5 Mayıs 2025 Pazartesi / 8 Zilkade 1446

Gökay Kalaycıoğlu ile haber bahane

Ekranlarda 30 yıla yakın yaptığı 5 programla adını televizyonculuk tarihine yazdırdı. Gözümüzü Mesut Yar’ın ‘Uyan Türkiye’si ile açtık ama ‘Gece Hattı’ yüzünden kapatamadık. Deniz Akkaya ve Seren Serengil ile birlikte yaptığı ‘Duymayan Kalmasın’ ise şaşırttı. Programdan kendi deyimiyle ceketini alıp giden Mesut Yar, gerekçesini bakın nasıl açıkladı.

Gökay Kalaycıoğlu13 Kasım 2016 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Gökay Kalaycıoğlu ile haber bahane

Ekran önü tutkumu tetikleyen ve ekrandaki duruşumu şekillendiren adam ile oturup sohbet etmek de varmış bu hayatta! Her gece, Gece Hattı’nı kıpkırmızı gözlerle izler, öyle uyurdum. O zamanlar bu mesleği yapabiliyor olmak başlı başına bir hayaldi benim için. Üstelik o hayal gücü bir gün rol model aldığım adamla tanışacağımı, dost olacağımı, onunla ilgili anlatacak hatıralar biriktirebileceğimi bana düşündürecek kadar da geniş değildi hani! Bu hafta daha bir mutluyum, daha bir gururluyum ve sanırım biraz da duyguluyum... Alt üst etti bu adam beni sözleriyle, yaşanmışlıklarıyla, mertliğiyle ve çoğunu burada yazmadığım esprileriyle! Mesut Yar’dan bahsediyorum dostlar! Kadraja sığmayan ekran duruşumu, jest ve mimik kullanma becerimi, kendimle dalga geçebilme özgüvenimi, espri yapabilme ve taşıyabilme yani komik olabilme yetimi, sıra dışı olmadığım zamanlarda rahatsız olan ruhumu o fark etmese de sonuna kadar borçlu olduğumu bildiğim o adam ile Beşiktaş Shangri - La Otel’de buluştuk. Özet mi? İkimiz de deliyiz, istemeyi bilen canımızı alır, öfkemiz 15 saniye sürüyor ve çok kanlı olabiliyor, beraber iş yapabiliriz ama aynı gün kanalı kapatma potansiyeline sahibiz! Gerisi mi? Haydi röportajı okumaya başlayın... Buyursunlar efendim, Haber Bahane bu hafta Feriköy’ün bıçkın delikanlısı, haber mahallesinin ağır abisi Mesut Yar ile devam ediyor...

Nasıl gidiyor hayat, biraz rolantiye mi aldınız?

Valla duruyorum öyle!

Hiç size göre bir şey değil ki bu!

Zaman lazım, 30 senemi doldurdum ve 20 yıldır aralıksız çalışıyorum. Bu noktadan üç aylık bir boşluk çok küçük bile kalıyor. Duruyorum derken gazete yazılarım haftanın altı günü devam ediyor. 11 yıldır bitiremediğim romanımla ilgileniyorum, geziyorum, spor yapıyorum. Kendime geldim vallahi.  

Ne oldu magazin masasında kızlar sizi çok mu hırpaladı da kendinizi terapi gibi romanınıza verdiniz?

Bir kültür şoku yaşadığım doğrudur. O program bir ihtisas alanı. Orada kızlar şimdi kendi duygu ritimlerini keyifle çarpıştırıyorlar çünkü Deniz Akkaya da, Seren Serengil de sağlam magazin figürleri. İkisinin de anıları, duyguları bu ihtisasa ait. Figür derken aşağılamıyorum! Seren ismiyle var olmuş. Ne iş yapar? Şarkı söyler, oyunculuk yapar, canı ister ikon, canı ister evine kapanır münzevi olur.

SEREN BÜYÜMEMİŞ BİR ÇOCUK 

Seren’in sorunu acaba hepsinden birazcık olması mı?

