MESLEĞİNİN SİMGESİ HOKKASINI ALEM YERİNE TAŞIDI
Osmanlı’da başdefterdarlık (günümüzde Maliye Bakanı) vazifesini yürüten hattat Nazlı Mahmud Efendi, Kanuni devri Osmanlı Maliyesi’nde söz sahibidir. Rivayete göre para verme konusundaki titizliği nedeniyle ‘nazlı’ sıfatını alır.
Haliç’in İstanbul surları dışında kalan kıyısında, Eyüp yolu kenarındaki Defterdar Nazlı Mahmut Efendi Camii ise aleminden başlayarak türbe kemerlerinden çeşmesine, son cemaat yeri mihrabına, pek çok özel mimari uygulamayı barındıran bir yapı. Mimar Sinan tarafından 1540’lı yıllarda inşa edildi. Mimar Sinan’ın tezkerelerinde adı geçen yapının minaresinin alemi alıştığımız alemlere benzemez. Kubbe üzerinde üç hilal değildir bizi bekleyen. Defterdar Nazlı Mahmud Efendi’nin mesleğinin simgesi bronz mürekkep hokkası ve kalemi selamlar bizi. ‘Mürekkep hokkası içinde alem’ şeklinde uygulama, hem defterdarlık mesleğini hem de Defterdar Mahmud Efendi’yi günümüze taşır. Bu şekilde benzeri olmayan yapıya, tarikatın simgesi olan ‘sikke’yi çatısında taşıyan Bahariye Mevlevihanesi gibi tarikat yapılarındaki bir uygulama eşlik ediyor.
1766 DEPREMİNDE KALEM DÜŞTÜ
Prof. Dr. Uğur Derman, Ömrümün Bereketi adlı eserinde alemin öyküsünden bahseder. Alemin 90 dereceyle açılı ikiz şeklinde yaptırılıp hilallerin birleştiği yere madeni bir hokka, içine de madeni bir kalem koydurulduğunu anlatan Derman, 1766 İstanbul zelzelesinde kalemin yerinden düştüğünü belirtir. Tuhfe kayıtlarına göre tamiratta yerine konan alemin tekrar ne zaman düştüğü belirsiz. Uğur Derman hoca 1972 yılında çektiği resimde yerinde duran hokkanın 80’lerde kaybolduğunu belirtiyor. Sadece İstanbul’un değil, İslam aleminin hiçbir yerinde karşılaşılmayan ‘hokka-kalem nüktesi’ 2007 yılındaki tamirat esnasında yenilenir.
‘Alem’iyle bilinen tek örnek olan yapı, mütevazılığıyla dikkat çekiyor. Sinan’ın anıtsal olmayan, ufak yapılarından. Yanında türbesi var. Nazlı Mahmut Efendi’nin gömülü olduğu türbe dört sütun, dört kemer bir kubbeden oluşan çardak şeklinde. Bizans mimarisindeki kiberion denen, baldaken türbe, çardak türbe denen bir yapı grubuna dahil. Dişli kemer, köken olarak Haçlı Seferleri ile batıdan gelme gotik bir kemer türü. Yıldızlı kemer olarak da bilinen bu kemer, İstanbul’da birkaç yapı dışında bulunmaz.
MİHRAP YAPILMAMIŞ, TÜRBENİN KİTABESİ KIRIK
Mihrap yönünde yer alan türbenin kitabesi kırık. Caminin kemerli giriş kapısındaki kitabe ise 1541 tarihli. İlk yapıldığında kubbeli olan cami, 1766 depreminde çökünce ahşap tavanlı olarak yeniden inşa edilir. Son cemaat yerinin sağında mihrap pencere bulunuyor. Hocam Prof. Dr. Baha Tanman’a göre bu ilginç bir detay. Son cemaat yeri sınırlı olduğu için buraya mihrap yapılmamış. Onun yerine pencere üzerine mukarnas dizisi koyularak hem pencere hem mihrap işlevi gören mihrap pencere yapılmış. En eski örneği, Edirne 3 Şerefeli Camii’de, (Sonra Sinan, bunu Edirne Selimiye’de uygulayacak).
Yol yükseltildiği için çukurda kalan avlu kapısının sağında toprağa gömülü olan ve kitabesine göre 950 yılına (1543-1544) tarihlenen çeşme önemli. İstanbul’un en eski kitabeli çeşmelerinden oluşuyla son derece kıymetli. Klasik üsluplu çeşme, sivri kemerli ve kesme taştan. Semte adını veren yapı, Defterdar Caddesi ve Çömlekçiler Arkası Sokak arasında. Bu semt, seramik üretimi açısından da çok önemli. İstanbul’da gündelik kullanım için üretilen seramiklerin yapım yeri. Yapılan yüzey araştırmasında bazı evlerin bahçelerinde seramik fırınlarının izlerine rastlanır. Çömlekçiler, çömlekçiler arkası sokağı gibi isimleri var sokakların...
Silahi Mehmet Bey Camii / Mescidi minaresine iyi bakın
Eyüp sınırları içinde ufak bir mescid. Zal Mahmud Paşa Külliyesi’nin tam karşısında. Büyük bir külliyenin yakınında ne gerek var, sorusunu getirebilir akıllara....
Zal Mahmud Paşa Külliyesi’nden eski, mahalle mescidi olarak daha evvel yapılmış. Minaresi özel bir yapı. İstanbul’da az sayıda örneği olan olağanüstü bir minare! Mimar Sinan’ın kendi vakfı olan yapıda ve Semiz Ali Paşa Mescidi’nde de görülen değişik formlu minarenin alışılmış şekilde şerefesi yok. Minarenin şerefesi var ama şerefe o kitlenin içinde tasarlandığı için balkon gibi dışarı taşmıyor. Merdivenin bittiği yere küçük bir platform ve pencereler yapılarak adeta baca gibi tasarlanmış. Altıgen biçimli, uzun konİk külahlı minare, taş ve tuğla malzemeden yapılmış. Son dönemde onarılan caminin içi ise oldukça sade. Farklı özelliği bulunmayan cami, ahşap tavanlı dört kagir duvardan oluşmakta.