11 Aralık 2024 Çarşamba / 10 CemaziyelAhir 1446

Fotoğrafı yerden kaldıracak bir yürek var mı?

Star Gazetesi’nin Spor Müdürü Aydın Bayram “Hep Burak Yılmaz mı gol atacak? Bir gol de bizden olsun” diyerek uzmanı olduğu alanın dışında bir çalışmaya imza attı. Yere Düşen Son Fotoğraf adlı bir roman yazan Bayram, kendi hayatında saçlarının dökülmesine neden olan dramatik olayı da kitabında anlattı.

İnci Döndaş15 Eylül 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Fotoğrafı yerden kaldıracak bir yürek var mı?

Spor camiasındakiler hep aşırı tepki gösteren, maço olarak bilinir ya... Bu kitabı okuyanlar öyle olmadıklarını görecek.

20 yıldır spor basınının içinde. Son 11 senedir ise Star Gazetesi’nin Spor Müdürü Aydın Bayram. Gençken Kasımpaşaspor’da futbol oynayan, hatta gazeteciliği aklının ucuna bile getirmeyen Bayram, futbolcu değil gazeteci oldu. Şimdi ise yine hiç aklının ucunda olmayan yeni bir işe imza attı; bir roman kaleme aldı. Bayram, Destek Yayınları’ndan çıkan Yere Düşen Son Fotoğraf’ta sporla ilgili bir hikaye anlatmıyor, Arda adlı bir karakterin hayatında ve çevresinde gelişen olayları konu ediyor. “Çok satsın, süslü cümleler yazayım demeden olabildiğince sade yazmaya çalıştım” diyen Bayram’ın romanı bir solukta okunuyor.

-Yıllardır spor basını içindesiniz. Kaleme aldığınız kitapta ise bir erkeği çocukluğundan alıp büyütüp evlendirip onun baba oluşunu anlatıyorsunuz. Roman yazmak nerden aklınıza geldi?

Aslında Orhan Pamuk ile başlamak lazım... Nobel Edebiyat Ödülü alıp gazetelere manşet olduğunda kafamda bir kıvılcım yarattı. Beni teşvik etti, acaba spor camiasından gelen bir isim de roman yazabilir mi diye düşündüm. Hep sporla ilgili mi yazacağım, hep Burak Yılmaz mı gol atacak? Bir gol de bizden olsun diye bu kitabı yazmaya karar verdim. Tabii bu iş için önce cesaret lazım. Gazetemiz yazarlarından Ali Sami Alkış ile konuştum, o da bana ‘Neden olmasın?’ dedi. Beş yıl önce yazmaya başladım, kitap geçen hafta yayımlandı. Duygu yoğunluğunu kaybetmemek adına bu kadar geniş zamana yaydım kitabın yazımını. Bazı günler üzerinde beş saat çalıştım, 15 gün hiç elimi sürmediğim günler de oldu.

KİTABI OKUYAN KADINLAR AĞLIYOR

Kitabın adı son derece romantik: Yere Düşen Son Fotoğraf...

Herkes aynı şeyi söylüyor. Hatta arkadaşlarım, romanı okuyanlar spor basınında olan bir kişinin nasıl bu kadar duygusal şeyler yazdığına şaşırıyor. Kitap ismini finalinden alıyor. Hatta ben şunu soruyorum: “Fotoğrafı yerden kaldıracak bir yürek var mı?” Çok duygusal bir öykü anlatıyorum romanımda, herkes kendinden bir şeyler bulabilir, acıları hissedebilir. Örneğin, üç çocuk annesi bir hanım, kitabı okurken o kadar duygulanmış ki ağlamış. Ondan bu yorumu duyunca hislerimi aktarabildiğim için memnun oldum.

-Siz romantik misiniz?

Spor camiasındakiler hep bağıran, çağıran, agresif, aşırı tepki gösteren ve maço olarak bilinir ya... Bu kitabı okuyanlar benim öyle olmadığımı görecek.

-Bildiğim kadarıyla siz taraftarı olduğu takımın maçını izlerken bile sakinsiniz, gollere bile ölçülü seviniyorsunuz.

Meslekte 20 yıl oldu, artık en uç noktalarımız törpülendi. Daha sakin, başarıyı ve kaybedeni alkışlayan bir kişiyim artık.

-Romanda aslında spordan tam anlamıyla kurtulamamışsınız. Romanın kahramanı Arda futbol oynuyor, zaten hikaye bir futbol sahasında başlıyor.

Futbol artık ruhumuzda, genlerimizde var (gülüyor). Aslında ben Beşiktaşlıyım ama kitabın kahramanın adı Arda. Tabii ki şaka bir yana akılda kalan bir isim olduğu için seçtim. Ayrıca beğendiğim bir isim. Üç kızım var, oğlum olsa belki Arda ismini verirdim. Kitap maçla başlıyor, Arda Beşiktaşlı, Metin-Ali-Feyyaz’ı izleyerek büyümüş. Hatta çocuk esmer, gol atınca ‘Bana ‘Sarı Fırtına derler’ diyor, arkadaşı dalga geçiyor ‘Oğlum sen esmersin, nasıl Sarı Fırtına olacaksınF’ diye.

-Eşiniz ne dedi?

Final ve kitapta kahramanın ağabeyinin öldüğü bölümlerden çok etkilendiğini söyledi.

-Yeni bir çalışmanız var mı?

Var, yine bir hayat hikayesi ama bu kez polisiye yazdım.

KİTAPTAKİ TEMEL BENİM AĞABEYİMDİ

-Romanın ne kadarı sizin gerçek hayat hikayeniz?

Sadece Arda’nın ağabeyinin öldüğü bölüm... O benim ağabeyimdi. Benden altı yaş büyüktü. Askerden dönmüştüm, Giresun’dan annemin yanına köye gittim. Bir hafta kaldım, bankada çalışan ağabeyim de oradaydı. İzni bitince İstanbul’a gitmek için yola çıktı. Anneme ‘Ben de gideyim, köyde ne yapacağım tek başıma sıkılırım’ dedim. Annem ‘Daha yeni geldin askerden biraz daha kal’ dedi. Ağabeyim otobüse bindi, onu yolcu ettik, el salladık. Sonra akşam biri geldi eve ve ‘Temel’in bindiği otobüs Samsun’da uçuruma yuvarlanmış’ dedi. 1991 yılının ağustos ayıydı. Görele’ye gittik, otobüste 40 kişi var ama kimsenin kazada kimlerin kurtulduğuna dair bir bilgi yoktu. Umutla otobüse bindik, Samsun’a doğru yola çıktık. Ordu’da mola verildi, Görele’ye telefon açtım belki haber gelmiştir diye, ağabeyimin ölüm haberini aldım. Otobüse bindim; yengem, bütün akrabalar gözlerime baktı, bir haber olup olmadığını sordu. ‘Ağabeyim öldü’ diyemedim, onun yerine ‘Daha haber yokmuş’ dedim. Ordu’dan kaza yerine otobüs yolculuğu iki buçuk saat sürdü. Herkes ağlarken, ağabeyimin hayatta olması için dua ederken ben onun öldüğünü biliyordum ve bir şey söyleyemedim. O yaşta, o ağırlığı taşımak çok zordu. Bu olaydan sonra saçlarım döküldü. Kitaba yazarken de çok duygulandım.