Birazcık ama Seren Serengil daha büyümemiş bir çocuk. Bunu kabul edebiliyorum ama bir çocukla uğraşabilme yaşını geçtim. 

Deniz Akkaya ile teke tek formatı neden düşünmeden gittiniz?

Biri gidecekti, bütün kombinasyonlar birinin gitmesi üzerine yapılmıştı. Deniz ile de olmazdı. 

Doğru kişi mi gitti sizce?

Doğru kişi gitti. Kim giderse gitsin, kalan diğeriyle yaşayamazdık. O yayın evliliği yürümezdi.

 CEKETİMİ ALDIM ÇIKTIM!

İlla iki eşli mi olmalıydınız yani?

Üçlü bir ilişkiydi bu, bozamazdık. Ben de bozmama taraftarıydım. Ben geleneksel bir adamım! Ya ayrılan taraf olmalıyım ya da kalırsam da tek başıma kalmalıyım.

Ceketimi aldım çıktım diyorsunuz...

Öyle oldu. Terk etmeyi hiç sevmem ama şöyle düşünmek lazım benim televizyonculuğum onlarınkinden yukarıda. Ben onlara ağabeylik yapıp bir hat açmış oldum. 

Ne umdunuz da bulamadınız?

Kadın erkek savaşı falan diye düşünme. ‘Duymayan Kalmasın’ı düşün! Şu an Türkiye’nin içinde bulunduğu durum sıkıntılı! 4-5 benzemez karakteri yan yana getirmek ve ortak dil çıkartmak zor. Her şeyi bırak olağanüstü hal var! İnsanlar yanlış kelime çıkacak diye tereddüt ediyor, toplumsal direnç zirvede ve sinir katsayıları en üst noktada. Bu noktada bir talk show yapmanız doğru değil. Okan Bayülgen ve Beyazıt Öztürk de öyle düşünüyor olmalı ki bak sene sonuna kadar sezonu bekletiyorlar.

KLASİKLEŞMENİN ŞİFRELERİNİ ÇÖZDÜM

Başarı, beğeni, takdir neler ifade ediyor Mesut Yar için?

Hayatında erken kayıpların olmuşsa takdir edilmek, sevilmek çok önemli. Takdir edilmek ve sevilmek bir adamı motive ederse başarı da beraberinde geliyor.

Erken kaybettiğiniz neydi?

 Babam çok erken gitti, annem ergenlik zamanlarımda. Anneannemin yetiştirdiği bir adamım. Orta sınıf aileden geliyorum. Motor meslek mezunuyum. Sonra arkeoloji okudum derken yüksek lisans yaptım ve doktoramı verdim.

Ya mesleki anlamda başarı?

O artık kaçınılmaz son. Beş program yapmışım ve her biri 6-7 sene sürmüş. 30 yılda 5 program yapmış bir adam klasikleşebilmenin şifrelerini çözmüştür. Bu projeden ayrılmam veda falan değil! Başka bir kapının açılması için anahtar!

KENDİMİ ÜRETİM SONRASI GERİ ÇAĞIRILMIŞ ARABA GİBİ   HİSSEDİYORUM

30 sene sonra bu bir yol kazası mıydı ya da başarısızlık mıydı?

Başarısızlık demem, ayıp olur. Dünyanın en güvenilir otomobil markasının bir modeli bile geri çağırılabiliyor. Beni de ya aküde ya karbüratörde sıkıntı var diye geri çağırdılar. Kendimi üretim sonrası geri çağırılmış bir araba gibi hissediyorum şu anda.

Sorun bende mi diyorsunuz yani?

Televizyon ekip işi. Herkes bir düğme sokuyor sana. Düğmelerden bir tanesinde sıkıntı vardı!

Seren mi soktu bu düğmeyi?

Seren aklıma değişik fikirler soktu. Hiç kavgamız olmadı hatta ilk kez bir kadın aynama kırmızı rujla not yazdı. Çok romantik bir durum ama ben o romantizm çağını geride bıraktım. Post-modern romantizmi tercih ediyorum şu anda.

