiştir. Filkenstein’a göre Holocaust ‘öylesine kazançlı bir endüstridir ki hem tüm Siyonist eylemlerin sebebi hem de bu eylemlerin eleştirilemezliğinin kalkanı’dır.
KUDÜS YENİ FETHİNİ BEKLİYOR
200 yıldır maddi, manevi sömürge halinde yaşayan İslam ülkeleri hala belini doğrultamadı. İslam toplumları bir türlü millet-devlet kaynaşmasını sağlayacak, eşitlikçi ve paylaşımcı bir adalete kavuşamadılar. Oysa mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim ‘Allah’ın güçlü kuvvetli kullarının’ bir gün Kudüs’ün yeniden fethedileceğini bizlere müjdeliyor.
KUR’AN-I KERİM’DE İSRAİL’İN SONU
Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah bu kavmi lanetlediğini açıkça ifade ediyor. “Onların üzerine horluk ve yoksulluk yüklendi. Allah’ın gazabına uğradılar. Bu Allah’ın ayetlerini inkar ettiklerinden ve haksız yere Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve Hz. Şuayb gibi peygamberleri öldürerek isyan etmelerinden ve aşırı gitmelerindendir.” (Bakara Sûresi, ayet: 61)Maide 64. ayette de şöyle buyuruluyor: “Bir de Yahudiler, Allah’ın eli bağlıdır, cömert değildir, dediler. Bu dedikleri söz sebebiyle, elleri hayır yapmak hususunda bağlandı ve lanetlendiler. Doğrusu Allah’ın kudret elleri açıktır, dilediği gibi ihsan eder. And olsun ki sana Rabbinden indirilen ayetler, onlardan bir çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır.”
“Lanetlenen kavmin sonunu ise İsra Suresi haber veriyor.
Ayetlerde Allah, İsrail oğullarının yok edilmesine sebep olacak iki fesadı anlatıyor. “Kitapta İsrailoğullarına şu hükmü verdik ki: “Doğrusu siz o ülkede iki defa fesat çıkaracaksınız ve çok kibirlenip böbürleneceksiniz.” (İsra, 4)Bu ikisinden birincisinin vakti gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı göndereceğiz ve onlar bütün diyarlarınızı kontrol altına alacaklar, bu gerçekleştirilmesi gereken bir vaattir.” (İsra, 5) Beşinci ayette geçmekte olan ‘İza’ Arapça’da zarf edatı olarak kullanılan bir kelimedir ve olayın gelecekte gerçekleşeceğini gösterir. Elmalı ve daha birçok müfessire göre bu ayetler, Yahudilerin çıkaracakları ikinci fesadın daha gelmemiş olup, ileriki bir zamanda gerçekleşeceğini anlatıyor. Adı geçen suresinin 6. ayeti “Bunun ardından sizleri onlara galip getireceğiz, mallar ve çocuklarla size yardım edecek ve savaş halinde sayınızı artıracağız.”diyerek adeta bugünü anlatıyor.
Bu ayette Cenab-ı Hak, Yahudilerin bu defa aynı bölgelerde bir gün tekrar hakimiyet şeklinin bir ‘devlet’ tarzında olacağını da haber vermektedir. Zira ayetin metninde geçen ‘kerre’ kelimesi, Arapça’da ‘devlet’ ve ‘hakimiyet’ manalarında kullanılır. Nitekim, İslam’ın ilk devirlerinden sonra (1. Fesattan sonra) 1948’lere kadar önemli bir Yahudi meselesiyle uğraşmayan Müslümanlar, 1948 yılında Yahudilerin bir İsrail Devleti kurmasıyla ikinci Yahudi fesadıyla karşılaşmışlar ve Yahudiler, hakimiyeti tesis ederek, bu bölgeyi elde etmişlerdir. “…mallar ve çocuklarla size yardım edecek…” mealindeki 6. İsra ayetinin içinde geçen bu ifadeler, kurulan İsrail Devletinin, Hıristiyan ABD ve Batı’dan gelen yardımcılarla ayakta duracağını, bize bir Kur’an mucizesi olarak haber veriyor.
