25 Nisan 2024 Perşembe / 17 Sevval 1445

Körler ülkesinde gözler açıldı

Tarihi milattan önceki yıllara dayanan ve adını Osmanlı döneminde şehrin un ihtiyacını karşılamak için yapılan değirmenlerden alan Kadıköy’deki Yeldeğirmeni’nin çehresi değişiyor. Tarihte ‘körler ülkesi’ olarak anılan semtteki eski binalar restore ediliyor, galeri ve atölyeler açılıyor. Yerinde araştırdık.

Aslı Gür3 Ağustos 2014 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Körler ülkesinde gözler açıldı

Kadıköy’ün Haydarpaşa Garı’na bakan bölgesinde daracık, sessiz ve sakin sokakların uzandığı; İtalyan, Alman mimarların neredeyse 150 yıl önce inşa ettiği tarihi apartmanların bulunduğu bir semt Yeldeğirmeni. Tarihi, millattan önce kurulan Kadıköy’ün ilk yerleşim yeri Khalkedon’un varolduğu yıllara kadar uzanıyor. Osmanlı Dönemi’nde ise şehrin un ihtiyacını karşılamak için bu bölgeye yel değirmenleri yapılıyor ve o günden beri adı ‘Yeldeğirmeni’ olarak anılıyor. 1900’lü yılların başında Haydarpaşa Garı ve demiryollarının yapımında görevli yabancı mimar ve mühendislerin buraya yerleşmesiyle popülerleşen semt, yıllar geçtikçe kaderine terk edilmişti. Ta ki bir süre önce yeniden keşfedilene kadar...

Son yıllarda Yeldeğirmeni’nde mahallenin hiç de alışık olmadığı türden bir hareketlilik yaşanıyor. Kadıköy Belediyesi, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) ve sanatçıların desteğiyle yenilenen semte ressam ve heykeltıraşlar akın ediyor. Hatta bu bölgede açılan galerilerin sayısı 80’i buluyor. Yeldeğirmeni’nde yaşanan hareketliliği, o bölgede neler olup bittiğini, semtin tarihini ve yenilenen yüzünü tarihçi-yazar Saro Dadyan ve mahalleliyle konuştuk. 

18’İNCİ YÜZYILA KADAR ASKERLER YAŞADI

Yeldeğirmeni’ndeki turumuza Saro Dadyan ile bölgenin tarihini konuşarak başlıyoruz. Kadıköy’ün tarihinin İstanbul’un kuruluşundan da önceki zamanlara dayandığını söyleyen Dadyan, Yeldeğirmeni’nin o tarihten günümüze uzandığını anlatıyor: “Kadıköy’ün tarihi milattan önceki yıllara dayanıyor. Hatta Doğu Roma İmparatorluğu kurulduğunda bu bölgeye Khalkedon, yani Körler Ülkesi adını veriliyor. Çünkü karşısında o kadar güzel bir bölge var ki buraya gelip yerleşmeleri için kör olmaları lazım diye düşünmüşler. Osmanlı döneminde ise burada daha çok Haydarpaşa’daki piyadelerin talimgahları bulunuyor. Dolayısıyla 18’inci yüzyıla kadar çoğunlukla askerlerin yaşadığı bir bölge...”