Acaba gece izleyicisi sizi daha mı çok seviyor?

Öyle bir kuşak yetiştirdim ki sabah izleyicisiydi, gece izleyicisi oldu. Tatlı tatlı zehirlediğimiz bir kuşak oldu, izleyicinin aklına her tür muzurluğu soktuk! Derken o kuşak anne baba oldu. Çocuklarını ele aldık! Döngü ilerledi... Ha şimdi fikren zehirleyecek yeni bir kuşak yok mu? Tabii ki var ve bekliyorlar..

DENİZ’İ VE SEREN’İ ÇOKİYİ TANIMAM LAZIMDI

Partnerle iş yapma fikri bozdu mu sizi?

Hoş değilmiş! Tek eşli bir adamım. Şaka bir yana 15 yıldır partnerli iş yapmadım. İnsan televizyon bekarlığına alışıyor! Bir format evliliği yapacaksan bir insan ile, onu tüm genlerine kadar tanımalısın. Yani Deniz ve Seren ile yola çıkarken onları iyi tanımam lazımdı, hızlı davrandık zira vaktimiz yoktu. Dolayısıyla modern çağın hızlı ayrılıklarını yaşadık.

Haberin ciddiyetinin getirdiği egoya mı yenildiniz acaba?

Süper ego hem de! Zaten ego standardın, vasatın üstünde olmazsa ekranda bir şey olamıyorsun. Orada kendi birikimlerimin çok kolay çarçur edilebileceği bir atölye çalışmasının olduğunu düşündüm. Heykel yapmak yerine, heykeltraşı kırıyorduk. Oradaki temel yanlışlık duruşumdu. Çünkü Mesut Yar duruşumu taşıdım.

Biraz değişemez miydiniz?

Ne Seren beni değiştirebilir, ne Deniz beni değiştirebilir ne de ben onları değiştirebilirim. Her kime değişimi dikte edersen, tersine değişimi başlatırsın. Tersine dönüşüm olur bunun adı. Bir midye gibi kapanır karşındaki insan. İşimi göstermek varken neden kabuğumu göstereyim?

Süper egolu musunuz?

Yo! Benim egom ne yakın çevremce şişirildi ne de ben şişmesine izin verdim. Aldığım ahlak ve terbiye bunun karşısında dikilir. Mütevazıyım! Tevazu iyidir! İnsanın haddini, çapını, çeperini gösterir.

Serenofobi oluşmuş sizde!

Yok ya oluşmadı. Seren’e bir sürü malzeme çıkaracak mizahi şey verdim. Hastalandım serenjit oldum dedim, kurtulabilmem için ‘seroksat almam lazım’ dedim. Seren ile tekrar bir araya gelir, iş de üretirim.

Bence eğitebilirdiniz...

Bir öğretmen misyonu onun varlığına da, benim varlığıma da hakaret olur. Ben öğrenci olarak daha eğitime aç ve şekle sokulabilir insanları tercih ederim.

Seren aynama kırmızı rujla not yazdı. Ama ben o romantizm çağını geride bıraktım.

REHA MUHTAR’I KOVALAMIŞLIĞIM VARDIR!

Dengesizlik var mı biraz?

Tabii olmaz mı? Arada gidiyor, geliyor 15 saniye! Gerçekten koparım! Aşırı kızgınlığım o kadar sürer. Gel gör ki tüm çalışma arkadaşlarımla aile gibi olduk. Bir mektep gibi görürler beni. Kadir Savun babacanlığı vardır bende.

Kadir İnanır deliliği de var ama!

Ooo! Allah vermesin ya! O duyguyu yaşayan arkadaşlar oldu geçmişte! Reha Muhtar’ı kovalamışlığım, arabasının peşinden koşmuşluğum vardır.

O koca dev adamı...

Nereden baktığına bağlı! Cüsse olarak minicik kalabiliyor bir anda insan. Feriköy’lü olmak çok enteresandır.

