Edebiyat dünyasının en üretken isimlerinden şair, yazar ve eleştirmen Enis Batur, son kitabı Kitap Evi ile yine gündemde. Kitabın kapağında ‘roman’ yazsa da eleştirmenler kitabın roman mı yoksa ‘deneme ile roman arasında bir tür’ olup olmadığını tartışıyor.
Kitapta, hep hayalini kurduğu kitaplara mirasla kavuşan bir adamın öyküsü üzerinden, günümüz sosyal hayatına ilişkin saptamalar ya da anlatıcının dünya görüşünü ortaya koyan ifadeler dikkat çekiyor: “... Babam, uzunca bir dönem ülkenin ileri gelenleri arasında yeraldıydı; benim de, daha sınırlı bir kesitte ileri gelen satütüsüne girdiğimi düşünenlerin sayısı az değildir, bir şey diyemem; şunu söyleyebilirim ama: İleri gelen olmak genelikle insanın içserüveninde ilerlemesi anlamına gelmez, tam tersine, bunun tatsız vurgusuyla ileri gitmeye yolaçtığı görülür. Beyefendi, onlardan biri olmuş muydu? Ölümün bile bir çırpıda geri alamadığı, silmeyi başaramadığı bir unvandır bu, yavaş yavaş örtebilirdi üstünü ancak, söndürmek geniş zaman isterdi.”
YENİ BİR FAUST GİBİ
Kitaptaki bu ve benzer metinlerde konuşan kim; Kitap Evi’nin ‘anlatıcısı’ mı yoksa kitabın yazarı mı? Enis Batur da kitapların bazen kurmaca bazen de yazarın düş dünyasını yansıtan bölümlere sahip olabileceğini söylüyor. Kitap Evi’ndeki hangi bölümlerinin yazarın gerçek düşünceleri olduğunu bulmak, okuyucu için keyifli bir oyun olacak gibi duruyor.
İlk romanını 21 yaşında yayımlayan ve yaklaşık 40 yılda 150 kitaba imza atan Batur, bir kitabını ise 37 yıldır bitirememiş! 70’li yıllarda yazmaya başladığını ve halen yazmaya devam ettiğini anlatıyor. Dünya edebiyatının önemli eserleri arasında yer alan Faust’u yazmaya 18 yaşında başlamış Wolfgang von Goethe. Ve 83 yaşında, yani tam 65 yılda tamamlayabilmiş. Bu eserin bölümlerinde Goethe’nin gençlik, orta yaş ve yaşlılık yıllarındaki dönüşümünü, düşünce gelişiminin de yansıdığı belirtilir. 37 yıldır yazımı devam eden kitap, belki de ileride eleştirmenler tarafından bir Enis Batur biyografisi gibi incelenebilecek bu kitap: Bölümler arasındaki ya da kitabın akışındaki değişiklikler üzerinden gençlik ve orta yaş yıllarında yaşanan duygu ve düşünce iklimleri tartışma konusu da olabilecek.
-Üretkenliğiniz sosyal medyanın da ilgisini çeken konulardan biri. ‘Aziz Nesin biraz kısaydı, boyundan iki kat fazla kitap yazdı. Enis Batur uzun boylu, onun için henüz kitapları boyunun bir buçuk katında’ gibi ifadeler dikkat çekiyor. Bugüne dek kaç kitap yazdınız?
Bugüne kadar 150 kitap. Türkiye için büyük bir rakam tabii ama dünya için şaşılası değil.
-1952 doğumlusunuz ve en az 20 yıl daha yazabileceğiniz düşünüldüğünde herhalde boyunuzun birkaç katı eser vereceksiniz. Nasıl bu kadar üretken olabiliyorsunuz? Kitaplarınızı kaleme alırken nasıl bir yöntem izliyorsunuz?
Biz biraz ağır çalışan insan topluluğuyuz. Yöntem denebilir mi bilmiyorum ama bu bir yoğurt yeme tekniği. Gençliğimden beri çok sayıda kitabı paralel olarak yazdım. Bir kitabı bitirip diğerine geçmiyorum. Aynı anda birden fazla kitap yazıyorum.
-Dostoyevski’nin sabahtan öğleye kadar Suç ve Ceza’yı, öğleden sonra ise Kumbarbaz’ı yazdığı belinir. Ama onlarca kitabı aynı anda yazmanın formülü nedir? Şu anda kaç kitap yazıyorsunuz?
Şu anda 30 kadar kitap yazıyorum. Hiç biri aceleye gelmiyor. Hatta bir tanesinin üzerinde 1977’den beri çalışıyorum.
-37 yıldır yazımı süren bir kitabı okuyabilmek için daha kaç yıl beklememiz gerekecek? İçeriği hakkında bilgi verebilir misiniz? Biraz da Faust’u hatırlatıyor yazım süreci.
Bu kitabı da ne zaman bitireceğime dair kafamda hiçbir tarih yok. Hiçbir zaman belli bir tarihe kadar bir kitabı bitirmeyi düşünmedim. 37 yıl önce başladığım kitaba dair de böyle bir zaman sınırlamam da yok. Bu kitap, ‘özel ansiklopedimin’ birinci cildini oluşturacak olan Mimarın Düşü. Anlaşılabileceği gibi, yeryüzündeki farklı yapılar ve tasarım sorunları üzerine bir çalışma bu.
NİTELİKLİ OKURLA AVUNURUM
-Süreç Faust’u hatırlatıyor...
Şüphesiz Faust ile karşılaştırılmam abartılı olur (Benim Faust’um bir şiir kitabı, Opera’dır, ölümüne kadar bana eşlik edecek!) ama inşası geniş yıllara yayılan her kitap yavaş yavaş ‘dolduğu’ için yazarı açısından ayrı anlam taşır.