1960’TAN SONRA SEMTİN YAPISI DEĞİŞMİŞ

18’inci yüzyıldan sonra Yeldeğirmeni adeta bir sayfiye yerine dönüşmüş, gayrimüslim nüfusun bu bölgeye göç etmesiyle yazlık olarak kullanılan bir semt haline gelmiş. Saro Dadyan, bu bölgenin tam anlamıyla gelişmeye başlamasının 1880’lerde gerçekleştiğini söylüyor: “O dönemde demiryolu projeleri var. Sultan II. Abdülhamid demiryolu yapım imtiyazını Almanlara vermiş. Alman mühendisler, İtalyan mimarlar İstanbul’a geldiklerinde Haydarpaşa’ya yakınlığından dolayı Yeldeğirmeni’ne yerleşmiş. Dolayısıyla burada İtalyanların inşa ettiği apartmanlar, çocukları için yaptırdıkları okullar var. Öğretmenlerini bile Almanya’dan getirtmişler. 1885’te ise Musevilerin yoğun yaşadığı Kuzguncuk’ta büyük bir yangın çıkmış ve orada yaşayanlar Yeldeğirmeni’ne yerleşmiş. O dönemde yapılan bir sinagog da var. Bu sinagog Sultan Abdülhamid’in fermanı ve maddi yardımlarıyla yapılmış. İçinde Sultan Abdülhamid’in Musevi kuyumcusunun hediye ettiği 10 bin altın değerinde bir avize olduğu söyleniyor. Ancak yıllar sonra 1922’de Yeldeğirmeni’nde büyük bir yangın çıkmış ve harabeye dönmüş. O tarihten sonra insanlar burayı yavaş yavaş terk etmeye başlamış. Boşalan yerlere de 60-70’lerde Anadolu’dan göç edenler yerleşmiş. Semtin yapısı da tamamen değişmiş, popülaritesi düşmüş.”

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN EN İYİ ÖRNEĞİ

Peki 60’lı yıllarda adeta kaderine terk edilen semt ne oldu da yeniden renklendi? Yeldeğirmeni’nde ilk değişim 2010 yılında Kadıköy Belediyesi’nin bu bölgeye el atmasıyla başladı. Tasarım Atölyesi Kadiköy’ü (TAK) kuran ve finanse eden belediye, semtte hareketliliğin ilk kıvılcımını atanlardan. TAK, Kadıköy’ün en eski sineması olan tarihi Özen Sineması’nın yenilemesiyle kurulmuş. Burada amaç Kadıköy Belediyesi, ÇEKÜL ve Kentsel Strateji işbirliğiyle, Kadıköy’ün yaşam kalitesini yükseltmek ve tasarım yoluyla güzelleşmesini sağlamak. Sanatçıları, tasarımcıları, semt sakinlerini ve proje üretenleri bir araya getirerek Yeldeğirmeni’ni yenilemeye başladıklarını belirten TAK’ta görevli sanat tasarımcısı Zozan Kotan şimdiye kadar yaptıklarını şöyle anlatıyor: “İnsanların özgürce fikir üreteceği ve ürünlerini kamuoyuyla paylaşabilecekleri atölyede, belgesel film gösterimleri düzenlenliyor; paneller, çalıştaylar yapılıyor. Burası kentsel dönüşümün en iyi uygulanabildiği yer. Çünkü halkla el ele bir dönüşüm yapılıyor. Yenileme projelerini halk çok benimsiyor. Neredeyse her gün bir sanat atölyesi açılıyor, halk da bunu yadırgamıyor.”

Fırınları meşhur

Sultan I. Abdülhamid 1700’lü yılların sonlarında bu bölgeye dört adet yel değirmeni yaptırıyor. Bu yeldeğirmenlerinin amacı halkın ve askerlerin un ve ekmek ihtiyacını karşılamak. Dolayısıyla o tarihten beri şehrin en iyi simitçileri ve fırıncıları bu bölgede yoğunlaşmış. 1970’te kurulan Tarihi Taş Fırın Simitçisi semtteki en eski fırın. Sadece simit üretilen bu fırının sahibi Burhan Morkoç, Yeldeğirmeni’ndeki hareketliliğin kendilerine de yansıdığını anlatıyor: “Son birkaç yıldır semt kalabalıklaşmaya, gençler gelmeye başladı. Günde yaklaşık 700 simit satıyoruz. Yeldeğirmeni’ndeki hareketlilik bize de yansıyor. Daha çok satış yapıyoruz.”

Tarihi okul kapanma tehlikesi yaşıyor

Yeldeğirmeni’ndeki Osmangazi İlkokulu da tarihi yapılardan. Saro Dadyan 1880’lerde inşa edilen bu okulun kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirtiyor: “Okulu Almanlar, çocukları için yaptırmış. 1918’den sonra Almanlar Türkiye’den gidince Osmanlı-İngiliz Mektebi olmuş. 1935’te yabancı okullar kapatılınca bir Türk okuluna dönüştürülmüş. Şimdi kapanma tehlikesiyle karşı karşıya çünkü öğrenci sayısı yeterli değil.”