Feriköy’de nasıl bilirler sizi? 

Feriköy’ün bıçkın delikanlısı.

Böylece haberin de bıçkın delikanlısı mı oldunuz?

Aynen öyle oldu! İlk çıktığımda ağzı da biraz bozuk bir mizah yapıyordum. TDK’ya bağlı kelimelerden kullanmaz, sadece bilenlerin bildiği bir kelime dağarcığı ile aralarda muzurluklar yapardım. Benim bıçkınlık durumu işte bu Feriköy kafasından gelir.

Emeklilik kafasına geçiş ne zaman?

Hayat devam ediyor! Hadi iş bitti, Datça’ya yerleşiyoruz gibi bir durum yok bizde! Hoş bir ara düşündüm de...

Yok yapamazsınız, zerzevatları da  tuhaf ekersiniz siz!

Psikopatım ya! Geçen gün sinirden bir hastanelik oldum doktor ‘git Datça’ya yerleş’ dedi. Doktor oltaya çupra yerine kefal geldi diye Datça’yı yıkarım sen ne diyorsun dedim.

STANDART ADAMLAR SIKICI OLUR! 

Sıra dışı olmaya çalışırken bunu yüzüne gözüne bulaştıran bir kuşak yok mu şu aralar ekranlarda?

Mesele şöyle! İnsanlar arafta kaldı! Tarafını seçmek zorundasın. Ya komik olacaksın ya da motton ciddiyetse bu konuda anayasanı yazacaksın. Bizimkiler bunun kararını veremiyorlar. Reha Muhtar olmak mı, Ali Kırca olmak mı? Bak günümüzden verecek örnek bulamıyorum!     

Ya sektörün geleceği?

5 sene sonra taşlar yerine oturur. Pek çoğu elenir, yok olur ve gider. 

3 günlük mevzuda sürekli yutkunan taraf olduğumu gördüm

Erkek bir çalışma arkadaşı daha mı kolay olurdu?

Erkek partner ile kafa göz girebilirsin. Kadınlara bunu yapamıyorsun. Ben çok nazik bir adamım, sesimi yükseltemiyorum. Tartışma ortamı, tartışma ortamı gibi olmuyor. Sesler çok yükseliyor, sinir katsayısı artıyor ama yutkunan taraf ben oluyorum. üç günlük meselede sürekli yutkunan taraf olduğumu gördüm. Bu kadar yutkunmaya gerek yok. Evet kabul yemek yemeyi severim ama laf yemeyi değil!

Eşiniz kıskandı dediler...

Tam tersine eşim yaşayabileceğim olası gerilimleri atlatabilmemiz için bir hafta boyunca stüdyoda yanımda oldu. Ferda benim hem hayat arkadaşım, hem danışmanım hem de hayatımı planlayan insan. Beni kıskanıyor olsaydı bunca yıl  6 bin konuk çıkartmamış olurduk ki dikkatini çekerim hatırı sayılır bir kısmı gece formatı konuğuydu!

GALİBA HAİNLİK SEVEN BİR ADAMIM! “

Sektörümüz vefasız, siz de bu konudan muzdaripsiniz öyle değil mi?

Çok fazla hem de! Aslında vefasızlık demeyelim de ihanet ya da daha doğrusu hainlik bizim mesleğin genlerinde var! Çok iyi mesleki dostum dediğim yoktur. Çok iyi dostum dediğin de seninle aynı meslekte değildir. Matrix gibi ya! Herkes birbirine oynuyor. Ya oyunun bir parçası olacaksın ya da olmayacaksın. Sezar nasıl ki Brütüs’u ve ondan yana yaşayacağı ihaneti bile bile onunla aynı parlamentodaydı. Hançeri yedikten sonra sırtına “Sen de mi Brütüs” dedi... Neyse galiba ben hainlik seven bir adamım! Ya da mazoşistim. Görüyorum ve affediyorum.

