19 Mayıs 2025 Pazartesi / 22 Zilkade 1446

Ne yerseniz o olursunuz

Sağlıklı beslenme önerileri ve bu alanda yazdıkları yayınlarla adlarından söz ettiren Ahmet-Elmas Maranki şimdi yeni kitaplarıyla gündemde: Suyla Gelen Sağlık-Alkali Yaşam. Kitapta hastalıklardan kurtulmanın çaresinin alkali yaşam olduğunu vurgulayan Maranki çifti, bunun sırlarını paylaşıyor.

Aslı Gür29 Kasım 2015 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Ne yerseniz o olursunuz

Şimdiye kadar Kozmik Detoks Sağlıklı Diyet, Masajla Mucizevi Tedaviler, Beyaz Ölüm, Kozmik Bilim Işığında Şifalı Bitkiler, Şifalı Yemekler gibi onlarca esere imza atan Ahmet-Elmas Maranki çifti Nesil Yayınları’ndan çıkan yeni kitapları Suyla Gelen Sağlık-Alkali Yaşam ile karşımızda. Hastalanmamak için kan ve vücut sıvılarının alkali, oksijen değerinin ise normal değerlerde olması gerektiğine dikkat çeken Maranki çifti, yeni kitapla vücudu alkali hale getirmenin ipuçlarını veriyor, alkali su içmenin önemine dikkat çekiyor: “pH değeri 7,3’ün üzerindeki suları için, sebze meyve ve tahılların alkali ve asidik dengelerini iyi öğrenin. Sebzeleri az pişirin ve haşlama sularını asla dökmeyin.” Ahmet-Elmas Maranki sağlıklı yaşamla ilgili merak edilenleri anlattı...

100 kişiden 98’i hasta

“Hayatımız suyla başladı. Bir damla su ve topraktan yaratıldık. Dolayısıyla bizim için iki mukaddes şey su ve toprak. Bugün suyun içinde vücut için yararlı 84 mineral tespit edildi. Su vücudumuz için yararlı ama hangi su? Bunu incelemekle başladı işimiz. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de her 100 kişiden 98’i hasta ve ilaç kullanıyor. Günde yaklaşık bin kişinin ölüm raporu var. Yine TÜİK verilerine göre bu kişilerin yüzde 40.1’i kalp damar hastalıklarından, yüzde 20’si ise kanserden hayatını kaybediyor. Yani günde bin kişiden 400’ü kalp damar rahatsızlığından, 200’ü ise kanserden ölüyor. Bunun nedeni sağlıksız yaşam. Bu anlamda su çok önemli. Araştırınca gördük ki kimse alkali yaşayamıyor. Kalp - damar hastalıklarının, kanserin ve pek çok rahatsızlığın nedeni vücutta asidik bir ortam oluşması. Bunu çözmenin yolu ise alkali bir yaşamdan geçiyor. İnsanlar böyle bir terimle hiç karşılaşmamışlardı. Türkiye’de ilk defa 1994’te bu terimi biz kullandık. Çok önemliydi çünkü. Hayat suyla başladı ve hayatın suyla devam etmesi lazım.”

Suda mineral eksik

“Tabiattan gelen kaynak suları çok faydalı. Kayadan çıktığı için onun içindeki bütün mineralleri de alıyor. Fakat bugün bu mineraller suyumuzda eksik. Hele ki suların artık kurşun, plastik borulardan geçtiği, günlerce hijyenik olmayan depolarda saklandığı sular, tüm faydalı özelliğini yitiriyor. Su havzaları tehdit altında. Ağır metaller, egzoz dumanları, fabrika bacalarının dumanlarının sinmesiyle olumsuzluk oluşuyor. Dolayısıyla sular iyi özelliklerini kaybediyor. Peki ne yapmalı? Alkali su elde etmek lazım. Dünya Sağlık Örgütü insan pH’ının 7,3 olduğunu söylüyor. Yani siz 7,3’ün altında olan bir su içerseniz bedeninizin asiditesini artırıp zehirlersiniz. Bugün pet şişelerde içtiğimiz suların üzerinde her ne kadar 7-7,5 pH değeri yazsa da suyun şişelerde bekletilmesine bağlı olarakminarel kaybetmeye başlaması alkali derecesini düşürüyor. Bu yüzden bedenlerindeki asidik ortamdan oluşan toksinleri atamaz ve hastalıklar beraberinde gelir.”

Ne yerseniz osunuz

“1940’larda yapılan kanser araştırmalarında bu hastalığı alkali yaşamla ancak yenilebileceği açıklanmış. Çünkü asidik ortamda mikroplar, virüsler, mantarlar bakterilerin yaşaması için uygun bir ortam oluşur vücutta. Bu hastalıklardan korunmak için mutlaka alkali beslenilmeli. Aynı zamanda asidik ve alkali ortam da vücutta dengede olmalı. Beden hep asidik olduğu için biz alkali ağırlıklı yaşamalıyız ki asidik ortamı nötralize edelim. Hamburg’da ortaya konulan bir alkali tablosu var. Hayvansal ve bitkisel gıdaların alkali ve asidik oranlarına dikkat edilmeli. Çünkü ne yerseniz osunuz. Örneğin sığır eti yüzde 38 ile dünyanın en asidik etidir. Eskiden manevi dünyamızda riyazet denilen bir şey vardı. Nefsi terbiye etmek için 40 gün hayvansal gıdalardan uzak bırakılırdı. Hayvansal gıdalardan gelen olumsuzluğu hissettikleri için bunu tercih etmiş olabilirler. Dolayısıyla öküz yiyen öküz gibi, dana yiyen dana gibi olur. Biz de şimdi diyoruz ki ‘Kuzu ve oğlak yiyin.’ Öküz ve inek gibi büyük başlar önlerine çöp, artık, ne koyarsanız yerler. Ama bir keçiye hiçbir zaman koparılmış yaprağı yediremezsiniz. O, ağaçtan kendi seçerek yer. Sığır eti yüzde 38, dana eti yüzde 20-24 asidiktir. En az ise keçi ve kuzu eti asidiktir.”

