14 Haziran 2025 Cumartesi / 18 ZilHicce 1446

‘Kravatlı’ Dede Efendi fotoğrafının ardındaki gerçek

Kitap, gazete ve internette yıllardır bir hataya imza atılıyor. Ünlü besteci İsmail Dede Efendi’nin adının geçtiği her yerde Mevlevi Süleyman Hayati Dede’nin fotoğrafları kullanılıyor. Oysa iki isim farklı yıllarda yaşamış. Bu hata ne zaman ortaya çıktı bilinmez, Süleyman Hayati Dede’yi tanıyanlar da yanlışlığın farkında değil. İşte ‘karıştırılan’ dedeler...

Hale Ceylan Barlas /[email protected] 30 Aralık 2012 Pazar 07:00 - Güncelleme:
‘Kravatlı’ Dede Efendi fotoğrafının ardındaki gerçek

Yıllardır kitaplarda, dergilerde, gazetelerde, hatta etkinlik broşürlerinde ünlü besteci Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin yerine Süleyman Hayati Dede’nin fotoğrafının kullanıldığını biliyor muydunuz? Google’a İsmail Dede Efendi’nin adını yazdığınızda çıkan fotoğraflarda kıravatlı, sakallı bir kişi çıkıyor. Ancak İsmail Dede Efendi’nin yaşadığı tarihe baktığınızda o dönem kravat tabii ki yok! İnternet sitelerinde, anma haberlerinde hep aynı fotoğraf... Ancak ortada büyük bir yanlış var, İsmail Dede Efendi başka biriyle karıştırılıyor. Onun yerine fotoğrafı kullanılan kişi Süleyman Hayati Dede... İsmail Dede 1778-1846 yılları arasında yaşamış, ünlü bir bestekar ve klasik üslubunun da son ve önemli temsilcisi. Süleyman Hayati Dede ise 1904-1986 yıllarında yaşamış Mevlevi öğretisine gönül vermiş, ünlü bir derviş ve dede aynı zamanda. Sadece bir ortak noktaları var, o da ikisinin de isminde ‘Dede’ olması...  İki ‘dede’nin birbirinden ayırt edilememesi ne zaman ve nasıl başladı bilinmez ama bu karışıklıktan Süleyman Hayati Dede’yi tanıyanlar ve hatta çocukları bile haberdar değil!

BEŞ YÜZDEN FAZLA BESTESİ VAR

Günümüzde Dede Efendi olarak bilinen İsmail Dede, 9 Ocak 1778’de İstanbul’da doğdu, 29 Kasım 1846’de Mekke yakınlarında Mina’da öldü. Babası geçimini hamam işletmeciliğiyle sağladığı için İsmail Dede, Hamamizade adıyla tanındı. Bir yandan müzikle uğraşan Anadolu Kesedarı Uncuzade Mehmed Efendi’den müzik dersi aldı, bir yandan da Yenikapı Mevlevihanesi’nde müzik ustası Şeyh Ali Nutki Dede’nin derslerini izlemeye başladı. 1798’de ise tekkede çileye girmeye karar verdi. Çilesi sırasında bestelediği Zülfündedir benim baht-ı siyahım dizesiyle başlayan buselik şarkı, o dönem büyük merak uyandırdı. Hatta Sultan III. Selim, şarkının çile doldurmakta olan genç bir Mevlevi dervişi tarafından bestelendiğini öğrenince, onu saraya çağırdı. İsmail Dede bir anda çok ünlü bir bestekar oldu ve 1799’da çilesini doldurunca da Dede unvanını aldı. Dede Efendi’nin hemen hemen her formda 500’den fazla bestesi var. En bilinenleri ise Yine bir gülnihal aldı bu gönlümü, Şu karşıki dağda bir yeşil çadır, Gözümde daim hayali cânâ, Yine neş’e-i Muhabbet etti dil-ü canım etti şeyda, Reh-i Aşkında edip kaddimi kütah gönül, Bu gece ben yine bülbülleri hamuş ettim ve Ey büt-i nev-eda olmuşum müptela.

SÜLEYMAN HAYATİ DEDE AŞÇIYMIŞ

Süleyman Hayati Dede ise İsmail Dede Efendi’den tam 126 yıl sonra yani 1904’te dünyaya geldi. 1986’ya kadar yaşayan Süleyman Hayati Dede’nin asıl mesleği aşçılık. Babası Hacı Salih Efendi Mevlevi ve Hz.Mevlana aşığı olmasından dolayı bir Mevlevi olarak yetişmiş. Güzel konuşan, ifadesi kuvvetli ve ikna edici bir kabiliyete sahip, Hz. Pir’e sonsuz bağlı. Babasının yolundan giden, Mevlevilik öğretisini seçen oğlu 63 yaşındaki Celaleddin Lorasulam babasını bakın nasıl anlatıyor: “Konya Belediye Reisi Muhsin Koner, Hz. Mevlana ailesindendi ve babamı da Konya’da açılan Hz. Mevlana Dergahı’nın bitişiğindeki belediyeye ait binada açılan aşevine aşçı olarak tayin etti. Aynı binada kendisine bir hücre tahsis ettiler ve ailece o hücrede yaşamasını istediler. Babam bu teklifi kabul ederek Konya’daki fakirleri doyurmak için belediye yardımıyla toplanan yiyecekleri pişirerek fakirlere 23 yıl hizmet etti.”

