19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Doktorluk insanlık sanatı 

Kalp yetmezliği tedavisinde pek çok yöntem kullanılıyor. Cerrahi yöntemler içerisinde en yenisi ise Atrial Flow Regulator (AFR). Türk mühendisler tarafından geliştirilen ve üretimi Türkiye’de yapılan cihazla yapılan AFR işlemini Türkiye’de ilk kez Prof. Dr. Ramazan Özdemir uyguladı. Bu yöntemin mimarı Prof. Dr. Ramazan Özdemir 27 yılda 7’den 70’e Malatya halkının gönlünü kazanmış, başarılı bir kalp cerrahı. Şu anda Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Ramazan Özdemir hocamızla hem AFR yöntemini hem kişisel kariyerini, sağlık çalışanlarına şiddeti, gençlerde kalp krizinin nedenlerini konuştuk.   

TUĞBA FIRAT2 Aralık 2018 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Doktorluk insanlık sanatı 

Uzun yıllar Malatya’da görev yaptınız. Halk tarafından çok sevilen bir doktorsunuz. Bu sevginin kaynağı nedir?  

Malatya’nın varoş bir mahallesinde büyüdüm. Yazın boyacılık, simitçilik yapar harçlık çıkarır, o harçlıkla da okula devam ederdik. Mahallemizde okuyan, örnek alabileceğimiz fazla kimse yoktu. Bir astsubay vardı, hepimiz onu örnek alıyorduk. En yüksek mertebe oydu bizim için. 

5-6 kişi astsubaylık sınavına girdik, tüm sınavları geçtim. Sağlık kuruluna girdim. En son göz muayenesinde renk körlüğünden kaybettim. Astsubaylık hayalim bittiği için çok üzüldüm ama daha sıkı çalışarak tıp fakültesini kazandım. İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ne geldiğimde Anadolu’dan gelen öğrencilerin yaşadığı zorlukları yaşadım. Şu anki öğrenciler olanaklarından dolayı çok şanslı. Bizim zamanımızda yurtlar yetersizdi, burs imkanları yoktu. Cevizlibağ Atatürk Öğrenci Yurdu’ndan Cerrahpaşa’ya yürüyerek okula giderdim. Sıkı çalışırdım derslerime, ikinci sınıftan itibaren hep acillerde çalıştım. Bu da bana inanılmaz bir saha deneyimi, doktorluk pratikliği kattı. Okul bitti. O dönem Malatya İnönü Üniversitesi yeni kuruluyordu. Rahmetli Turgut Özal yeni bir ekip kuruyordu. Çok ciddi bir vizyon koydu ortaya. “Burası Türkiye’nin Kalp ve Karaciğer Merkezi olacak demişti.” O zamanki en modern hastaneydi Turgut Özal Tıp Merkezi. 3-4 ay sonra TUS’a girdim. Kadın-doğum bölümüne kayıt yaptım. O zamanlar kürtaj serbestti ve doktorlar ciddi paralar kazanıyordu bu işlemden. Bu yüzden kadın doğumdan vazgeçtim. Malatya’da kaldım. Askere gidip, geldiğimde Malatya’da kardiyoloji açılmıştı. Tekrar TUS’a girdim. Malatya Kardiyoloji’ye geçtim. Uzun yıllar burada devam ettim. Tüm kariyerimi İstanbul’da yapabilirdim. Ama annem, babam Malatya’daydı ve sağlık problemleri nedeniyle bana ihtiyaçları vardı. O zaman farkında değildim ama geriye dönüp baktığımda bana bu kadar emek verip beni yetiştiren anne ve babama iyi bakmama Malatya’daki kariyerim vesile oldu. 

RAHMETLİ ÖZAL 30 YIL ÖNCE MALATYA’DA ÇOK BÜYÜK VİZYON ORTAYA KOYDU 

Rahmetli Turgut Özal Malatya’da Kalp ve Karaciğer Merkezi vizyonunu bize kattı. Karaciğer için yönetimin de desteğiyle bu hayal gerçekleşti ancak bir takım engellerden dolayı kalp için bunu yapamadık. En büyük hayalim Özal’ın misyonunu yerine getirmekti. Onu bir idol olarak görüyordum. Bir ayağım hep İstanbul’daydı zaten. Kardiyoloji Derneği Başkanlığı yaptım. 15 Temmuz’dan sonra değişimler oldu. Malatya’da da misyonumu tamamlamış olduğumu hissettim. Çok başarılı bir ekip yetiştirip bıraktım. 2017 yılında Bezmi Alem’de başladım. Allah böyle güzel bir meslek nasip etmiş, hastalarımın bir Allah razı olsun demesinden daha kıymetli bir şey yok. Malatya’dan sağolsunlar bizleri ağlayarak, dualarla uğurladılar. İşini güzel yaparsan gönüllere giriyorsun. 

