20 Temmuz 2025 Pazar / 25 Muharrem 1447

Gerçek hayat hikayesiyle yine ağlatıyor

Yazar Sinan Akyüz, yeni romanı Şahika ve Feraye’de Çanakkale’den Ürdün’e gelin giden iki kızkardeşin gerçek yaşam öyküsünü kaleme aldı. Hikayeyi Feraye’nin kızından dinlerken de yazarken de ağladı.

İnci Döndaş/[email protected]24 Mart 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Gerçek hayat hikayesiyle yine ağlatıyor

“Abla.”

“Efendim.”

“Biliyor musun?”

“Neyi?”

“Senin kaderin benimkini de yazmış...”

Bu diyalog Şahika ve Feraye adında iki kızkardeş arasında geçiyor... Yıl 1900’lü yılların başı. Yer Çanakale Biga. Bu iki kızkardeşin genç yaşta Ürdün’e gelin gitmeleri ve gelişen olaylar... Yazar Sinan Akyüz, yeni çıkan Şahika ve Feraye adlı romanında, tıpkı daha önceki kitaplarında olduğu gibi, yine gerçek bir yaşam öyküsünü kaleme almış. Alfa Yayınları’ndan çıkan roman, aşk-tarih ve kaderin karışımı. Yazar hikayeye gitmemiş, hikaye bizzat yazarın önüne gelmiş. Sinan Akyüz bunu “Kader” olarak nitelendiriyor: “Bir hikayenin günyüzüne çıkması gibi kendisiyle bir derdi varsa gelip benim yakama yapışıyor. Piruze romanımda Piruze’ye akıl hocalığı yapan 80 yaşındaki Sevim Hanım (Sinan Akyüz, Sevim Hanım’ın gerçek ismini açıklamak istemediğini söylüyor) aslında Şahika ve Feraye’deki altı yaşındaki kız çocuğu. Sevim Hanım, Ürdün’de yaşıyor. Piruze’nin hikayesini okuduğu zaman ‘Benim annemin hikayesini yazar mısınız?’ diye bana ulaştı. Yazdığı mesajda ‘Ben Piruze’deki Sevim Hanım’ım’ diye not düşmüştü. İstanbul’a geldi, üç hafta boyunca annesinin hikayesini dinledim. O anlattı, ben ağladım. Kitaptaki Feraye annesi, Şahika ise teyzesi. Yüreğime işledi onların öyküsü.”

Kitabın araştırması, yazımı toplam bir buçuk yıl sürdü. Akyüz, bunun sekiz ayını araştırma için kullandı. Hikaye Çanakkale’de başladığı için Çanakkale ve Biga’ya gitti. Çanakkale Savaşı ile ilgili pek çok kitap okudu. Sonra karakterlerin gelin gittiği Ürdün’e de araştırmalarda bulundu: “Gerçekleri yazabilmem için bilgilerin çok sağlam olması lazım. Yoksa Google yazarı olursun!” Sonra eve kapandı, yazmaya başladı. Tıpkı hikayeyi dinlerken ağladığı gibi yazarken de ağladı: “Yazarken ağlıyorum. Yanıma kağıt havlular ve bir çöp kutusu koyuyorum. Çünkü ne hissettiğimi yazdığım satırlarla okuyucuya hissettirmem lazım. Okurun zihninde bir beyaz perde var. İyi yazarlar o perdeye kelimelerle olayları yansıtıyor, görüntü yaratıyor. Kitabı okurun içine sokuyorum. Yazarken kafanızda bir dünya yaratıyorsunuz. Bütün karakterler kafanızın içinde. Bir odada onlarla yaşıyorsunuz. Onları bırakıp dışarı çıkamıyorsunuz. Hepsinin gözü üzerimde! ‘Ben ne olacağım’ dercesine bakıyor. Odadan çıkarken onlara ‘Sana tavla vereyim, sana bir örgü vereyim, ben hemen geliyorum’ diyorum.”

SIRADA SEVİM HANIM VAR

İncir Kuşları, Piruze, Bir Türk Gelin, İki Kişilik Yalnızlık romanlarıyla kadınların dünyasını anlatan Sinan Akyüz, yeni romanında da aynı şeyi yapıyor. Bir erkek olarak kadınların iç dünyasına inmek, onları yazmak zor mu? “Zorlandığım bir alan değil” diyor Akyüz. Bu konuda gazetecilik mesleğinden gelmenin kendisine büyük fayda sağladığını söylüyor: “Gazetecilik yaparken sokakta çok insan tanıdım. Birçok kadın, birçok erkek... Sabah işe gittiğimde kendime şu soruyu soruyordum: ‘Bugün üç insanla tanışacağım, kim acaba?’ Bir de gözlemledim. Tabii karakterin atacağı adımların bazılarını yazarken destek alıyorum, psikologlara soruyorum.”

Kadın hikayelerini yazarken kadın yazardan artılarını sorduğumuzda Akyüz “Kadınlar asla hemcinslerine bir erkeğe açık oldukları kadar açık değil” diyor ve ekliyor: “Kendilerinden görmediği için beni dilinde pranga yok, her şeyi anlatıyor. Mesela Sevim Hanım’ın edebiyatçı kadın bir yakını var, kendisine ‘Ailenizin hayatını anlatan bir kitap yazmak istiyorum’ demiş. Sevim Hanım bana ‘Ona anlatamadım. Çünkü o kadındı, ben kadındım, beni anlamayabilir, ona açık konuşamayabilirdim’ dedi.”

Bir sonra çıkacak romanına gelirsek... Sinan Akyüz “Piruze’yi öyle bir noktada bitirdim ki okurlar ‘Bunun devamı gelmese, size hakkımızı helal etmeyiz’ diye mail atıyor” diyerek yeni romanını için okuyucularına şu ipucunu veriyor: “Şahika ve Feraye’deki Sevim Hanım ile Piruze’deki Sevim Hanım’ın da dahil olduğu yeni kitap gelecek önümüzdeki yıl. Roman, bu iki kitabın devamı niteliğinde son bir roman olacak.”

ŞAHİKA VE FERAYE BANA KLARNET ÖĞRETTİ

Yazmak zor bir iş... Sinan Akyüz bu romanı yazdığı yedi-sekiz ay içinde sekiz kilo verdi, beş günde bir dışarı çıktı, bu arada klarnet çalmaya başladı. Nedeni ise kafasını boşaltmasına yardımcı olmak: “Doktora gittim, bana kafamı boşaltmam için bir şey bulmamı tavsiye etti. Ben de klarnet çalmayı öğrenmeye başladım.”

ZAVALLI FORBES’I YANILTIYORLAR

Sinan Akyüz, kitapları çok satanlar arasında bir yazar. “Çok satan lafı beni rahatsız eden bir kavram, ben çok okunan yazarlardan biriyim” diyen Akyüz, aslında Forbes dergisinde yayımlanan listenin ‘yanılgılar’ ile oluşturulduğu görüşünde: “Forbes dergisinin her yıl yayımladığı bir liste var: En çok kazanan 20 yazar diye. Zavallı Forbes’ı da yanlış yönlendiriyorlar, onlar da sorgulamacı gazetecilik yapmıyor. Bir kitap 100 bin basılıyorsa onun 100 bin sattığı anlamına gelmez. Yayınevi bir risk alıyor. 100 bin basıyor, 15 bin satıyor. Geriye kalan 85 bin kitap depoda. Forbes’ın da yanıldığı nokta bu, kaç sattığına değil kaç basıldığına bakıyor. Yayınevleri yazarları da buna alet ediyor.”