5 Mayıs 2025 Pazartesi / 8 Zilkade 1446

Dil ile değil davranış ile tövbe edilir

Kur’an’da Pişmanlık Psikolojisi adlı kitabın yazarı Handan Yalvaç Arıcı ile nefsi, pişmanlığı, suçluluk duygusunu ve tövbe etmeyi konuştuk. Arıcı “Tövbe ‘dönmek’ demektir. Yalnızca ‘Estağfirullah’ diyerek değil, hataları telafi ederek tövbe edilir” diyor.

BÜŞRA UĞRAŞ29 Nisan 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Dil ile değil davranış ile tövbe edilir

Ramazan ayına kavuşmaya çok az kaldı. Yarın ise Berat Kandili. Osmanlı’dan yadigar kalan kandil geleneği, iç dünyamıza dönmek, muhasebe yapmak ve tövbe etmek için ideal bir gün. Bu vesileyle Kur’an’da Pişmanlık Psikolojisi adlı kitabın yazarı Handan Yalvaç Arıcı ile bir araya geldik, pişmanlık ve tövbe kavramlarını konuştuk. Pişmanlık duygusunun insanı ileri taşıyacak bir fırsat olduğunu söyleyen Arıcı, “Önemli olan hataya saplanıp kalmadan, suçluluk duygusuna kapılmadan yapılanı telafi etmek” diyor. 

Kandil günleri toplum farklı bir ruh haline bürünüyor. 

Kandil dediğimiz geceler Türk toplumuna ait, örfi bir ibadet şekli. İslam dünyasında Kadir Gecesi dışında kandil yok. Ancak Osmanlı bu günlere de kandil diyerek, birer ışık olduklarını hatırlatır. Aynı zamanda toplumsal olarak birliktelik getiren geceler olarak görülmüş. Bu nedenle de aydınlığı getiren ‘kandil’ ismi kullanılmış. Bu gecelerde insanlarda biraz daha farkındalık oluşuyor. Kandil günleri insanların kendileri ile yüzleştiği, yaptığı eylemleri ve söylemleri analiz ettiği, tövbeye yöneldiği günlere dönüşmüş. Tövbe dediğimiz şey de yalnızca ‘Estağfirullah’ demek değildir. Tövbe, yapılan hatanın farkına varmak ve bunlardan geri dönebilmek demektir. Kelimenin etimolojik kökeni de zaten ‘dönmek’tir. Bunu illa günah ve sevap kategorisinde değerlendirmenize gerek yok. Kişinin yanlışlarını fark edip bunları kendi iç alemin çekilip değerlendirmesi olarak düşünebilirsiniz. Carl Gustav Jung, Kehf Suresi’nin tefsirini anlatırken ‘Kehf Suresi’ndeki mağara metaforu aslında orada yedi kişinin uyuduğunu kast etmez. Herkesin kendi içine dönüp de iç mağarasında, iç yeteneklerinde neler olduğunu sorgulaması gerektiğini, insanın içine dönmesini söyler. Bugünün bu biraz daha zor bir şey. Bu anlamda kandilleri kendimize dönmek için fırsat olarak görebiliriz. Her ne kadar bu günü toplumsal alanlarda geçirsek, akrabalarımızla görüşsek, camilere koşup bir araya gelsek de… Ama tüm bunların içinde yine kendi içimize dönmeyi unutmamamız gerek. Bir gün, bir kandil günü taksiye binmiştim. Taksi şoförü bana ‘Hocam düğünde, cenazede yakınlarımızı görürüz ya kandil vasıtası ile de Allah’ı görmüş oluyoruz’ demişti. Doğru, bazen insan geleneksel formlardan hoşlanmasa bile o formalar sayesinde kendine dönüşünü görebiliyor, kendini tamamlamak için adım atabiliyor. Bu nedenle de bu günlerin önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu arada da ‘tövbe’ giriyor işin içine. Pişman olmak empati yapabilmek değil midir?

Herkesin, hepimizin vicdan azapları vardır. Antik Çağ’dan Thales’ten bu yana tövbe kavramının izini sürebiliriz. Bugüne dek sürecin ne kadar büyük değişiklikler gösterdiğini görüyoruz. Eğer siz bir şeyi iyi olarak algılıyorsanız buna ne kadar kötü derlerse desinler bunu görmüyorsanız bunun bir dönüşü olmayacaktır. Bu anlamda insanın kendini bilmesi gerek. Kendimizi de diğerlerine bakarak öğreniriz. İbn-i Tufeyl, Hayy Bin Yakzan adlı bir kitabında o yüzyıldan bugüne seslenir ‘İnsan hiç insanın olmadığı bir yerde doğarsa kendi farkını anlamaz. Büyüdükçe fark eder, düzeni kavrar ve kendini bir yaratanın olduğunu anlar’ der. O nedenle çevremizi tanıyarak kendi içimizi daha iyi algılayabiliriz. Tövbe mekanizmasının da bunun içinde olduğunu düşünüyorum.

Bazen insanların gözleri kör olabiliyor. O noktada insan kendine nasıl dur demeli?