İsra suresinin 6. ayeti, “… savaş halinde sayınızı artıracağız…” şeklinde bitmektedir. 1948 yılında, özellikle Amerikalı Yahudilerin muazzam filolar halinde ve aylar boyu süreyle İsrail’e göç etmeleri, bu ayetin mucizevî bir tezahürüdür. Yahudilerin ikinci fesadının, şu andaki İsrail Devleti’nin fesat ve zulmü olduğunu apaçık haber veriyor. “Vaatlerden ikincisinin ceza vakti geldiğinde (öyle kullar göndeririz ki) yüzlerinizi kötü duruma soksunlar ve ilk kez girdikleri gibi yine Mescid’e girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler.” (İsra 7)
Cenab-ı Hakk’ın Yahudilerin bir gün galip gelerek, yeniden devlet kuracaklarını bizlere bildirdiği İsra 6. ayetten sonra gelen İsra 7’de, bu devlet zulmünün bir gün biteceği ve Müslümanların ilk defa olduğu gibi tekrar Mescid-i Aksa’ya girerek Yahudileri cezalandıracağı ve onların yüz hatlarının çok kötü bir hale geleceğini bizlere müjdelenmektedir. Dikkat edilirse, Müslümanların tekrar Mescid-i Aksa’ya gireceği ifadesinde; Mescid’in Yahudilerin işgalinde olacağı da anlatılmaktadır. Nitekim Mescid-i Aksa, 1967 yılında Yahudilerin eline geçmiştir.
İsra suresinin sonunda da Yahudilerin ikinci fesadı ile ilgili bir başka ayet yer almaktadır: Sonra İsrailoğullarına bu memlekette siz oturun, diğerinin vakti gelince, hepinizi bir araya getiririz” dedik. (İsra 104.)
BİR KUR’AN MUCİZESİ DAHA
Bu ayetin metninde geçen ‘lefife’ kelimesinin Arapçası ‘muhtelif topluluklar’ demektir ki, 1948’de İsrail’i kuran Yahudi göçmenler, muhtelif topluluklar halinde dünyanın her tarafından Filistin’e gelmiş ve 14 Mayıs 1948 gecesi İsrail Devletini kurmuşlardı. Ebced ilmine vakıf olanlar, bu ayetteki ‘lefife’ kelimesinin yılı, ayı ve gününe varana kadar İsrail Devleti’nin kuruluş tarihini gösterdiğini çok iyi bilirler.
HADİSLERDE İSRAİL DEVLETİ
Ahirzaman peygamberi buyuruyor: “Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, “Ey Müslüman, ey Allah’ın kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür,” diyecek. Sadece arkad ağacı haber vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.”
Bundan yıllar önce gazetecilerin, İsrail Devleti’nin o günkü başbakanı Şimon Perez’e İsra suresini hatırlatarak “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor” diye sorduklarında, Perez şu cevabı vermişti:Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, düşünürüz.” (Tercüman Gazetesi, Ergun Göze, 1986)Bu yazdıklarımıza burun kıvıranlar için de İsra suresinin 51. ayetini hatırlatmakta fayda var: “Sana alaylı alaylı başını sallayacaklar ve ne zamandır, diyecekler. Sen, ‘yakında olması mümkündür’ de.”
EY KILIÇTAN DAHA ZALİM MERHAMET!
Hz. Ömer (R.A) hilafete geleli henüz iki yıl olmuş. İslam orduları, Suriye, Irak, Filistin ve Mısır cephesinde Allah’ın kılıcı Halid b. Velid komutasında zaferden zafere koşuyor. Fethedilen topraklarda halk İslam kahramanlarını birer kurtarıcı olarak karşılıyor. Çünkü Bizans valilerini doyurmaya çalışmaktan bezmiş, vergilerden yılmışlardır. Beklenen ilahi yardım gelince, fatihler, halka insan muamelesi yapıyorlar. Yıllar sonra bir Hıristiyan rahip-bilim adamı bu durumu şöyle değerlendirecektir: “Ey kılıçtan daha zalim merhamet!..”
