2 Mayıs 2025 Cuma / 5 Zilkade 1446

HASAN KAÇAN: 'Oğlumla birlikte gönül hırsızlığına çıktık'

Gönül Hırsızı, unuttuğumuz değerleri nostaljik bir dille ekrana taşımaya hazırlanıyor. Yönetmen Ayhan Özen ve Hasan Kaçan en az üç yeni yıldız doğacağına inandıkları diziyi anlattı.

Kübra Doğru24 Kasım 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
HASAN KAÇAN: 'Oğlumla birlikte gönül hırsızlığına çıktık'

HASAN KAÇAN: “Ayhan’ı sevmemek için insanın kötü bir insan olması lazım. Mütevazı bir insan, bir de yönetmen olduğunu düşünün.”

AYHAN ÖZEN: “Sürgün İnek filminin çekimleri için Muğla’da bir minibüsün içinde zıplaya zıplaya yolculuk ederken, bu proje ortaya çıktı.”

20 yıl önce tanıştılar, arkadaşlıklarını geçen yaz Muğla’da bir yolculukta dostluğa dönüştürdüler. Yaşanmışlıkların kendilerine kattıklarını, tekrar hayata aktarmak üzere bir projede buluştular. Kasım ayı sonunda TRT 1’de yayına girecek olan Gönül Hırsızı adlı dizinin senaristi ve oyuncusu Hasan Kaçan ile dizinin yönetmeni Ayhan Özen ile çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

-Proje nasıl başladı? Siz nasıl tanışmıştınız?

AYHAN ÖZEN: Kanal 7 ile başlıyor. 20 yıl önce, kanalın kuruluş yıllarıydı. Hasan Kaçan Folk Show rejisi ile tanışıklığımız başladı. Ardından yine Hasan’ın Saksısı vardı. Hasan ağabeyi tanırdık ancak çok muhabbetimiz yoktu. Birbirimizi görüp selamlaşırdık. Geçen yaz yönetmenliğini yaptığım Sürgün İnek filminin çekimleri için Muğla’dayken bu proje için el sıkıştık. Bir minibüsün içerisinde zıplaya zıplaya yolculuk ederken işte buradayız.

-Sizin ilk dizi yönetmenliğiniz mi? Bu sektöre nasıl girdiniz?

A.Ö: Evet; daha önce dizilerde ikinci yönetmenlik yaptım, yardımcı yönetmenlik, asistanlık yaptım. Tek başıma aldığım ilk iş. Aslında 1991 yılında Yeşilçam’da başladım, Tolgay Ziyal’in asistanlığını üç yıl kadar yaptım. Ekonomik kriz sonrasında Yeşilçam sayfasını kapatıp televizyonculuğa döndük. 2001 yılıydı Tolgay ağabey bir iş için aradı ve ‘Bir daha aramayacağım seni, geliyor musun gelmiyor musun?’ dedi. Bir diziye başladım ama birinci haftasında dizi bitti. Taylan Biraderler Baba adlı diziyi yapıyorlardı, ilk yardımcı yönetmenliğe burada başladım. Uğur Yücel ile Alacakaranlık dizisi, Yavuz Turgul ile Gönül Yarası, Yabancı Damat, Kabadayı’yı yaptık. Vavien filmin de yardımcı yönetmenlik, Aşk-ı Memnu ile ikinci yönetmenliğe başladım. Fatmagül’ün Suçu Ne, Kuzey Güney dizilerinde yardımcı yönetmenlik yaparken ‘Bir şey yapayım ama o yaptığım işin de bir anlamı olsun’ diye dua ederdim.

-Yaptığınız işler, nitelik bakımından sizi doyurmadı mı?

A.Ö: Yanlış anlaşılmasın, rahatsızlık değil. Doyurmuyordu demek daha doğru çünkü oradaki dünyayı ben oluşturmuyordum. Yapımcı, yönetmen o dünyayı oluşturuyor, ben onların kurduğu hayali gerçekleştirmeye çalışan teknik bir elemandım.

-Yönetmen olarak neden Ayhan Özen’i tercih ettiniz?

HASAN KAÇAN: Yakından tanımıyordum Ayhan’ı. Ama hani vardır ya bir insanla ilk karşılaştığınıza elektriğiniz ya tutar ya tutmaz. Ayhan’ı sevmemek için insanın kötü bir insan olması lazım. Şimdiye kadar tanıdığım onca insan içerisinde, haddinden fazla mütevazı bir insan kaldı ki onun bir de yönetmen olduğunu düşünün. Tanıştığımızda bu yapıda bir insanın yönetmen olması ne kadar zor bir şey.

-İlk kez dizi yönetmenliği yapacak olmanız endişe yarattı mı?

A.Ö: Ben hep o korkuyla yaşadım zaten. Köyde büyüyüp yetişip gelmiş olmanın getirdiği ileriye yönelik güvensizlikten mi, yetiştirilme tarzımızdan mı bilmiyorum ama ben hep yönetmenliğe bir adım geriden baktım. Bundan önce dizi yönetmenliği olarak birçok iş geldi. O işleri yapınca yönetmen olacaksın ama bu beni ruhen tatmin etmeyecekti. Hem tatmin olmayacağım, hem kariyerimi tehlikeye sokacağım. Yönettiğim Sürgün İnek, derdi olan bir filmdi. Yıllar önce kendime bir çıta koymuştum... 40 yaşıma kadar yönetmen olmak için çabalamayacağım. Çok şükür içten ettiğim bu duayı Allah kabul etti, 41’den gün alırken bu iş gelince ‘Nasip’ dedim.