Yeldeğirmeni’ndeki bir başka okul ise Kemal Atatürk Anadolu Lisesi. Dadyan, buranın eskiden bir manastır olduğunu söylüyor: “Eskiden Azize Euphemia Rahibe Manastırı’ydı. Azize Euphemia tarihte Kadıköy’ün koruyucu azizesi olarak geçiyor. Üçüncü yüzyılda Kadıköy’de yaşayıp Hıristiyanlığı kabul etmiş, bu nedenle tutuklanıp işkenceye maruz kalmış, çok acı bir şekilde öldürülmüş. O nedenle ‘Koruyucu Azize’ olarak kabul edilmiş. Burası 1895’te rahibeler tarafından kurulmuş. Yanında da bir kilise var. Restore edildi ve şimdi sanat merkezi oldu.”

Dünyaca ünlü sanatçılar burada

Semtin yenilenmesinde ÇEKÜL’ün de katkısı büyük. Kadıköy Belediyesi ve ÇEKÜL işbirliğiyle 2012’den beri gerçekleştirilen Mural-İst Yeldeğirmeni Sokak Sanatı Festivali ile uluslararası graffiti sanatçıları bu semte davet edildi. Her sanatçı dış cephesi eski olan 15 eski binayı boydan boya graffitilerle süslendi. Üstelik resim, heykel gibi sanatlarla ilgilenenler de semte akın etmeye başladı. Galeriler, oteller, sanat atölyeleri hızla çoğalmaya başlayınca semtte kiralar da arttı. Son bir yıldır Yeldeğirmeni’nde bin 500 TL’den daha az fiyata kiralık bir ev bulmak çok zor! Yeldeğirmeni’nde bir süpermarkete rastlamak da zor. Yufkacılar, simitçiler, kahveler, bakkallar hala varlığını sürdürüyor.

Ayrılık Çeşmesi’nden Hacca yolculuk

Yeldeğirmeni’nde öyle bir yer var ki yıllarca Kadıköy’de yaşayanların pek çoğu Marmaray’ın açılmasıyla adını duydu. Hatta “Kırk yıllık Kadıköylüyüm Ayrılık Çeşmesi’ni ilk kez duyuyorum” bile diyenler oldu! Saro Dadyan Ayrılık Çeşmesi’nin hikayesini şöyle anlatıyor: “Osmanlı’da Hacca gidecek olanlar İstanbul’un belli bölgelerinde toplanıp Ayrılık Çeşmesi’nin oraya geliyor. Burası şehirden çıkış noktası oluyor. Hac yolcuları için yapılan çeşmenin adı bu yüzden Ayrılık Çeşmesi.”

100 yıllık binaya pimapen takıldı

Aslında İstanbul tarihindeki ilk apartmanlar Yeldeğirmeni’nde inşa edilmiş. Sünget Apartmanı ve İtalyan Apartmanı da onlar arasında. Saro Dadyan, İtalyan Apartmanı’nın tarihinin 1900’lerin başlarına dayandığını anlatıyor: “İtalyan Apartmanı semtin en önemli yapılarından biri. İstanbul’un ilk apartmanlarından ama çok bakımsız. Haydarpaşa Garı’nın yapımında görevli Alman mühendis ve İtalyan taş işçilerinin konaklaması için yapılmış. Aynı şekilde Sünget Apartmanı da öyle. Almanların yaptığı bu apartman Alman mühendis ve mimarların kaldığı bir lojmanmış. Tren garına en yakın bölge burası olduğu için kendileri için apartman yaptırmışlar. Ama maalesef bunun gibi tarihi binalarda sonraki yıllarda yaşayanlar değerinin farkına varmamış. Örneğin 100 yıllık bir binaya pimapen taktıranlar var! Binaların doğal yapısı bozuluyor.”