27 Nisan 2024 Cumartesi / 19 Sevval 1445

Koşa koşa Kapadokya

Balondan, otomobilden, otobüsten inin. Kapadokya’yı bir de koşarak keşfedin. Tek yapmanız gereken 30, 60 veya 110 km’lik parkurlardan birini tercih etmek. Koşarken Peri Bacaları’nın altını üstüne getiriyor, kayalardan atlıyor, derelerden geçiyorsunuz. Bu arada sabrınızı ve gücünüzü test ediyorsunuz.

İnci Döndaş1 Kasım 2015 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Koşa koşa Kapadokya

Peri Bacaları’nın yüzyıllardır yaşadığı Kapadokya’yı otomobille gezdiniz, bu eşsiz güzelliğin karşısında fotoğraf çektirdiniz, balona binerek kuşbakışı izlediniz... Peki bu güzel coğrafyayı daha detaylı keşfetmek için koşmaya var mısınız? Yanıtınız olumluysa önümüzdeki yıl için şimdiden hazırlık yapmaya başlayabilirsiniz. Siz hazırlığınızı yapın çünkü nereden koşacağınızı, kaç km gideceğinizi, nerede mola vereceğinizi, neleri göreceğinizi Argeus Travel & Events’in organize ettiği yarış belirliyor. Geçen hafta sonu ikincisi yapılan The North Face® Kapadokya Ultra Trail yarışına 44 ülkeden katılan yüzlerce amatör ve profesyonel atlet bölgenin eşsiz coğrafyasını gece-gündüz koşarak kat etti. Söylemekte fayda var; 42 km maraton mesafesinden daha uzun arazi koşularına ‘ultra trail’ deniyor. 110, 60 ve 30 km olmak üzere üç farklı parkurda düzenlenen yarış, Kapadokya’yı gezmek için iyi bir fırsat. Kaybolmaktan sakın korkmayın, tek başınıza kalsanız bile işaretler sayesinde yolunuzu bulamamanız mümkün değil!

Sabır testi için bire bir

30 km diye açıklanan ama totalde 36 km olan parkurda koşan biri olarak kendi adıma sabrımı test ettiğimi, limitlerimi zorlarken doğayla nasıl mücadele edeceğimi kısmen öğrendiğimi söyleyebilirim. Parkur zordu, yokuşu boldu, üstüne bir de yağmur yağınca ayağınızın altındaki zemin kayganlaşmıştı. Koşuya başlamadan yarım saat önce hava sürpriz yaptı, gökyüzünün musluğu açılmışçasına yağmur başladı. Türkiye’nin her yerinde rastladığınız altyapı sorunu kendini gösterdi, suların sel gibi akıp da gidecek yer bulamadığı Ürgüp’ün merkezinde başladık koşmaya. Kısa bir süre sonra araziye çıktığımızda toprak suyu emdiği için rahat koştuğumuzu söylemem lazım. Mis gibi de toprak kokuyordu. İstikamet Ortahisar’dan geçerken İbrahimpaşa’ya ulaşmaktı ilk etapta. Masal gibi bir yer Ortahisar. Yokuş yukarı tırmanırken etrafa bakınca yağmur sayesinde rengi sarıdan daha koyu görünen doğa daha büyüleyici. İbrahimpaşa’yı geçince Peri Bacaları ile uzun dakikalar sürecek koşu mesaimiz de başladı. Önce Peri Bacalarının aralarında incecik patikadan koşarak geçtik, aralarda elma ve ayva ağaçlarını gördük. Sarı coğrafyaya renk katmıştı sarı sarı, kırmızı kırmızı... Elma yiyen de oldu, ayva toplayan da. Bu arada yağmur dinmiş, güneş yüzünü göstermişti. Ağaçların yaprakları salına salına yere düşüyordu.