H.K: Bir de şu var, biz aynı yöne yolculuk yaptığımızın farkındayız. Derler ya insanlar birbirini yolda tanır, baktık ki yolculuk yaparken de muhabbeti sürdürebiliyormuşuz. Yani koltukları yan yana getirip ‘Devam’ dedik. yapmış olsam anlamam... 

ARTİSTLERLE ÇALIŞMIYORUZ

-Set içerisinde birbirinize kızdığınız zamanlar hiç olmaz mı?

A.Ö: Bizim set içerisinde genel olarak öyle bir hava hiç olmaz.

H.K: İlk konuşmamızda ‘Bak hoca, biz artistlerle çalışmıyoruz’ dedim. Yanlış anlamayın, mecaz olarak ama biz de artist değiliz. Kedinin bile artisti vardır neticede. Fakat artistlerin olmadığı yerde kavga gürültü yaşanmıyor.

A.Ö: Beni tavlayan ilk laflardan birisiydi bu;‘Şunun da garantisini vereyim biz artistlerle çalışmıyoruz’. Bu çok iyi geldi bana. Çünkü bizim sektör içerisinde hem gerçek anlamda hem de mecazi anlamda artist çok. Oyuncularla, sanatçılarla değil, artistlerle uğraşmak çok zor.

-Dizi bir İstanbul nostaljisi mi yaşatacak?

H.K: Genel bir değerler nostaljisi diyelim. Minik hoşluklarla onların felsefesini sunacağız. Örneğin, en kral topaç hiçbir şey ifade etmez, basit bir ip olmadıkça...

-Reyting korkusu var mı?

H.K: Senin niyetin temizse, işi hilesiz hurdasız yapıyorsan, bir gün birisi tadar, bu kulaktan kulağa yayılır ve karşılığını bulur.

-Dizinin öyküsünün çıkış hikayesi nasıldır?

H.K: Benim iki erkek evladım var, Allah bağışlarsa. Bir gün büyük oğlan Uğur geldi. ‘Baba bir şeyler yazdım, bir baksana’ dedi. Adı başka bir şeydi. Baktım malzeme güzel, ‘Dursun bakalım’ dedim. Sonra o üzücü olaylar gerçekleşti. Bütün onlardan sonra Uğur’un yazdığı o hikayeye bir daha baktım. ‘Bu adam bunları ne zaman yaşadı, ne zaman öğrendi? Bu diyalogları nasıl yazmış?’ diye hayret ettim... Sonra oturduk, projelendirdik ama kısacası hikaye Uğur’un hikayesi diyebiliriz. Onu baba-oğul şekillendirdik. İsmini de ortak kararlaştırdık. Baba-oğul bir gönül hırsızlığına çıktık diyelim.

Bizim ailemizde bir enteresanlık var tabii

-Oynadığınız Nadir ağabey karakteri nasıl bir adamdır?

H.K: Eğer gönül hırsızlığı diye bir şey olmasaydı Nadir ağabey diye bir adam olmazdı. Biraz cins bir adam. Yaşadığımız sistem içerisinde gönül hırsızlığı değil de gönül arsızlığı geçer akçe. Eskiden beri insanı gülümsetmeye taliptik, işte Nadir ağabey de bu anlamda bir gönül hırsızlığı yapacak.

-Peki Hasan Kaçan nasıl bir adam?

H.K: Nadir ağabey tamam cins adamdır da biz de az cins adam değiliz yani... O cinslikten böyle şeyler çıkıyor. Bizim ailemizde bir enteresanlık var tabii. Rahmetli kardeşim de öyle bir adamdı.

-Rahmetli kardeşiniz Metin Kaçan’ın romanı Fındık Sekiz’e film çekecektiniz...

H.K: Metin’in yazmış olduğu yarıya yakın bir hikaye var, inşallah onun hatırasına bir sinema filmi oluşturmak istiyoruz. Fındık Sekiz, hayatlardan, tasavvufa giden bir macera çizgisindedir. Bu aslında Metin’in gönül yolculuğunun hikayesi. Son zamanlar da çok kullanılır oldu tasavvuf ama herkesin şunu bilmesi lazım ki tasavvuf umumi bir şey değildir. Çünkü hususa ait bir şeydir. Metin bu özel şeyi gönlünde yaşadı ve yürüyüşünü öyle gerçekleştirdi. İnşallah gönlünün içerisindeki sevdiğiyle buluşmuştur.

-Acınız bir yandan çok taze, diğer yandan hayat devam ediyor. Kendinizi nasıl toparlayabildiniz?

H.K: Allah insanı öyle yaratmış ki oyalıyor bir şeylerle. Dünyada öleceğini bilerek yaşayan tek varlık insan. Eğer ki oyalanacak şeyler olmasaydı dünyada, yani geçim derdi, sıkıntılar, mutluluklar, üzüntüler, çoluk çocuk, evlilik, iş, güç olmasaydı herhalde insanlar kafalarını duvarlara vurup kendilerini öldürürlerdi. Ne yapalım, iyi ile güzel olan ile oyalanalım... Kırıklı, çatlaklı da olsa hayat devam ediyor ve son belli.