Türkiye sınır güvenliği ve terörle mücadele konusundaki meselelerini bir süredir kendi imkânları ile çözme konusunda ciddi inisiyatifler alıyor. Afrin’de PKK-PYD örgütlerine yönelik başlatılan Zeytin Dalı Harekatı bunun son örneği. Sahaya kararlılıkla inen Türkiye harekat öncesi ve sürecinde diplomasi ve iletişim kanallarını da çalıştırdı. SETA Toplum ve Medya Araştırmaları Direktörü Yrd. Doç. Dr. İsmail Çağlar ile harekatın kamuoyuna ve dış dünyaya nasıl yansıdığına dair konuştuk.
- Genel olarak iletişim stratejilerinin özelde de medyanın bir harekat içinde rolü nedir?
İnsanlığın ilk zamanlarında kol kuvvetine, moral-motivasyona dayanan bir savaş var. Bu hamasi bir şey değil, tarihçiler yazmıştır. Örneğin, Türklerin Anadolu’ya yayılmasında o gaza ruhu vardır. “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” diye formüle ettiğimiz anlayış. Şimdi böyle bir motivasyonu olan adamı durduramazsınız. Hızlıca zıplayıp sanayi devrimine gelelim; orada ciddi olarak bu insan unsurunu geri plana atacak bir teknolojik avantajın belirleyici olmaya başladığı şartları görüyoruz. Senin ateşli silahın antika olmuş, adam bugünkü otomatik silahların atasını yapmış, onu kullanıyor. Günümüze doğru yaklaştıkça o teknolojik fark kapanıyor, belirleyici olmaktan çıkıyor. Ama bugün de kamuoyu dediğimiz bir şey var. Yerel de değil sadece, uluslar arası kamuoyu… Bu desteği alamadığınız yerde de oradan gelecek baskıyı göğüslemeniz lazım.
- Zeytin Dalı Harekatı kamuoyunda nasıl karşılık buldu?
HDP’yi, MLKP’yi koyun bir tarafa… Yüzde 100’e varan bir kamuoyu desteği var. Bu tamam. Cephedeki askerin morali bizden yüksek. Onlar bizi motive diyor. Operasyonun ilk gününden itibaren PKK dehşet bir kara propaganda yürütüyor. Ama bu sefer biz de çok tecrübeliyiz. “Türkiye sivilleri öldürüyor” yalanlarını yaydılar çukur savaşlarında. Akademisyen Bildirisi rezaletleri de bu yalanlara destek verdi. Sosyal medya manipülasyonları vardı. Alakasız, dünyanın başka bir yerinde, başka bir zamanda çekilmiş resimler servis ediliyordu. Artık nasıl baş edilir onu biliyoruz. Devletin birimleri de bu yalanları hemen ters yüz ediyor.
DEVLET AÇIK KONUŞUYOR
- Harekatın askeri niteliğinin yanında başından beri açık bir iletişim biçimiyle, niyetini, dilini kendince kurması da dikkat çekici bulunuyor. Siz ne diyorsunuz?
Süreci en başından alalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Operasyon fiilen başlamıştır” diye duyuruyor. Jetler havalanınca Genelkurmay Başkanlığı bir açıklama yapıyor. Önceden öyle bir açıklama yapılırdı ki, siz havacı subay değilseniz, bir şey anlamazdınız. Artık şu üssümüzden şu kadar jet havalandı, şu kadar hedefi vurdu, net. Bu devlet mekanizmasındaki anlayışın demokratikleşmesiyle ilgili. Vatandaşını bilgilendirmekle yükümlü olduğunu biliyor.
ÖNCE TERÖRÜ ÖVÜP SONRA AĞLAMAYACAKSIN
- Başbakan’ın medyanın bütün kesimlerini davet ettiği toplantıyı nasıl yorumluyorsunuz?
Orada yeni bir bilgi paylaşmadı, çünkü o bilgi akışı kesintisiz var zaten. Oradaki amaç bire bir temas. Her şeyin yolunda gittiği, birlik ruhunun yüksek olduğu bir zemine Başbakan’ın daveti ile akredite edildi. Ama kusura bakmayın gazetenizde “Türkiye Kürtleri hedef alıyor” yalanını devam ettirirseniz, bu akreditasyonu kimse devam ettirmez. Çünkü siz orada ‘Türkiye sivilleri vuruyor’ derken habercilik yapmıyorsunuz. Yalan söylüyorsunuz. Bunun da somut, üzücü bir örneği var; Şehit Savcı Selim Kiraz rehin alındığı sıra terörü öven gazetelerin muhabirleri cenaze törenine alınmadı. Hiçbir şey de diyemediler. Kabahatleri aşikardı çünkü.
- Sınırlı bir kesim ‘Savaşa hayır’ diyerek Zeytin Dalı Harekatı’na karşı olduklarını beyan etti. Siz bu tepkilere ne diyorsunuz?