KUDÜS YOLUNDA İKİ GARİP YOLCU
İki yolcu... Bir binitleri var. Sırayla binmek üzere anlaşmışlar. Kudüs’e doğru ilerliyorlar. İki yolcudan biri efendi, diğeri köle... Nihayet şehre hakim yüksek bir tepeye ulaşıyorlar. Efendi binekte, köle yürüyor. Efendi, nöbet sırasının bittiğini belirtmek için tekbir getiriyor. Tepe, hemen o gün, orada Tekbir Dağı adını alıyor. Binme sırası kölede... İtiraz ediyor. “ Böyle gidersek seni küçümserler. Bu da zaferimize gölge düşürür.” Efendi ısrarlı. “Ama sıra senin...” diyor. Köle çaresiz... Hayvana biniyor. Şehre böyle giriyorlar.
ADALETİN HAKİMİYETİ KIYAMETE KADAR
Hıristiyan halk, şehirlerini teslim almaya gelen devlet başkanını karşılamak üzere Şam Kapısı’nda toplanmış. Başlarında Patrik Sophronius... Halk, köleyi hayvanın üstünde görünce secdeye kapanıyor. Köle, elindeki asa ile onlara dürtüyor “Yazıklar olsun size... Allah’tan başkasına secde edilmez” diye haykırıyor. Ve kendisi köledir, devlet başkanı yuları tutan kimsedir... Patrik Sophronius bir köşeye çekilip ağlamaya başlıyor. Misafir devlet başkanı üzülüyor. Gönlünü almak için patriğin yanına gidiyor. “Değmez. Dünya böyledir. Bir güldürür, bir ağlatır” diyor.
Sophronius “Saltanatı kaybettiğim için mi ağladığımı zannediyorsun? Tanrı’ya and olsun ki bunun için ağlamıyorum. Sırf sizin hakimiyetinizin sonsuza dek kesintisiz devam edeceğini anladığım için ağlıyorum. Zira zulmün hakimiyeti bir andır. Adaletin hakimiyeti ise kıyamete kadardır” diye cevap veriyor. Burada kendisinden efendi olarak söz edilen şahıs, müminlerin emiri, Müslümanların ikinci halifesi Hz. Ömer R.A’dan başkası değildir.
BİTMEYEN SAVAŞ: HAÇLI SEFERLERİ
Asırlar sonra Papa’nın teşvikiyle yola çıkan 600 bin kişilik ilk haçlı ordusu 1099’da Kudüs’e girdiğinde şehri savunan 70 bin Müslüman’ın cesedini çiğneyerek ve kan deryasına gömülerek geçmek zorundaydı. İkinci Haçlı Seferi, ordunun Şam’dan geri dönmesiyle sonuçlandı. Bu arada Suriye ve Mısır topraklarında Eyyubi Devleti kurulmuştu. Selahaddin adım adım ilerleyerek sonunda Kudüs kapılarına dayandı. Fakat bu mukaddes şehirde kan dökerek girmek istemiyordu. Halka “Kudüs Allah’ın mukaddes beytidir. Beytullah’a saldırarak hürmetini ihlal etmek istemiyorum” diye haber saldı. Müslümanlar, bir haftalık kuşatmayla şehre girdiler. Fakat kan deryasında yüzerek değil... Selahaddin Eyyubî, Hıristiyanlara şehri terk edebilmek için kırk günlük bir süre tanımıştı.
KOVULMUŞ BİR MİLLETE AÇILAN ŞEFKAT KOLLARI
13’üncü yüzyılın sonunda bu mukaddes diyar, Osmanlı’ya kavuşmuştur. 19’uncu yüzyılın ortalarına kadar Kudüs huzur dolu bir hayat yaşadı. Bu sırada Yahudiler Avrupa’da yüzyıllarca var olma mücadelesi verdiler.
Orta çağ ve modern çağda Yahudiler Avrupa’da ezilirken, İslâm topraklarından başka sığınak bulamamışlardı. Yahudileri, Engizisyon mahkemelerinde yakılmaktan Osmanlı donanması kurtarmış ve dönemin sultanı II. Bayezid daha 1493’te Yahudilere insanca muamele edilmesini emreden bir ferman yayınlamıştı. Ne zaman ki Osmanlı bölgeden çekildi, sömürgeci İngiliz ve Fransız yönetimi bölgeye hakim oldu...
İşte Filistin ve Kudüs o gün kaybetti.