7 Haziran 2025 Cumartesi / 11 ZilHicce 1446

Esnafın yeniçeriden acı intikamı

Yeniçeri Ocağı, içerisinde kendine has birçok geleneği barındıran askeri bir kurumdu.

Bilinmeyen Tarih/Murat Kutlu/[email protected]16 Aralık 2012 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Esnafın yeniçeriden acı intikamı

Ocak mensupları, kendi menfaatlerini de gözeten bu kökleşmiş adetlerden tarih boyunca ne olursa olsun vazgeçmemiş, isyanlar çıkarmış, kanlı olayların yaşanmasına neden olmuşlardı. İstanbul halkını canından bezdiren bu yeniçeri adetlerinden biri de ‘balta asma’ adını verdikleri uygulamaydı.

Yeniçeri ocağına mensup bazı askerlerin, haraca bağlayacakları dükkan veya ticari gemilere gidip kendi bölüklerine ait nişanlarını (sembollerini) çalışanları ölümle tehdit edercesine asmalarına balta asma adı verilirdi. Balta asma denilen bu zorbalık, yeniçeri ocağı kurulduğundan beri var olan bir uygulama değildi. III. Selim devrinde başlayan askerlerin etrafı haraca bağlama adeti yeniçeri ocağı kaldırılana dek sürmüş, İstanbul esnafı yıllarca kan ağlamıştı.

Ocak içinde var olan 196 ortanın (bölüğün) kendine ait işaret ya da bir başka deyişle alamet-i farikası bulunmaktaydı. Balta, gemi, çapası, kayık, kılıç, çadır, top, mızrak, aslan, deve, merdiven, süpürge gibi sembolleri olan ocak mensupları bunlara nişan demekteydi. Tüm askerler bu bölük nişanlarını tanır, kimse kimsenin alanına müdahale etmez, hatta bu nişanlar uğruna tereddütsüz canlar feda edilebilirdi. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına yakın artık işi daha da ileri götüren bazı askerler, mensup oldukları bölüğün nişanlarını kol ya da baldırlarına dövme olarak işliyorlardı. Bu dövmelerin çarşıda dolaşırken ya da kendilerine ait kahvelerde otururken görülmesine de dikkat ediyorlardı.

GEMİLERE DE BALTA ASARLARDI

Yeniçeriler için en karlı iş, İstanbul limanına erzak getiren gemilere balta asmaktı. Kılıcına güvenen zorba askerler, irili ufaklı otuz hatta kırk adet geminin burnuna kendi ortalarının tahtadan yapılmış nişanlarını asar, o geminin kendi himayelerinde olduğunu millete ilan ederlerdi. Bu sayede tüccarın elde etiği gelirin hiç de azımsanmayacak bir kısmına ortak olurlardı. Balta asma adeti beraberinde bölükler arasında rekabeti de getirdi. Çünkü her bölük, pastadan aslan payını almanın peşindeydi. Bu yüzden yeniçeri kahvehanelerinin önünde yaşanan ve sonucu genellikle ölümle biten kabadayı düellolarına zaman zaman İstanbul halkı da şahit olmaktaydı. Yeniçeri ocağının tüccarlara yaşattığı bu zulüm, Alemdar Mustafa Paşa’nın sadrazam olduğu dönemde kısa bir süreliğine de olsa engellenmişti. Alemdar Mustafa Paşa, bu zorbaları takip ettirmiş, elebaşlarını idam ettirmiş, bunlara ait ne kadar nişan levhası varsa hepsini alaşağı etmişti.

HABERSİZ İNŞAAT YAPILAMAZDI

Ocak mensupları, İstanbul’da inşası devam eden yapılara da balta asmaktan geri durmamışlardı. Tamirden geçen veya sıfırdan yapılan ev ya da konaklara bir kere balta asıldı mı artık yapı sahibi inşa için gereken her türlü malzeme ve ameleyi ocak mensuplarından istemek zorunda kalırdı. Tabii bunlar kendisine neredeyse iki kat üstünde bir fiyata temin edilirdi. Hatta bazı yapıların, Yeniçeri ocağının büyük ağalarından birinin verdiği emirle durdurulduğu bile olurdu. İstanbul’daki hiçbir tüccar ya da ev sahibi, ocak mensupları tarafından asılan baltayı indirme cesaretini ocak lağvedilinceye kadar gösterememişti.

Yeniçeri zorbaları bazen gariban bir kayıkçıyı veya fırın ustasını ya da ayak takımından bir genci himaye altına alır, buna da halk arasında balta asma adı verilirdi. Himaye edilen kişi de mutlaka kendisini koruyan ocak mensubunun bağlı olduğu bölüğe ait sembolü kullandığı tülbent, peşkir veya bir hançerde taşır, kendini daha fazla güvende hissederdi. Baltalı olarak bilinen bu kimselere de yan gözle bakmak cesaret isterdi. Yıllarca balta asma zulmü altında ezilen İstanbul esnafı, Yeniçerilerden tabir-i caizse intikamını çok acı bir şekilde almış, Vak’a-i Hayriye diye bildiğimiz ocağın lağvedilme olayı esnasında yakaladıkları yüzlerce askeri, şehrin sokaklarında gözlerini kırpmadan öldürmüşlerdi.