Şehrin tarihi ve turistik mekanındaki en eskilerden biri olmasına, önünden her gün binlerce insan geçmesine rağmen en az bilinen eserlerden birindeyiz. Ayasofya’ya, Sultanahmet Camii’ne komşudur, üstelik şehrin en büyük sarnıcının üzerinde yapılmıştır. Mütevazı duruşuyla gelen geçeni selamlayan Yerebatan Camii’ndeyiz. Eserin banisi Fatih Sultan Mehmet’in Şatırbaşı’dır. Şatır, tören ve alaylarda padişahın, vezirin yanında yürüyen görevlilerdir; kimi kaynaklara göre ise dış ilişkilerden sorumlu kişidir. Bazı kaynaklar ise bani Mehmet Ağa’nın seyis başı olduğunu yazar. Mehmet Ağa’nın fetihten sonra inşa edilen yapısı için Yerebatan Sarnıcı’nın üstü seçilir.
Yapım yılı net olmayan eser, kimi kaynaklara göre 1465 yılında yapılmış, 1491’de Hacı İbrahim Ağa tarafından yenilenmiştir. Kimi kaynaklar ise inşa tarihini 1491 olarak gösterir. Eser, 1735 yılında Şekercizade Mehmet Bey tarafından onarılır. Yerebatan Camii; onarımlarını yapanların adlarıyla da anılır. Yapı, Üskübi, Üskübi İbrahim Ağa, Üskübiyye ve Mehmet Ağa Mescidi olarak da bilinir. Oldukça küçük bir yapı olan cami, düz çatılı, kagir duvarlı olup, tek şerefeli minareye sahip. Yerebatan Camii’nin kıble yönünde bulunan küçük haziresinde banisi Mehmed Ağa’nın yanı sıra camide emeği geçen isimler de meftundur.
Turistler de soruyor
Caminin hemen yanında olan sebil önemli. Sebil 1669 tarihli olup Dilsiz Tavşan Ağa tarafından inşa ettirilmiştir. Padişahın has adamı olarak kayda geçen Üsküplü Kıllı Dilsiz Tavşan Ağa’nın işlediği bir suç nedeniyle Midilli’ye sürülüp tekrar görevine getirildiği rivayet edilir. Yakın zamana kadar bakımsız olan ve simitçi arabasına dek pek çok malzemeyi barındıran sebil günümüzde imam odası olarak hizmet veriyor. Cemaat buraya gelip derdini anlatıyor, turistlerin sorularına burada cevap bulunuyor.
Cuma günleri 750 civarında olan cemaat sayısı diğer günler ortalama 50 kişi oluyormuş. Konumundan dolayı ziyaret eden turist sayısı da hiç az değil üstelik. Yapının avantajı olan ve kaderini etkileyen sarnıç rutubet sorunu da beraberinde getirir maalesef. Sıkıntı bununla bitmez yapıya kurulan sobadan çıkan yangınlar nedeniyle hasarlar oluşur. Bu, iyi niyetli olsa da bilinçsiz onarımlara yol açar. Ahşap tavan maalesef korunamaz.
Bizans kalıntıları var
Yapıyı gezerken imamı Mehmet Zeki Velioğlu ile karşılaştım. Zeki Hoca önemli bir isim. İcazetini ünlü hattatlar Gürkan Pehlivan ve Fuat Başer’ın yanı sıra reisül hattatin Hasan Çelebi’den almış ve yıllardır hat sanatıyla ilgileniyor. 1990 yılından beri Yerebatan Camii’nde görev yapan Zeki Hoca, yapısına son derece hakim. Sohbetimiz esnasında, cami duvarındaki bir parçanın Bizans devrinden kaldığını ve orijinal yerlerin sadece minare ve duvarlar olduğunu öğrendim. Hocanın en büyük hayali ve hedefi, eserin esaslı bir restorasyondan geçerek hakettiği değere kavuşması. Zeki Hoca, camide Sakal-ı Şerif olduğundan bahsetti ama kaydı, seceresi bulunmadığı için gerçek olup olmadığını bilmiyorum.
Yerebatan Sarnıcı’nın yer altındaki kısmı kadar yer üstünde ağırladığı eserler de önemlidir. Uzun yıllar boyunca mahalle olan muhit, günümüzde bu özelliği yitirir. Lokasyonu nedeniyle Protokol Camii de olan eser önemli bir olaya da evsahipliği yapar: Kuran-ı Kerim’in Türkçe meali ilk kez 22 Ocak 1932 tarihinde burada okunur. Suyun ritmine dahil olan, şehrin karmaşasından uzak bu güzel cami ve sebil sizleri bekliyor.
Sarnıçta balık avlanıyordu
Yerebatan Sarnıcı çok özel, çok önemli bir eser. Pek çok medeniyetin hayali olan şehir defalarca kuşatılır. İlk yapılan, kuşatılan şehrin yiyecek ve içecek kaynaklarını kesmektir. Bu duruma alışık şehrin su sorununu çözmek için bulunan yol, sarnıçlar olur. Şehrin altı sarnıçlarla donatılır. 6.yüzyılda İmparator Iustinianos, Birinci Tepe’nin meydanı olan Basilika Stoa’nın altına bir sarnıç yaptırır. Bu nedenle Bizans devrinde Bazilika Sarnıcı olarak anılan sarnıç, aynı zamanda sarayın ve Birinci Tepe’deki yapıların da su ihtiyacını karşılar. 80 bin metreküp su kapasitesiyle şehrin en büyüğü olan sarnıç, bu dönemde en parlak günlerini yaşar. Ancak Osmanlı devrinde durgun su makbul olmaz, üstelik herhangi bir kuşatma da yaşanmaz. Üstünde inşa edilen evlerden kovayla su çekildiği hatta balık avlandığı bilinen sarnıçlar zamanla unutulur gider. Yerebatan Sarnıcı 1546 yılında tekrar keşfedilir. Bu su kaynağının kullanım alanının saray bahçesi sulanması olduğu anlatılır. Yerebatan Sarnıcı’nın suyu 80’lerde tamamen boşaltılarak restore edilir. Işıklandırmasıyla ziyaretçilerini büyüleyen, 12 sırada yer alan 336 sütunuyla olağanüstü bir izlenim oluşturan sarnıç, Medusa başı kaidesiyle eşsiz bir eserdir.