Sırada Peri Bacaları’nın altından geçmek vardı. Önden gidenlerin arkadan gelenleri “Başınızı eğin, dikkat edin” uyarısıyla kat ettik o bölümleri. Sıra, koca koca iki Peri Bacası’nın arasındaki ancak tek kişinin geçebileceği parkura geldi... Yarışın hem zor hem de zevkli yerlerinden biri burasıydı. İncecik tahta merdivenlerden tek tek geçerek belki de turist olarak geldiğinizde girmeye cesaret edemeyeceğiniz yerleri zevkle ziyaret etmiş bulunduk. Bu noktada herkes birbirine yardım etti. Şunu söylemekte fayda var: Bu öyle bir yarış ki genç-yaşlı, kadın-erkek kim olursa olsun birbirine hep destekti. Yerde yatan koca ağaçların üzerinden atlarken elinden tutan mı dersiniz, küçük uçurumdan iple inerken destek olan mı? Düşeni elbirliğiyle ayağa kaldırıp “İyi hissedene kadar yanında kalabilirim” diye teklif eden de vardı. Parkur yormuştu ama ‘insanlık’ ayaktaydı.

Finish’i gördüm

İbrahimpaşa’dan Göreme’ye gelirken Peri Bacaları iyice açığa çıktı, tüm ihtişamıyla karşımıza dikildi. Göreme’de yerli-yabancı turistler manzarayı arkalarına alarak fotoğraf çektirirken, Peri Bacaları’nın ‘kısmen’ üzerinde devam eden parkurdan oturarak inişimi unutamayacağım. İnsanlar birbirlerine “Bir de beni şöyle çek” derken orada durup bir fotoğraf çektirecek ne halim ne vaktim olmadığı için onlara imrenmedim desem bana inanmayın! Odaklanmam gereken şey, o kayalardan bir yerimi incitmeden inebilmekti. Başarıp patikaya çıktım. Güneş tepedeydi. Ürgüp’e yani bitirmeye az kalmıştı. Bu yarışta önemli olan finish’i görmekti demek doğru olur. Çünkü asıl yarışı kendi içinizde yaşıyorsunuz, zaman zaman iyice sıklaşan “Burada ne işin var!” iç sesinizi susturup koşmaya devam etmek bile bir mesele! Bu noktada Alman Matthias Krah’a ayrı bir parantez açmak lazım. Katılımcıların limitlerini zorladığı ultra maratonun 22 saat zaman limiti olan 110 km’lik parkurunu 11 saat 39 dakikada tamamlayarak birinci oldu.

Kapadokya’ya her yıl çok turist geliyor ancak The North Face® Kapadokya Ultra Trail’de koşanlar için orada yaşayanların biraz tezahüratta bulunması, onları alkışlaması pek çok yarışçıyı daha motive edecektir. Eminim önümüzdeki yıllar tezahürat sesi cılız çıkmayacak.

Bu yazıyı okuyup da “Neden kendinize işkence ettiniz?” diyenlere bir çift sözümüz var: “Koşmadan ne hissedildiğini bilemezsin!”

Medeniyetin bağrına boru döşemişler

Ürgüp’ün 4 km uzağındaki Mustafapaşa eski adıyla Sinasos şahane bir yer. Rum evleri, konakları, kiliseleri, dokusu muhteşem. Ama kaya evlerin arasından geçirilen ve açıkta duran pimaş borular tarihin bağrına saplanan kılıç gibi... Güzelliği öldürmemiş, daha kötüsü olmuş, tarih can çekişiyor!

Temenni Tepesi’nde kumda Türk kahvesi

Kapadokya’yı koşarak dolaştıktan sonra biraz detaya inmek isterseniz ilk durağınız Ürgüp olsun. Milyonları ekrana kilitleyen Asmalı Konak  dizisinin çekildiği konağı ziyaret ederek turunuza başlayabilirsiniz. Konağın bulunduğu muhit, Ürgüp’ün sokak sokak görülmesi gereken yerlerinden. Konakta görülecek pek bir şey olmasa da yıllardır izlediğiniz dizinin hiç mi hatırı yok? Oradan Temenni Tepesi’ne çıkıp ilçeye tepeden görüp orada kumda pişirilen Türk kahvesini yudumlayabilirsiniz. Göreme Açıkhava Müzesi’ne gitmezseniz Kapadokya’yı gezdiğinizi söylemeyin. Koşarak geçtiğiniz yerlere bir kare hatıra fotoğrafı çektirmek için de uğrayabilirsiniz. Kalacak yer çok... İsterseniz klasik otellerde kalabilirsiniz, dilerseniz bin yıllık mağaraların içindeki butik otelleri tercih edebilirsiniz.