Türkiye savaş değil terörle mücadele içinde. PKK kendini daha üst bir yerde konumlandırmaya çalışıyor. Yani bütün Kürtlerin tek temsilcisi gibi. Dolayısıyla Türkiye’nin bu operasyonuna karşı tutumlarını da daha üst bir yere taşımak istiyor bazıları. Yani Türkiye’nin teröre karşı operasyonuna karşı olmak ahlaken mümkün olmayınca, ‘Ben savaşa karşıyım’ diyerek üstte konumlanmaya çalışıyor. PKK Bağlar’da karakola saldırı düzenlediğinde “Bahar erken geldi” diye tweet atan adam, şimdi “Savaşa hayır” diye tweet atıyor…
Zeytin Dalı operasyonun ilk gününden itibaren PKK dehşet bir kara propaganda yürütüyor. Alakasız, dünyanın başka bir yerinde, başka bir zamanda çekilmiş resimler servis ediliyor. Ama artık nasıl baş edilir biliyoruz. Devletin birimleri de bu yalanları hemen ters yüz ediyor.
CUMHURBAŞKANI RETORİK YAPMIYOR GERÇEĞİ SÖYLÜYOR
- Rus Dışişleri Bakanı “ABD tek taraflı adımlarıyla Türkiye’yi kızdırdı” dedi. Niye bu tarz bir açıklamaya ihtiyaç duydu?
İleri de götürdü. ABD’nin PYD’ye verdiği silahlar Türkiye’ye karşı kullanıldı dedi. ABD’de de yaptığı açıklamalardan birinde Rusya’yı NATO müttefiki iki ülkeyi birbirine düşürmekle suçladı. Bir taraftan operasyon için hava sahasını kontrol eden Rusya ile konuşulmuş. Aslında bir yönü ile de herkes birbirini biliyor. Ama bunun mesela Rus Dışişleri Bakanı’nın ağzından çıkması da bir mesaj verme biçimi. ABD’nin damarına basıyor. Türkiye yaklaşık son beş yıla kadar muhataplarıyla temasında göz seviyesinde bir iletişim kuramıyordu. Zaten uluslararası anlamda son dönemde çektiğimiz sıkıntı da bunu değiştirme hamlelerimizden dolayıdır. El-Bab operasyonu başlarken Cumhurbaşkanımızın söylediği bir söz vardı. Bu sıradan bir retorik, bir hitabet sanatı örneği filan değildi. “Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.” Bu gerçekten politika değişikliğine karşılık gelen bir cümle. Bu, göz seviyesinden muhatap olunacağının habercisi olan bir cümledir. Bunu ABD de Rusya da görüyor. Son dönemde dünyanın gerçeğine de uyuyor aslıda bu durum. Kalıcı müttefiklik yok, işbirlikleri var.
PYD YERİNE ‘KÜRT MİLİTAN’ DİYORLAR
Avrupa medyası özellikle Türkiye’nin derdini anlamak istemiyor. Türkiye’nin söylediği nedir; benim meselem Kürtlerle değil, PKK’nın uzantısı terörist örgüt PYD iledir. Sivil kayıp olmaması yönündeki duyarlılık da ortada. Avrupa medyasında PYD lafı az geçiyor. Onun yerine ‘Kurdish militia’ gibi bir lafın geçtiğini görüyoruz. PYD ile PKK’nın ilintisinden de söz edilmiyor genel çerçevede. Bu bağlantıdan söz edilirken de Türkiye’nin iddiası olarak sunuluyor. Bir taraftan hala karalama kampanyasının bir parçası olarak ilgisiz resimler paylaşılıyor ‘Sivil katliamı’ diye. Tabii doğrusu anlaşılınca ‘PKK öyle iddia etmişti ama mesele öyle değilmiş’ diye bir haber de çıkmıyor. DEAŞ ile mücadeleyi nasıl etkiler diye de soru işaretleri oluşturulmaya çalışılıyor. Temel hatları böyle. Varlığını gösteriyor ama çok kuvvetli işlemiyorlar. Çünkü Türkiye’nin hem sahada durumu iyi hem de iletişim konusunda iyi çalışıyor. Mesela Hollanda Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin tehdidi altında bulunduğu terör tehlikesine karşı kendisini savunma hakkı bulunduğunu açıklıyor. Eh, kendi bakanının bu açıklamasını veren basın haliyle, bakanını yalanlayacak, zora düşürecek bir biçimde kara propagandaya çok geniş yer veremiyor. Türkiye El-Bab’ı yapmasaydı, kontrolü sağlamasaydı, farklı bir karakteri olmasına rağmen İdlib’de halen bir operasyon içerisinde bulunmasaydı ve Zeytin Dalı Harekatı başarıyla yürütülüyor olamasaydı, o zaman görürdük nasıl açıklama yaparlardı.