Lorasulam, babasının 1001 gün çilesi yaşamadığından ama buna rağmen ‘Dede’ unvanını aldığını da anlatıyor: “Konya’daki Mevlevi camiası, tekkelerin kapalı olduğu halde babamı dedeliğe layık görerek adına takılmış olan ‘Hayati Dede’ mahlasını hak ettiğini düşünerek kendisine ‘Dede’ unvanı verdi ve Mevlevi camiasında böyle anılmaya başladı. Hatta küçük kardeşim bu vazifeyi yaparken Hz.Mevlana Dergahı’nın yanındaki hücrede dünyaya geldi. Ona da Hz.Mevlana’nın ismini verdi.”

Lorasulam’ın babası Süleyman Hayati Dede’nin fotoğrafının İsmail Dede Efendi yerine kullanılması konusundaki yorumu ise şöyle: “Daha önce hiç duymadım. Sizden ilk kez duyuyorum. Bunu kim yaptı bilmiyorum, yapan kişinin de bilerek değil yanlışlıkla yaptığını düşünüyorum.”

KRAVATI DA MI KİMSE FARK ETMİYOR?

İLK adı Charmaine Angela (Moo). Süleyman Hayati Dede’nin verdiği yeni isim ise Barihüda. Şermin Barihüda Tanrıkorur, udi bestekar, yazar, merhum Cinuçen Tanrıkorur’un eşi. 1946’da Jamaika’da doğdu. Üniversite eğitimi için ABD’ye gitti. 1972-1975 yılları arasında Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar Bölümü’nün Heykeltıraşlık ve Tasarım kısmında yardımcı doçentlik yaptı.

DOSYASI DÜNYA ŞAHESERİ SEÇİLDİ

1976’da, henüz 29 yaşındayken Los Angeles’ta Süleyman Hayati Dede ile tanıştı. Aslında onun adını duymuştu ama ilk kez yüz yüze konuşma fırsatı bulduğunu söyleyen Tanrıkorur, Dede’nin daveti üzerine Türkiye’ye geldi. Burada Süleyman Hayati Dede’nin sayesinde Müslüman oldu. Sekiz yıl Konya’da yaşadı. Türkiye’de Ortadoğu Teknik, Bilkent ve Selçuk Üniversitelerinde İngiliz Dili ve Edebiyatı öğretim üyeliği yaptı.

2004-2005 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen UNESCO’ya takdim edilmek üzere kültür mirası dosyasının hazırlanmasında görevli 65 kişilik ekibin koordinatörlüğünü yaptı. Bu heyetin hazırladığı Mevlevi Ayin-i Şerifi adındaki bu dosya, UNESCO tarafından dünya şaheseri seçildi. Süleyman Hayati Dede nuryüzlüydü diyen Tanrıkorur, onu şöyle anlatıyor: “Ben, Dede’nin eliyle Müslüman oldum. Hatta benimle birlikte 30 belki daha fazla kişiyi de Müslüman yaptı. Ben onunla tanıştıktan sonra hem öğrencisi, hem sekreteri, hem tercümanı hem yardımcısı oldum. Dede çok sevilen bir dervişti. Hatta o kendisine derviş denilmesini isterdi ve ‘Şeyh çok, derviş yok’ sözünü söylerdi. Sıcak, esprili, sevimli, alçakgönüllü biriydi. Çok mutlu olduğunda sevindiğinde hemen sema yapar, şiir okurdu. Öyle bir ses tonu vardı ki ta içinize kadar işliyordu. Aslında onu anlatmak çok güç. Herkesle çok iyi anlaşır, herkesi araştırır, herkes hakkında her bilgiye sahipti. Enerjisi çok yüksekti. Dünya çapında o kadar çok tanınıyordu ki her ülkeden onu görmeye gelen olurdu.”

Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin yerine Süleyman Hayati Dede Efendi’nin fotoğraflarının kullanılması konusunda Tanrıkorur da şaşkın: “Biri III. Selim döneminde yaşamış, diğeri günümüzde. Fotoğraflarda insanlar kravatı fark etmiyor mu? Ben de bu yanlışlığı bazı etkinliklerin broşürlerinde görmüştüm.”