110 km’lik parkurun şampiyon kadını

The North Face® Kapadokya Ultra Trail’ın 110 km’deki parkurunda kadınlar birincisi İtalyan Francesca Canepa oldu. Parkuru 12 saat 48 dakikada tamamlayarak genelde ise dördüncü sırada yer aldı. Canepa, aslında üniversitede psikoloji okumuş ama mesleğini hiç yapmamış. Kendisini ‘atlet’ olarak tanımlayan Canepa, kış mevsiminde zaman zaman snowboard eğitmenliği yaptığını söylüyor. Zaten geçmişte kendisinin profesyonel olarak snowboard ile uğraştığını anlatıyor. Bir diğer işi ise İngilizce-İtalyanca çevirmenlik. Çalışmanın kendisi için çok önemli olduğunu belirten Canepa “Çünkü İtalya’da yaptığım spor için sponsor bulmam çok zor” diyor. Canepa, Kapadokya’daki zaferiyle ilgili sorularımızı yanıtladı...

- Koşmaya ne zaman ve nasıl başladınız?

İlk yarışım 2010 yılının mayıs ayındaydı ve koşmaya o yarıştan bir hafta önce başladım! Snowboard’u 10 yıl önce bırakmıştım, hayatımda yapabileceğim yeni bir şey arıyordum. Yarışa katıldım ve ‘kolay’ olduğunu gördüm. Bir hafta sonra Cenevre Maratonu’ndaydım, 42 km koşmanın nasıl bir şey olduğunu görmek istedim. Çok büyük bir deneyimdi ve koşmaya devam etmeye karar verdim. Fakat 2010’da 50 km’lik mesafeden daha uzununu koşmadım.

- En uzun koşunuzu hangisiydi?

İtalya’da doğduğum yer Aosta’da düzenlenen Tor des Geants’dı. 330 km uzunluğunda parkurda koşuluyor. 2012 ve 2013 yıllarında peş peşe kazandım. (İlkini 85, ikincisini 88 saatte tamamladı.)

- Kapadokya Ultra Trail yarışını nasıl keşfettiniz?

Eiger Ultra Trail’da kürsüye çıktıktan sonra davet edildim. Büyülü Kapadokya’nın fotoğraflarını görünce daveti hemen kabul ettim. Doğru bir karar verdiğimi biliyordum.

- Nasıl geçti?

Başlangıçta benim için biraz zordu. Çünkü yarış takvimimden dolayı yorgundum. Bir ay içinde 400 km koşmuştum ve önümde 110 km’lik bir parkur dava vardı. 25’inci km’den sonra kendimi daha iyi hissettim ve bu güzel doğada koşmanın keyfine vardım. Yarış boyunca hiçbir problem yaşamadım. 60’ıncı km’den sonra işler ‘teknik’ gerektirmeye başladı ama hala çok mutlu ve iyiydim. Son 10 km biraz zordu çünkü cadde nehire dönüş-müştü, üşümüş ve yorulmuştum. Fakat şunu söylemeliyim ki yarışın her dakikasından büyük keyif aldım. Bu manzara kadar güzelini hayatım boyunca görmemiştim.

- Peki yarışla ilgili unutamayacağınız an hangisiydi?

O kadar sıcak karşılandım ki... Kapadokya’da bulunduğum her dakika kendimi evimdeymişim gibi hissettim. Bu paha biçilemez.

- Peki bu sonucu bekliyor muydunuz?

Hep en iyisi yapmak ve kazanabilmek için start alırım. Güzel bir yarış olacağını tahmin ediyordum fakat hiçbir zaman her şeyin yolunda gideceğini bilemezsiniz. Böyle güzel bir yarış geçirdiğim için herkese teşekkürler.