Pişman, kelimesi kökeninde ‘bir şeyi arkasından görmek’ demektir. Pişmanlık duygusu ve suçluluk duygusunu Kur’an-ı Kerim birbirinden ayırır. Ayrıca bugünün nöropsikiyatrist de ayırır bu iki kavramı. Pişmanlık duygusu bizim düşünme, karar verme gibi pek çok işlevimizi gerçekleştiren frontol lob tarafından yönetilir. İnsanın pişman olması da bir karardır aslında. Bu anlamda suçluluk gibi insanı geriye çeken bir psikoloji değildir. O nedenle pişmanlığın bir imkan olduğunu düşünüyorum ben. Bu duyguyu yaşamak değişime imkan tanır. Hayatı başka bir perspektiften görmenizi sağlar. Suçluluk duygusunda ise insan kendi öz saygısını yitirmeye başlar. Yan lob Temporal lob tarafından yönetilir. Bu duygu insanı ‘Yapmasaydım, ben bunu nasıl yaptım’ gibi düşüncelerle çıkılmaz bir girdaba sokar. Pişmanlık ise bir kabulleniştir ve ileri götürür, suçluluk duygusu geri çeker. Kur’an-ı Kerim’in pişmanlık üzerinde durması çok önemli bir konu. Bir orta çağ zihniyeti ara ara insanlarda oluyor maalesef. Bütün eylemlerin hükmünü kendileri verebileceğini düşünüyorlar. Tek bir kesim değil her kesim için geçerli bir şey. Oysa Hz. Mevlana ‘İnsanların günahlarına tanık olabilirsiniz ama tövbesine tanık olamayabilirsiniz. O nedenle kimse hakkında hüküm vermeyin’ der. Bizler yanlış yaptığını düşündüğümüz kişi hakkında çabucak hüküm verebiliyoruz. Allah ile kul arasındaki özel ilişki ile ilgili bir konuda karar verme hakkını kendimizde görebiliyoruz. 

Kur’an-ı Kerim bu konuda ne der?

Kur’an, dünyada duyulan pişmanlıkların bir yolla tolere edilebileceğini söylüyor. Hatta Kur’an bize beş peygamberin beş pişmanlığından bahseder. Bize prototipler sunar, rol modellerin bile hata yapabileceğini söyler. 

Çoğu zaman bizim mazlum anlayışımıza ya da dindar ölçeğimize uymuyorsa insanlar hakkında hüküm verebiliyoruz. Pişmanlık tövbe etmektir. Bu konuda da hadis vardır. Ama bunun karşısında ‘Ah mahvoldum’ diye düşünmek, hayattan vazgeçmek yerine telafi etmeye çalışmak gerekir.

YARGILARI KALBİNİZDE TAŞIMAYIN

“Mitolojide ve felsefede anlatılan bir hikaye vardır: ‘Dönemin iki rahibi bir nehirde karşıdan karşıya geçecekler. Dinlerinde kadınlara dokunmak haram. Tam nehrin kıyısına geldiklerinde bir kadın çocuklarıyla karşıya geçmeye çalışıyordur. Rahiplerden biri haram diye onlara bakmadan karşıya geçer. Diğeri de önce çocukları sonra da kadını tutar karşıya geçirir. Yollarına devam ederler. Kadına ve çocuklara bakmayan rahip “Bizim dinimizce kadına dokunmanın haram olduğunu sen bilmiyor musun?” diye sorar. Diğeri de “Evet, ben onu karşıya geçirdim. Ama sen onu hala kalbinde taşıyorsun. Ben onlara yardım ettim bitti. Sen hala benim yaptığım bu eylemi kalbinde taşıyarak en büyük hatayı yapıyorsun” der.’ İnsanların yaptığı hataları eleştirerek aslında o hataları biz kalbimizde taşıyoruz. Halbuki belki o hatayı yapan kişi hatasından döndü, tövbe etti ve yoluna devam etti. Ama biz bundan habersiz o kişiyi yargılamaya devam ediyoruz. Asıl problem hata yapmak değil o hataları kalpte taşımaya devam etmek.”

İNSANLIKTAN ÇIKIP MANKURTA DÖNDÜLER

‘Pişmanlık fizyolojik bir gerçek. Beynimizin verdiği bir sinyal’ diyoruz. Bu mekanizma FETÖ’cülerde neden işlemedi?

Bunu psikoloji ile açıklamamız gerekiyor. Keskin inançlı, başka fikirlere perde açmayan insanlar, pişmanlık duygusunu bastırırlar. Kur’an-ı Kerim Mülk Suresi’nin ilk sayfasında “Onlar ‘Keşke dinleseydik’ diyecekler” diyor. Dinlemeyen insanlara ne yaparsanız yapın onlar hep sağır olacaktır. Çünkü zihnini o kadar bu konuya adapte etmiş ki! Zihniniz özgür olmadığı müddetçe doğru yolu bulamazsınız. Yunus 100. ayet “Aklını kullanmayanlara pislik bulaştırırız” diyor. Ben son dönemde yaşananları aklın üzerini kapatmak olarak görüyorum. Eğer siz kendi özgür iradeniz ile bir şeyleri düşünemiyorsanız bu bir akıl tutulmasıdır. Bu tip cemaatlerde ufak yaştan itibaren ‘yolumuzdan çıkarsan imanın gider’ diye öğretilir. İmanı kaybetme kaygısı pişmanlığın önüne geçiyor. ‘Onlardan ayrı düşünemem bile!’ diye bakıyorlar. Bu, insanların totemlere, tutkulara esir olmasıdır. Nisa Suresi ‘Allah’ın baktığı yerden bak’ der. Bu kişiler liderlerinin baktığı yerden bakıyorlar. Farklı bir seçenek akıllarına gelmiyor. Örneğin kandil gecelerini o tür cemaatler asla başka yerde idrak etmezler. Niye? Ya başka yerde başka bir şey duyarlar ve akılları karışırsa? Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel adlı romanında ‘Mankurt’ diye bir karakterden bahseder. Bir insanın başına günlerce deriden yapılmış, tüylü bir şey geçiriyorlar. Onu çıkardıklarında o insan artık onların kulu, kölesi haline geliyor! Bunlar da işte aynen böyle Mankurtlara döndüler. İnsanlar öldürülürken cihad ettiklerini söylediler, Uhud’a benzettiler.