27 Temmuz 2024 Cumartesi / 21 Muharrem 1446

Köşk olmadan meşk olmaz

Emirgan’daki 150 yıllık Mirgün Köşkü’nden en eski sanat müziği şarkıları yükseliyor. Restore edilip İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak hizmet vermeye başlayan tarihi köşk, çok yakında bu derin kültürü keşfetmek isteyenlere de açılacak. Maçka’daki İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ise bir diğer önemli adres...

Fatma Karaman/[email protected]17 Mart 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Köşk olmadan meşk olmaz

Emirgan’da Boğaz’a nazır gök mavisi ahşap bir köşk... Dantel gibi işlenmiş merdivenleri, balkon korkulukları, gökyüzüne açılan pencereleriyle Tanzimat dönemi mimarisinin nadide örneklerinden biri; 150 yıllık Mirgün Köşkü...  İstanbul Üniversitesi bünyesindeki bu tarihi köşk, İstanbul İl Özel İdaresi’nin katkılarıyla restore edildi, şimdi de İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi (OMAR) olarak hizmet veriyor. Yıllar sonra ilk kez Osmanlı dönem müziği eğitimi verilecek, Mirgün Köşkü’nde... Merkezin başında usta müzisyen Gönül Paçacı bulunuyor. Bölümde Münip Utandı, Fikret Karakaya ve Leonidas Asteris gibi alanında usta isimler ders verecek...

YANLIŞTAN DÖNÜLDÜ

1926 yılında ‘Türk müziği alaturka eğitimin yasaklanması’ nedeniyle İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda eğitim sistemi tamamen Batı müziğine göre şekillendirilmişti. Yasaklar 1975 yılında tamamen kaldırılsa da bugüne kadar Türk müziği hakkında detaylı bir çalışma yapılmadı. Merkezin başındaki usta müzisyen Gönül Paçacı, 86 yıl sonra ilk kez Türk müziği eğitimini akademik alanda vermenin baba ocağına dönüş olduğunu söylüyor: “1917’de şark ve garb müziği eğitimi vermek üzere kurulan Darülelhan’ın (Nağmeler Evi) Türk müziği hocaları arasında Tanburi Cemil Bey, Zekaizade Ahmet Irsoy, Ali Rıfat Çağatay gibi devrin büyük icracıları bulunuyor. İlk yıl kadın ve erkek öğrenciler iki ayrı şubede eğitim görüyor. 1918’de İstanbul’un işgali sebebiyle erkek bölümü kapatılıyor. Sadece Türk müziği eğitimi alan kadınlar ve sekiz hoca kalıyor okulda. 1923’te bir talimatnameyle Batı müziği tekrar programa dahil ediliyor. Eğitim devam ederken bir yandan da o güne kadar meşk usulüyle aktarılan eserler notaya alınıyor, notası tespit edilenler plaklara okunuyor. Bu heyecan ve gayret uzun sürmüyor ne yazık ki. 1926’da okul bir kez daha kapatılıyor. 1927’de açılıyor fakat artık programında Türk musikisi eğitimi yok! Sadece Batı müziği çalışmaları devam ediyor. 13 sene yasaklı kalıyor geleneksel müzik. Ne öğrenci yetişiyor ne eser seslendiriliyor.

Darülelhan kapatıldıktan 60 sene sonra 1985’te İstanbul Üniversitesi’ne bağlandı ancak sertifika programından öteye gidemedi. Şimdi ise bir bölüm olarak eğitim veriliyor burada. Geç olsa da bir yanlıştan dönüldü.”

GÜN GÖRMEMİŞ ESERLER

Paçacı, yasaklar nedeniyle yıllarca öğrenci yetiştiremediklerini ve akademik kariyer yapamadıklarını, bu yüzden 2011’de emekli olmaya karar verdiğini anlatıyor. Darülelhan geleneğinin göz göre göre çöktüğünü söyleyen Paçacı, 20’lerden itibaren kayda alınmış plakların, ses kayıtlarının gün yüzüne çıkacağını da müjdeliyor: “Daha sonra İstanbul Üniversitesi Rektör Danışmanı Doç. Dr. Faik Çelik, Mirgün Köşkü’nden bahsetti ve burada OMAR olarak çalışabileceğimizi söyledi. Artık eğitim ve icra faaliyetlerini birlikte yürütüyoruz. İlk iş ‘yer işgal ediyor’ gerekçesiyle Nadir Eserler Kütüphanesi’ne gönderilen el yazısı notalar, belge ve plakların yani konservatuardan geriye kalanların dökümü yapılacak. Müzik çevrelerinin bir efsane gibi bahsettiği çok kıymetli eserler var o arşivde. Şimdiye kadar neşri mümkün olmamış çok sayıda belge ve 1920’lerden itibaren kayda alınmış plaklar, ses kayıtları hepsi gün yüzüne çıkacak.”