-Büyük bir kitaplığınız olduğunu biliyoruz. Kaç tane kitabınız var? Koleksiyon eserlere de sahip misiniz?
15 binin üzerinde kitabım var. Çok fonksiyonel bir kütüphanem var. Kendime gerekli olan kitapları alıyorum sadece. İmzalı kitap merakım yok, yararlanmak ve keyif almak için aldığım kitaplar hepsi.
-Son kitabınız da bir kütüphane ve anlatıcı etrafında geçiyor. Bir kütüphaneniz olduğunu da biliyoruz. O anlatıcı, avukat Rıza Bey, 34 bin kitap, Dragos gibi isim ve yerler gerçek hayata gönderme mi? Kitap Evi’ndeki ‘anlatıcı’ siz olabilir misiniz?
Değilim. Anlatıcı kişi ben gibi görünüyor, bazı açılardan da bana ters düşen tarafları da var. Bunlar sonuç olarak, kurmaca bir kitabın hayal dünyası. Tabii gerçeklerle buluşur. Her yazar, yazdıklarını, yaşadıklarını değerlendirerek kotarır.
-Edebiyat dünyasında son kitabınızın bir deneme mi yoksa roman mı olduğu tartışılıyor. Siz Kitap Evi’ni siz hangi kategoride değerlendiriyorsunuz?
Bir parça sınırları çiğneyen insanlar yadırgandı. Ben ise sınırları çiğnemeden rahat duramayan bir insanım. Başkaların tanımlaması beni ilgilendirmiyor. Ben türler arasında geçkinliğe inanan bir insanım, şiir ya da romanda. Türler arası bir yazı yolcuğu benimkisi.
-Kitaplarınız kaç dile çevrildi?
Kitaplarım 12 dile çevrildi, o dillerde 30’u aşkın kitabım yayınlandı. Toplam okur sayısını kestirmem güç ama geniş bir kitle yazarı sayılamam, ‘nitelikli okur’un yazdıklarımı takip ettiği kuruntusuyla avunuyorum.
-Şu anda yine yurtdışındasınız. Yeni bir kitap mı söz konusu?
Şu anda çevirisi çıkacak olan kitabıma dair yurtdışındayım. Şimdi Fransızcası çıkıyor. Ayrıca Toulouse şehrinde, Türk Edebiyatı ağırlanıyor. Fransa’da 24 yıldır her yıl bir ülkeyi ağırlayan ‘Kelime Maratonu’ başlığıyla bir toplantı bu. Ayfer Tunç, Murathan Mungan, Aslı Erdoğan, Nedim Gürsel ve Orhan Pamuk da katılıyor.
Erkeklere ayrıcalık yapmadım
-Kitap Evi’ndeki “(...)Kitap, eninde sonunda, ne olursa olsun, gene de, her şeye karşın eril dünyanın nesnesidir” cümlesi tartışma konusu oldu. Kadın eleştirmenlerden son romanınıza dair ‘Kitapseverlerin sadece erkeklere özgü bir şeymiş gibi gösterildiği ama pekala kadınların da koleksiyoner olabileceğine’ dair eleştiriler geldi.
Anlamamış olabilirler. Ben sonuç olarak erkeklere güzelleme yapıyor değilim. Erkekler büyük kütüphaneler kurmuş ama yangınları da yapmışlar. Erkeklere bir ayrıcılık değildi kitapseverlik. Kitaba ilişkin bütün sapkınlıklar, 3 bin yıldır hep erkekler cephesinden. 20’nci yüzyıldan sonra kadın-erkek eşitliği toplumlarda ortaya çıktı. Kadınlar da kitaplıklar oluşturmaya başladı.
-Kitabınızdaki öyküde, vefat eden bir koleksiyonerin kitaplığının başkasına mirası söz konusu. Neden kadınlar kitaplarla yaşamak istemez? Kitap koleksiyonerleri genelde erkeklerdir ve kocaları öldükten sonra da kütüphaneler eşleri tarafından neden satılır?
Bir genelleme yapmak doğru olmayabilir. Kitaplıklarla ilgili durumun, koşulların değiştiğini görüyoruz. Türkiye’deki kitap okurları kadınlar; kitap toplayıcıları ise daha çok erkek.
Bir okur olarak kitaplara borçluyum
-Kitabınızdaki ‘(...) Bugüne dek, ne yazdığım kitapların ya da onlardan birinin ne de okuduklarımın ya da onlardan birinin insanın yaşamını değiştirebileceğine inandım. İlki için kişioğlunun kibirle alıklığı, ikincisi içinse inançla alıklığı buluşturması yeterlidir” ifadesi, kurgu ürünü mü yoksa Enis Batur olarak yazdıklarınızla insanların hayatlarını değiştirdiğini düşünmüyor musunuz?
Yazdığım kitaplarla insanların hayatlarını değiştirdiğimi elbette söyleyemem, buna karşılık, bazı yazdıklarımın insanların hayatına pencere açtıklarını gözlemlediğim oldu, bunun beni heyecanlandırdığı kesin, gene de bir kibir yarattığı sanılmamalı içimde, o sonucun. Ve unutulmamalı: Bir okurum ben, benzer pencereleri yarım yüzyıldır hayatıma açmış sayısız kitaba borçluyum.
-Adalet Ağaoğlu’nun son kitabına bir gönderme var mı?
İlgisi yok. O kitap çıkarken, benim kitabım baskıya girmişti. Ayrıca bu kitabı yazmaya 10 yıl önce başladım.