İlk kez Fransızca olarak 1818 yılında Büyük Britanya’da yayınlanan kitabın ardından günümüze kadar birçok kez tiyatro ve sinemaya uyarlanan Frankenstein, Çolpan İlhan-Sadri Alışık Tiyatrosu’nun 20. yılında Türkiye’de sahneleniyor. Oyun için üç saat süren plastik makyajla Yaratık’a dönüşen Kerem Alışık, bu sezon adından sıkça söz ettireceğe benziyor. 55 yaşına rağmen performansıyla dikkat çeken usta oyuncu ile hem yeni oyunu hem de sanata bakışını konuştuk...
- Seyirciyi nasıl bir Frankenstein bekliyor?
Frankestein, korku oyunu gibi düşünülse de aslında çok felsefi ve düşündürücü yanı olan bir eser. İnsanların suratlarına bakarak yargılamamalıyız. Din, dil, ırk mezhep farkı olmadan insanları insanca kucaklayabilirsek onlar da bize insanca cevap verebilir. Öbür türlü içlerindeki ötekileştirmeyi başardığımızda da acımasız yanlar çıkabilir. Burada farklı bir dramaturji ve sunumla bunu anlatmak istedik. Toplum dışına itilmiş, dışlanmış, insanların acıklı bir öyküsü Frankestein. Aslında korkunç bir surat taşısa da altında evrensel, insani bir sevgi var. Dolayısıyla biz de bunu anlatmaya soyunduk. Bu çabanın içerisindeyiz. Dünya ve hayat ne iyi ne kötü ona iyiliği ve kötülüğü katan biz insanlarız. Biraz sevgiyi özne olarak kucaklayabilirsek sonuçta bu oyunun anlattığı meseleyi de göstermiş olacağız. Türk özel tiyatro standartlarının üzerine bir oyuna kalkıştık. Umarım tüm emeklerimizin ve çabalarımızın karşılığını bulduğu bir oyun olur. Biz de bunun mutluluğunu yaşarız.
İçinde sevgi var
- Frankestein’ı tercih etme nedeniniz?
Türkiye’de hiç oynanmamış bir oyun. Düşündük, taşındık Sadri Alışık Tiyatrosu’nun 20. yılına özel ne yapabiliriz dedik. Doğru bir sözü olan emek harcanan bir oyun olsun istedik. Mesajı da sevgiden, barıştan geçsin dedik. Meşakkatli bir oyun, bu zorluğa hep beraber göğüs gerdik.
- Oyundaki Yaratık herkesi ters köşeye yatıracak türden!
Kendi doğmayan, oradan buradan parçalarla meydana gelmiş bir karakter Yaratık. İçinde sevgi var tek isteği sevmek ve sevilmek. Herkes ondan korkuyor, kaçıyor ve nefret ediyor. Bu yüzden sevgisine karşılık bulamayan, sonunda başkalarına da zarar veren, kendini imha eden, canlı bombaya dönüştüğünü anlatan bir karakter.
İnsanları acılar olgunlaştırır
- Ötekileştirme derken... Sizde de böyle bir önyargı var mıydı?
Somut bir şey söyleyemem. Bizler hata yaparak hata yapmamayı öğreniyoruz. Bilgisizlikten, algı eksikliğinden yanlış düşünceden kaynaklı hatalarımız olmuştur. İnsanları acıları olgunlaştırır. Yaptığı hatalar doğruyu gösterir. Hiçbir şey olmasa insanın genç olması baştan çıkmasına yeterli bir gerekçedir. Hayatın döngüsü de bunun üzerine kuruludur.
- Anneniz Çolpan İlhan’ın ölümünden sonra pek bir şey yapmak istemediğinizi söylemiştiniz...
Annemden sonra bir şey yapmayacağım diye değil. Evet çok zorlu bir dönem geçirdim. Çehov’un dediği gibi “Bizi çalışmak kurtarır”. Çalışırsak eğer kendimize bir faydamız dokunabilir. Ve şimdi daha çok çalışma zamanı. Sahne de bana hayat veriyor.
Kademe kademeyabancılaştım!
- Sizi bu sezon ekranda görecek miyiz?
Evet göreceksiniz. Yine Deniz’le (Uğur) birlikte bir projemiz olacak.
- Dekorunuzdan makyaja ve kostümlere kadar yüksek prodüksiyonlu bir oyun... Bir tiyatro için pahalı değil mi?
Tam rakam veremem ama çok masraflı. Kaliteli, nitelikli yapım oyunlar canlandırmaya gayret ediyoruz. Her özel tiyatronun kendine göre üslubu var. Bizim tiyatromuzda da zengin repertuar ve prodüksiyonlu oyunlar konusunda hassasız.
- Makyajınız çok konuşuldu. Bu zahmetli iş ne kadar sürüyor? Kendinizi aynada ilk gördüğünüzde neler hissettiniz?
Makyajımın yapılması üç saat, oyun bittikten sonra da çıkarması bir saat sürüyor. Kademe kademe yabancılaşıyorsunuz. İlk kez aynada kendimi gördüğümde yabancılaştım. Oğlum Sadri bile ‘Bu ne baba’ dedi. Ne yapalım sevgi varsa katlanmak, fedakarlık etmek lazım. İnandırıcı ve gerçekçi olması için elimizden geleni yaptık.
Hayat bir sahne
- Sahne performansınız çok dikkat çekici... Nasıl hazırlandınız?
Evet, kondisyon gerektiren bir rolüm var. Sporu hiç bırakmadım. Her sabah yürüyüş yapıyorum. Sigara ve alkol kullanmıyorum. Sporcu bir omurgaya sahip olduğumdan ve o kültürden geldiğim için bana çok desteği oldu.
- Sahnede olmak sizin için ne ifade ediyor?
Bu mesleğim ve hayatım. Hayat bir sahne, sahne bir hayat. Nefes almak, yaşamak diyebilirim. Yani sahnede nefes alıyorum.
- Öğrencilerinize neler söylüyorsunuz?
Bu kültürle, bu algıyla yetişmeleri, sevmeleri, çabalarını eksik etmemeleri bizim için çok önemli. Bizden yetişen çok arkadaşımız var. Onlar manevi gurur ve mutluluklarımız.