Türk mühendislerinin tasarladığı ve ürettiği kalp yetmezliğinde kullanılan bir ürünü Türkiye’de AFR işlemiyle uygulayan ilk hekimsiniz. İşlemden biraz bahsedebilir misiniz? 

Tübitak destekli Türk mühendislerinden oluşan bir AR-Ge firması kalp yetmezliği yaşayan hastaların hayat standartlarını iyileştiren bir ürün çalıştı. Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesi de bu ürünün uygulama hastanesi. Kalp yetmezliği dediğimiz hastalık kalbin pompa vazifesini tam olarak görememesidir. Dakikada 5 litre kan pompalaması gerekirken 2 litre pompalayıp, kalan 3 litrenin akciğerlerde göllenip ciddi nefes darlığı oluşturması hastanın yaşam standartlarını oldukça düşüren bir durumdur. Bu sonuçları önlemek için ya idrar yoluyla vucuttaki fazla suyun atılması için ilaç tedavisi veya kalbin performansını arttırmak için kalp pili takılması tedavilerini uyguluyoruz. Kalp yetmezliğinin kesin çözümü kalp naklidir. 60 yaş sonrası hastalar kalp nakli şansını da kaybediyor. 

AFR işlemi tedavi yöntemlerine cevap vermeyen hastalarda bir nevi klinik bulguları iyileştirmek için kullanılıyor. Kalpteki sağ ve sol kulakçıklar arasında bir delik açmak, daha sonra geliştirilmiş olan cihazı oraya koyma işleminden ibaret. Kalp yetmezliğinde kalbin sol taraftaki basıncı artınca akciğer damarlarının basıncı artıyor ve hastanın akciğerinde ödem oluşuyor ve su doluyor. Su dolmasın, basınç artmasın diye fazla olan kanı soldan alıp sağa aktarıyor bu cihaz. 

KALBE TAKILAN CİHAZLARI NİYE BİZ ÜRETMEYELİM? 

Şu an 10 hastaya bu cihazı taktık. Klinik çalışmalara devam ediyoruz. Uygulama yapılan hastalar yaşam standartlarının iyileştiğini söylüyorlar. İşlemin hemen sonrası yaptığımız ölçümlerde akciğer damar basıncının düştüğünü net olarak ölçümledik. Eş zamanlı olarak ürün Almanya, Belçika ve Polonya’ya da gönderildi. Mühendislerimizin böyle cihaz üretmesi son derece sevindirici. Doktor-mühendis koordinasyonunu arttırıp tasarımı ve geliştirmesi Türklere ait ürünler üretip dünyaya pazarlamalıyız. ABD’de üretilen bu ürün gibi birçok sağlık cihazını üretecek potansiyelimiz var bizim. Bir ev, bir araba parasına kalbe takılan cihazlar var. Neden onları da biz üretmeyelim? 

Gençlerde yaşanan kalp krizi ileri yaşlarda geçirilen kalp krizlerinden neden daha riskli? 

Yaşlılara göre gençlerde kalp krizinin öldürme riski çok daha yüksek. Yaşlılarda belli bir süreç içerisinde kılcal damar dediğimiz kollateral köprü damarlar gelişiyor. Bir damar tıkandığında diğer damar kriz geçiren bölgeye kan verebiliyor. Gençlerde bu damarlar gelişmediği için damarı tıkanır tıkanmaz direkt kalp duruyor. Hipertansiyon, diyabet, sigara gibi faktörler de aterosklerotik plak dediğimiz kireç ve yağın bir damar içindeki birikmesi durumu oluşuyor. Tıpkı bir yanar dağ gibi orada bekliyor. Bir stres anında patlayıp damarı tıkayabiliyor. Yaşlılarda kriz öncesinde belirtiler verebiliyor. Özellikle ailesinde kalp krizi sonucu ani ölüm bulunan hastalar da risk altında. Şeker, tansiyon, kolestrol ve sigara kullanımını ilaçlarla dengeleyebiliyorsunuz ama genetiğe bir şey yapamıyorsunuz. 

