Eski İstanbul’un seyyar satıcıları arasında gayr-ı müslim unsur çok etkin bir rol oynamaktaydı. Midye dolması ve söğüş satan Ermenilerle, limon ve deniz mahsulleri satan Museviler bunların en başında geliyordu. Rum vatandaşlar bilhassa da Karamanlı Rumlar ise mahalle köşelerinde bakkaliye işleriyle ilgilenirdi.
Bunların dışında bir de çeşitli iş kollarıyla meşgul olan İranlılar vardı. Özellikle İranlı mezatmalcıları İstanbul’un birçok yerinde görmek mümkündü. İki kişi dolaşan mezatmalcılar; sedyeleri üzerinde, günümüzde ‘bir milyoncular’ şeklinde tabir edilen dükkanlarda görebileceğimiz birbirinden alakasız çeşitli malları satıyordu. Birinin bağırarak müşteri çekmeye çalıştığı diğerinin de mallarla ilgilendiği bu mezatmalcılarda, tuvalet eşyasından boyalı lavantalara, oyuncaktan dikiş malzemelerine kadar her türlü ürün bulunmaktaydı.
O yıllarda sadece İranlılara mahsus bu pazarlama yöntemiyle satılan malların herbirinin fiyatı bir kuruştu. Mahmutpaşa semtinin hemen hemen her bölgesinde görülen mezatmalcıların bir özelliği de hiç durmadan bağırmalarıydı. Diğer yerleşik esnafı da canından bezdiren bu ‘bir kuruşçular’ yaptıkları gürültüden dolayı bazen kavgaların yaşanmasına neden oluyordu. Buldukları yeni satış stratejisiyle iyi para kazanan gurbetçiler bir süre sonra İstanbul’un daha kalabalık bölgelerinde de görünmeye başladı. Tabii bu kazancın farkına varan Türk seyyar satıcılar da aynı yöntemle piyasaya girmekte gecikmedi. Bunun dışında İstanbul’da, neredeyse her caddeye tütün, tönbeki ve gazete satan dükkanlar da açan İranlılar, gurbet psikolojisi olsa gerek ayrı bir eve çıkmaya lüzum görmediklerinden dükkanlarında yaşamayı tercih ediyordu.
NAKLİYATÇILIK DA YAPIYORLARDI
Nakliyatçılıkla ilgilenen İranlıların sayısı da bir hayli fazlaydı. Merkeplerle uzun kafileler halinde inşaatlara tuğla, kireç ve harç taşıyan bu insanlar İstanbul’da bir dönem ciddi paralar kazandı. Çok önceden gelip zamanla hali vaktini düzeltmiş olan İranlı tüccarların kağıt, kalem ve defter piyasasında adlarını duyurduğu bir dönem de olmuştu.
Dükkan sahibi, nakliyatçı ya da mezatmalcı olsun tüm İranlı vatandaşlar İstanbul’da milli kıyafetleriyle dolaşıyordu. Başlarında fes biçiminde ama daha çok kalpağı andıran siyah serpuşları, üstlerinde yukarısı dar, belden aşağısı kırmalı geniş siyah elbiseleri ve aynı renkte şalvarları, bellerinde ise şal kuşaklarıyla otantik bir şekilde arz-ı endam etmekteydiler.
ÇOCUKLARI İÇİN OKUL AÇILMIŞTI
Uzunca bir süre sonra şehirde sayıları gittikçe artan İranlılar kendi hükümetlerinin de desteğiyle çocukları için ‘Debistan-ı İraniyan’ adı altında bir okul açmayı başarabilmiş, Osmanlı bürokrasisinin anlayışı sayesinde eğitim hizmetinden de mahrum kalmamışlardı. Ancak yıllar geçtikçe büyük şehirlerin ticaretine bir zamanlar çok fakirlik çeken Museviler damgasını vurdu. İranlı nüfus ise giderek azaldı, kalanların çoğu da burada evlenerek bir daha kendi memleketine geri dönmedi.