19 Nisan 2024 Cuma / 11 Sevval 1445

Her taşında tarih var

‘Taşı toprağı altın’ derler İstanbul’un ama bazı taşları altından da kıymetlidir. Kiminin ismi günümüze dek gelmiş kiminin cismi bulunduğu yere isim vermiş. Nişantaşı, binek taşı, toptaşı, sadaka taşı... Etrafınıza dikkatlice bir bakın, her sokakta onlardan biriyle karşılaşabilirsiniz.

Belkıs Kamut AKTÜRK30 Kasım 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Her taşında tarih var

Nişantaşı, şehrin farklı yerlerinde bulunan taşlardan alır adını. Padişahın nişan alarak atış yaptığı taşlardır bunlar. ‘Padişahların en iyi atışı yaptıkları yer işaretlensin’ diye dikilir bu nişaneler. Sadece Teşvikiye Camii bahçesinde iki tane bulunur. III. Selim’e ait olan ve 1790 civarına tarihlenen taş önemli çünkü bu döneme dek Nişantaşı civarı yerleşim için tercih edilmiyordu. Bölge, geniş bostanları ve boş arazileri ile ordunun atış talimi yaptığı yerlerdendi. Taşın dikilmesinden sonra günümüzde Teşvikiye Camii’nin olduğu yere bir mescit yaptırılır. Bu mescidin, padişahın atış yani nişan talimine çıktığı zamanlarda namaz kılması için inşa edildiği bilinir.

Avluda bulunan diğer taş yani II. Mahmud’a ait olan taş ise 1811 tarihli. Cami bahçesindeki bu taş ile benzer tarihi taşıyan diğer bir taş ise semtin farklı bir yerinde bulunuyor. Teşvikiye ile Osmanbey, Valikonağı ile Harbiye’nin kesişme noktasında yer alan taş, trafiğin ve insan selinin arasında kaybolmuş gibidir.

II. Mahmud’la anılan başka bir nişan taşı ise Üsküdar Acıbadem’de yer alıyor. Bu taşın hikayesi de diğerlerine benzerdir. II. Mahmud, Küçük Çamlıca Kasrı’nın açılışına gelir. Açılış töreninden sonra yapılan atışlara katılan II. Mahmud, 1000 adımda yumurtayı kırar. İşte bunun anısına semte de Nişantaşı ismini veren bu taş dikilir. Granit kaide üzerine oturan, dört köşe mermer bir sütundur. Bu sütun yaklaşık beş metre uzunluğunda olur. II. Mahmud’un unvanı ‘adl’ idi ve Mahmud Adli tuğrası da sütunun tepeliğinin hemen altında yer alır.

Binek Taşı

Ata rahat binmek için kullanılan taşlardır binek taşları. Genelde iskelelerde bulunan binek taşları, saltanat kayığı ile gelen padişahın saltanat arabasına kolaylıkla binmesi için kullanılırmış. İskelelerin yanı sıra saraylarda, konaklarda, resmi dairelerin cümle kapılarının önünde de olan binek taşları, mermerden ve müstakil olarak yapılırmış. Genellikle 60-100 santim eninde yaklaşık 40 cm yüksekliğinde olan bu taşların yanına getirilirmiş atlar. Taşa çıkan binici, bir ayağını üzengiye koyarak ata binermiş.

Günümüzde Üsküdar Kara Davud Paşa Camii ve Beylerbeyi Hamid-i Evvel Camii önünde bulunan binek taşları çok özel. Üsküdar İskelesi’nde bulunan ve padişahların yanı sıra paşaların, sefere gidenlerin ve Surre Alayı’nın kullandığı bu taşlar üç basamaklı.

Sadaka Taşı

Günahlara kefaret, cehennem ateşine siperdir sadaka. Peygamberimiz’in “Üç şey iyilik hazinelerindendir. Biri de verdiği sadakayı gizlemektir” ifadeleriyle belirttiği üzere sadakanın gizliliği esastır. “Veren sağ elden sol elin dahi haberinin olmayacağı” kadar gizli olmalıdır. Bu verilen sadakanın makbuliyetini arttırır, alan kişinin mahcubiyetini azaltır. Bunun en zarif yollarından biri de sadaka taşı olur.

Göz seviyesinden uzakta, 1,5-2 metre yüksekliğindeki bu taşların üst kısmındaki oyuk, sadakanın bırakılacağı şekilde yapılırdı. Eğer sadaka taşı uzunsa yanında da basamak bulunurdu. İhtiyaç sahibi el ayak çekilinde gelir, bu sadaka taşına bırakılan paradan ihtiyacı kadar alırmış. Sadece gerçek ihtiyaç sahiplerinin aldığı bu paralar için 17’nci yüzyılda yabancı bir gezgin bu sadaka taşında paranın bir hafta kadar durduğunu ve kimsenin dokunmadığını not eder.

Osmanlı’nın hüküm sürdüğü coğrafyada görülen ve bir zamanlar İstanbul’da 160 civarında oluğu bilinen sadaka taşları merkezi yerlere konulurdu. İstanbul’da Üsküdar’da Gülfem Hatun Camii ve Doğancılar’da, Karacaahmet’te ve Kocamustafa Paşa’da bulunduğu biliniyor bu sadaka taşlarının. Günümüze ulaşanlardan biri ise Doğancılar İmrahor Camii önünde durmakta.

Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’in sadaka taşlarına dair anlatımları çok güzel. “Geçen asırda, yolu buraya düşenlerden hâl ve vakti yerinde olanlar, mermerin üstündeki çukura bir miktar para bırakırmış. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oradaki parayı alır. O günkü ihtiyacı bir kuruş mu? Yüz para mı? Onu ayırır, kalanını, kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı çukuruna kor ve meçhul sadakacıya içinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönermiş.”

Toptaşı

Üsküdar’da bir semte ismini verir bu taşlar. Üsküdar merkezde kısa aralıklarla görebileceğiniz iki taşın mucidinin Fatih Sultan Mehmet olduğu bilinir. İstanbul’un fethinde kullanılan bu toptaşları aslında granitten yapılan güllelerdir. Bu gülleler Valide-i Atik Camii’nin olduğu yerde yapıldığı için Valide-i Atik Camii’nin diğer adı da Toptaşı’dır.