Eğer genetik bir faktör yoksa madde alışkanlığı, sigara, aşırı stres, enerji içecekleri, protein tozları kullanımı gençlerdeki kalp krizinin en önemli nedenleri. Gençlerin damarlarında damarı tıkayan aterosklerotik plak oluşmamış olabiliyor ama saydığımız bu etkenlerde damar direkt kendini büzüyor. Mesela madde alışkanlığında kullanılan uyarıcıların hepsi damarı ani olarak büzebilir. Enerji içeceklerinin içerisinde ise ciddi şekilde adrenalin var. Adrenalin damarı büzer. Adrenalini biz doktorlar ölüm öncesi durumlarda tansiyon yükselsin ve kalp kasılmaları artsın diye kullanıyoruz.   

SAĞLIKLI KALP İÇİN NE YEMELİ

Kalp sağlığımız için doğal beslenmeli, hazır gıdalardan uzak durmalıyız. Az yemeyi öğrenmeliyiz. Ne kadar az yersek bünyemiz o kadar sağlam olur. Zaten günümüzde hastalıkların bu kadar artmasının nedeni bilinçsiz beslenme sonucu ortaya çıkan obezite. Osmanlı’da hatta daha da geçmişe gidersek Peygamber Efendimiz zamanında iki öğün vardı. İşin sırrı hayatı çok kısıtlamadan her şeyden az az yemekte. 

Asistanlara doğru rol model olunmalı 

Bu insanlar zorlu bir süreçten sonra bu mesleği ediniyor. Hasta yakınlarının bu derece sert davranması kesinlikle yanlış ve etik değil. Bu tür davranışların bir cezai müeyyidesi olmalı. Şimdiye kadar hiç bir şiddet olayıyla karşılaşmadım. İnsansın olabilir. Hasta kalp krizi geçiriyor, anjiyoya aldın. Bu kişinin yüzde yüz yaşayacağı garantisi yok, vefat edebilir. Bu durumda hasta yakınlarına bunu söylerken kullanılan dil de önemli. Öğrencilerimi yetiştirirken her zaman söylerim, hastaya anneniz, babanız, kardeşiniz gibi bakın. Allah size güzel bir meslek nasip etmiş, bunu kötüye kullanmayın. Doktorluk mesleğinde aç kalmazsın, nereye gidersen git standartların üzerinde maaş alırsın, toplum zaten mesleğimizden dolayı bize bir statü veriyor. Ama para her şey değil. Öğrenciler bir fanus içinde yetişiyor, gerçek hayatı sahaya çıkınca görüyorlar. Öğrenciler yetişirken de hastayla muhatap olmalı. Gece saat üç, Kars’ın Kağızman ilçesindesiniz. Bir hasta kalp kriziyle geliyor. Acilde yanlızsınız. İnternet çekmiyor, bayram arefesi, ne yaparsınız? Böyle bir senaryo söylüyorum öğrencilere. Yüzüme bakıyorlar. Türkiye şartlarında her ortamda mesleğini yapabilmesi için doktorların asistanlığından itibaren çok iyi yetiştirilmesi lazım. Tıp öğrencilerinde idol kavramı vardır. Asistanlar başındaki hocasını taklit eder. Hem işini iyi yapacak hem de insani ilişkileri iyi olacak idol hocalara ihtiyaç var. Öğrencilerime zaman ayırmaya dikkat ediyorum. Bunu mesleğimin zekatı olarak görüyorum. Onu sen yetiştiriyorsun. Doktorluk insanlık sanatı, kesip atmamak lazım. Hasta ile konuşurken asistan seni izliyor. Yanında durdukça senin yaptığını yapmaya çalışıyor. Bir idol belirleyip peşinden gidiyor. İyi örnekse iyinin peşinden gidiyor. Bazen kötü örnekler de olabiliyor. İleride doktorluğunda bir sıkıntı olduğunda vebali onu yetiştiren hocalarındadır.