Amaç ne? Hainlik karşısında hırs yapıp bundan mı besleniyorsunuz?

Yok valla seviyorum, depoyu fullemiş oluyorum yeni bir şey öğrenerek. Ders alıp bilgeleşiyorum.

‘Sen de mi Brutus’ kime dediniz en son?

Anlatacağım ama sadece sana, röportaj bitince! Aynı sektörde, aşağı yukarı aynı kulvarlardayız. Ayan beyan anlatmak bana yakışmaz. Ama hayatımın en büyük haini diyeceğim tek bir kişi var.

Şov dünyası Matrix gibi herkes birbirine oynuyor. Ya oyunun bir parçası olacaksın ya da olmayacaksın.

HABERCİ OLMASAM MAHALLENİN  AĞIR ABİSİYDİM!

Haberci olmasaydınız ne olurdun?

Gençliğimde çok fırlama bir adamdım. Bir iş olmasa öbürünü mutlaka tuttururdum. Deneme yanılma yoluyla! Motorculuğu denedim olmadı, hamallığı denedim olmadı, serigrafi ustalığı yaptım olmadı. Yazarlık oldu, erotik film seslendirdim bak o da oldu! Sonra baktım birçok şey bir arada olmaya başladı. Onların toplamı da Mesut Yar oldu. Bunların hiçbiri olamasam mahallenin ağır abisi olur, haraç keserdim. En nihayetinde Feriköy çocuğuyuz!

Haber mi sizi siz mi haberi bıraktınız?

Çoğu kişi beni gazeteci kimliğimle anıyor. Bu güven ile doğru orantılı bir durum. Geçen sene bir araştırmaya göre seçilen 5 güvenilir televizyon adamından biriyim. Bu güven de magazin tespiti yaparken falan oluşmuyor! Bu güven kendi yaşadığın toplumun, sokakta geliştirdiği lisanın tespitleriyle oluyor. Bu güven 30 yılda geliyor ve bu güveni de 3 günde harcatmamak lazım.

Haber sunarken katı kuralları ilk delenlerdensiniz değil mi?

İlk delenlerden değil, ilkim. O kuralların acısını da çok çektim. Sağa döner gündemi konuşur, anlatırdım; sola döndüğümde ise konuğum ile bambaşka bir konuda söyleşi yapar gülerdim, kendimle dalga geçerdim. 1996 yılında ben bunları yaparken haberi sulandırmakla beni suçlayan iki duayen ki biri rahmetli oldu 10 sene sonra kendileri aynı şeyleri yapmaya başladı. Hatta küpe takan bile oldu! Mizah yapmaya çalıştılar yapamadılar çünkü zamanında lanetledikleri şey onları sarmıştı. İlk haber kabaresini ben yapınca eleştirenler oldu, benden sonraki kuşaktaki haberciler aynı noktaya geldiler. Şimdi görüp gülüyorum. Olgunluk böyle işte!

‘Yargılama yaşarsın’a dönüyor mevzu en sonunda...

Aynen! Bizim meslekte çok olur! Çok büyük konuşan, büyük puntolarla yazan adamların kahrolup gitmesi beni üzer ama bilirim ki hak etmişlerdir. Büyük harf bağırmaktır, bağırmaya gerek yok. Nerede iyiysen onu ol ama komik olma! Ben komik olmayı tercih ettim ama tüm asık suratlı haberlerin insanlara bir masal ya da fıkra anlatılır gibi anlatılabileceğini gösterdim.

Ya başaramasaydınız, o mobbingler tutsaydı...

Enteresan bir yönetici ya da editör olabileceğimi ve ülke genelinde konuşulacak manşetler atabileceğimi düşünüyorum.

Ama illa sıra dışı!

Tabii ki! Benim sıra içi olma gibi bir şansım yoktu! Orta direk büyüyen insanların sıradan vasat ya da sıradan insanlar olmak gibi şansları yok! Onlardan çok fazla var, sıradışı olabilenlerden çok az var! Tevazudan bahsetmiştim değil mi?