Çayın aslı yeşildir

“Dünyada en çok içilen sıvı, sudan sonra çay. Ancak çay da yeşil çay olmalı. Siyah çay ticari bir araçtır. Nasıl ki nanenin, kekiğin aslı yeşilse çayın da aslı yeşildir. Siyah çay içildiğinde özellikle kadınlarda demir eksikliğine neden olabiliyor. Demir eksikliği yaşayanların saçlarının döküldüğünü görüyoruz. Yeşil çayın alkali değeri yüzde 53’ün üzerinde. Bedendeki asitleri, yağları ve toksinleri atar. Isırgan çayı gibi diğer bitki çaylarında da yüzde 25-50 arasında alkali oran tespit edilmiş.”

Pirinç hasta ediyor

“Sebze ve tahıllar arasında da alkali asidik dengesi vardır. Çok tüketilen pirinç en asidik olanlardan biri. Buğday, tahıl gıda ürünlerimizin büyük çoğunluğunu oluşturur. Tabii ki pirinç de... Nuh’un gemisindeki buğdayın DNA’sı 14’tür. Bugün ise DNA’ları değiştirilmiş olanlar tüketiliyor. En faydalı yerleri alınmış pirinci vücut tanımadığı ve besleyici değeri sıfır olduğu için insanlık hastadır. Onun için pirinç ve beyaz un yüzde 20’lere yakın asidik bir ortam oluşturur bedende. Aynı şekilde mısır ve ayçiçeği yağı için Arjantin, Şili gibi çok büyük sanayi üretimi yapılan bölgelerden ithal edilen hibrit tohumlar bu necip milletin sonunu getirecek, dölsüz bir nesil ortaya çıkaracak.  Çünkü bunlar GDO’ludur.”

Emülgatörler sağlığa zararlı

“Büyük marketlerin pek çoğunda satılan ürünlerdeki emülgatörler de alkali yaşamı olumsuz etkiler. Bu emülgatörler katkı maddeleri, raf ömrünü uzatıcı, çeşni verici tuzlardır. Bunlar da o ürünü asidik yapıyor. Bilhassa yoğurt, ekmek mayaları, margarinler, bisküvi, çikolata, yem sanayiinde ve şekerlemelerde bunlar var. Mısır şurubu, suni şekerler, margarinler, gazlı içecekler de alkali yaşamımızı asidik ortama dönüştürür. Sonrasında da sağlıksız, saçı dökülen, kilolu hatta obez insanlar çoğalır.”

Sebze sularını dökmeyin

“Sebzeleri tüketirken alkali değerinden faydalanmak için ya çiğ ya da az pişmiş yemeliyiz. Örneğin ıspanak gibi yeşil yapraklılar çiğ tüketilmeli. Vücudu daha kısa sürede alkali yapar. Taze fasulye gibi sebzeleri ise hafif pişirerek ve sularını dökmeyerek tüketmek lazım. Nohutun suyu kalp damar rahatsızlığına, fasulyeninki şeker hastalığına iyi gelir. Lahana suyu ödem atar, kereviz ve maydanoz suyu böbrekleri temizler.”

İncir ve kuru üzüm alkali

“Sebzeler arasında ise en alkali ürün yüzde 40’a yakın oranıyla siyah turptur. Ispanak, kara hindiba, kırmızı pancar, kereviz, havuç, lahana, fasulye, maydanoz, tere gibi ürünler de alkali. Ama maalesef bugün toplumda çok sık tercih edilmeyen ürünler. İlahi kitaplar da bize bu alanda mesaj veri, bu yüzden iyi anlamalıyız. Kur’an-ı Kerim’de ‘Zeytine ve incire and olsun ki’ diye bir ayet vardır. Niye Kur’an meyveye yemin ediyor diye araştırınca gördük ki bedeni temizleyici, asidi ilk yok edici şey gıdalardan biri zeytindir. Yüzde 40’a yakın alkali değeri var. İkinci sırada ise incir var. Eskiden medreselerde zeytin, çekirdeğiyle birlikte yenirdi. Çekirdeği çıkarmayı edepsizlim, ayete hürmetsizlik olarak görürlerdi. Öte yandan Efendimiz’in ‘Kuru üzüm yiyiniz’ hadisini de araştırdık. Kuru üzüm çekirdeğiyle tüketildiğinde en alkali ürünler arasında. İçindeki maddeler beyin enerjilerini artırır, unutkanlığı önler. Dolayısıyla zeytin, incir, kuru üzüm, limon, hurma, mürdüm eriği, nar gibi meyveler de alkali sıralamalarda yer alıyor.”