Paçacı, Osmanlı Dönemi Karşılaştırmalı Müzik Lisans Programı öğrencilerinin Osmanlıca öğreneceğini de ekliyor: “Öğrenmek zorundalar çünkü eserlerin hangi ruh haliyle yazıldığını kendileri yorumlamalı. Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirdiği reformlarla bilinen Padişah II. Mahmut, büyük bir müzisyendi. Tanbur ve ney çalmasını amcasından öğrendi. Yapılan musiki toplantılarına katılarak eski eserlerimizi meşk etti. İyi bir ses icracısı olduğu söylenir. Ancak ilginçtir, saray bandosunun kurulması, Türk musikisine eskisi gibi önem verilmemesi de bu dönemde yaşanmıştır. Onun döneminde Türk müziği dünyadaki en kaliteli müzikti. Böyle bir ismin notalarını ancak okuduğunuzda sizi saran anlamlarla ortaya çıkarabilirsiniz.”

Peki buradaki müzik çalışmalarından sadece üniversiteliler ve akademisyenler mi yararlanacak? Çok yakında tüm arşivler tamamlanınca halka da açılacak bu merkez. Hatta gezilebilecek, kurslar düzenlenecek.

BELGESELİ ÇEKİLDİ

Mirgün Köşkü’ne adını veren kişi, 1900’lerde burada yaşayan ressam Ahmet Mirgün. 1932 tarihli bir belgede köşkün sahibi, Hıdiv İsmail Paşa’nın torunu Mehmet Tahir Paşa görünüyor. Zaten köşkü yaptıranlar da Boğaz’ın mimarisine şekil veren Hıdiv Ailesi. O dönemde Boğaz’a birçok yalı yaptıran Hıdivler, Mirgün Köşkü gibi yaşadıkları mekanların hep ahşap olmasına özen göstermiş. Nedeni ise ahşap evlerin, tıpkı sahipleri gibi fani olması yani onlarla birlikte yaşlanıp ölmesiymiş. Osmanlı’da bu görgüden hareketle kamusal yapılar taştan inşa edilirken evler genellikle ahşaptan yapılırmış. İstanbul İl Özel İdaresi tarafından restore ettirilen köşkün, 150 yıllık hikayesini anlatan Seracem adlı belgesel filmi de çekildi. Belgeselde köşkün tarihi, mimarisi, çeşitli dönemlerdeki sahipleri, burada yetişen şahsiyetler, bulunduğu semt Boyacıköy ve Tanzimat ile birlikte Emirgan’da değişen yaşam tarzı yer alıyor.

TEPKİ OLARAK KURULDU

Türkiye’deki bir başka köklü kurum ise İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı... 1976 yılında kurulan ve Türk musikisi alanında eğitim veren ilk konservatuar olan ve halen Maçka Yerleşkesi’nde faaliyetlerini sürdürüyor. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı, Türk musikisini belgelemek, örneklemek, araştırmak, yaymak ve çağdaş musikide yerini almasını sağlayacak çalışmalara imza atıyor. Bugüne kadar pek çok sanatçıyı Türk müziğine kazandıran kurum, 37 yıl önce aslında  ‘bir tepki konservatuarı’ olarak kuruldu. Peki neye tepki? Cumhuriyet Dönemi’nde ulusal müzik oluşturma gayreti yüzünden bir kenara itilen Türk musikisinin yıllarca yok sayılmasına! Türk müziği icra eden müzisyenler ellerinde enstrümanları, üniversitelerden kovulmuştu. 1975 yılında Alaeddin Yavaşça gibi isimlerin öncülüğünde İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı kuruldu. Bugün bağlamadan piyanoya, neyden kemana 28 farklı çalgı eğitimiyle Türk müziğine katkıları kadar yetiştirdiği isimlerle de önemi tartışılmaz... İTÜ, Türk müziği hakkında bilgi sahibi olmak isteyen herkese açık.