Kadın kıyafetleri giyerek dans eden genç erkeklere köçek ya da rakkas adı verilmektedir. Birçok kaynakta gayrimüslim veya devşirme genç erkeklerden oluşan (Sakızlı Rum, Ermeni, Arap, Yahudi, Çingene) dansçılar olarak da ifade edilen köçekler, geçmişte çengilerle birlikte özellikle İstanbul eğlencelerinin vazgeçilmez unsuru olmuşlardır. (Köçek Farsça’da küçük, ufaklık anlamına geliyor.)
Rakkasların tam olarak ne zaman ortaya çıktığı belli olmamakla beraber Osmanlı toplumunda, umumi olarak da erkeklerin olduğu eğlence ortamlarında görülmesi ancak İslami bir bakış açısıyla değerlendirilebilecek bir husustur. Köçekler, yedi sekiz yaşlarında, dans etmeye istidadı olan, yüzü genç kız simasını andıran, endamı yerinde çocuklar arasından seçilirdi. Seçilen namzetler genellikle Rum ve Yahudilerin sahip olduğu meşkhanelerde uzun bir zaman eğitime tabi tutulmaktaydı. Bunların hocalığını da genellikle ömrü dans ederek geçmiş Kıpti kadınlar yapmaktaydı. Müzik, ritim, gerdan ve bel kırma, zil vurma, ipte havada asılarak dönme gibi dersler gören köçek adayları profesyonel icraya ancak on iki on üç yaşlarında başlayabiliyordu. Saçlarını uzatan köçekleri, giydikleri sırma işlemeli ipek fistan, altın renginde kemer, ipek gömlek, kadife veya çuhadan yapılmış mintan ve ellerine taktıkları pirinç zilden dolayı çengilerden (kadın dansçılardan) ayırmak zordu. Köçekler sakalları iyice çıkıp kadınsı görünümden uzaklaştıktan sonra dans etmeyi bırakır, bundan sonra sadece sahne gerisinde bir enstrüman çalar veyahut şarkı söylerdi.
15. asrın sonlarına doğru iyice rağbet gören köçeklere ud (lavta), keman, darbuka, tef, zilli maşa ve iki ya da üç gür sesli hanendeden oluşan bir saz heyeti eşlik etmekteydi. Musevilerin organize ettiği eğlencelerde özellikle son olarak sahneye çıkar ve herkesi coştururlardı. Kol adı verilen takımlar halinde teşkilatlanan köçek grupları, Ahmet Kolu, Yahudi Kolu, Cevahir Kolu, Edirne Kolu gibi takım başlarının adları ile anılıyorlardı. İstanbul’da köçekler daha çok Üsküdar’da, Tahtakale’de Kadın Hanı ve Esir Pazarı’nda toplu olarak iş bekler, Haliç, Ayvansaray, Kumkapı, Balat, Selamsız, Topkapı ve Tekfur Sarayı civarındaki meşkhanelerde sahneye çıkarlardı. Ayrıca sadece bu mekanlarda değil, hali vakti yerinde olan ailelerin köşk veya yalılarında da istek üzerine dans ederlerdi. Göbek atma, topuk çarpma, ayak parmaklarının ucunda koşar gibi yürüyüp gerdan kırma, omuz titretme, bel kırma gibi figürlerle herkesi kendine hayran bırakan köçekler için bazı zengin kimselerin servetlerini feda ettikleri hatta sonu ölümle biten kavgaların bile yaşandığı bilinmektedir. Devrin paylaşılamayan köçekleri arasında; Mazlum Şah, Saçlı Ramazan, Nazlı Yusuf, Şeker Şah, Küpeli Ayvaz, Dilberşah, Sülün, Sakız Mahbubu Zalım Şah, Fitne Şah gibi isimler sayılmaktadır.
Sultan II. Mahmud zamanında köçek oynatan meşkhane, konak ve kahvehaneler hakkında genel ahlaka mugayir davranışlardan dolayı şikayetler artmaya başlayınca yasaklanması gündeme gelmiş hatta bazı meşhur köçeklerin bu yüzden Mısır’a kaçtığı haberi yayılmıştı. Nihayet 1857 yılında Sultan Abdülmecid’in de müsaadesiyle çıkartılan bir kanunla Sadrazam Reşit Paşa, köçekliğe resmen son verilmesini sağlamıştı. Bu kanun çıkartılmasa bile devrin eğlence anlayışında yaşanan Batılı değişim, köçeklerin yaşamasına imkan tanımayacaktı. Bu tarihten sonra köçeklerin bir kısmı ya başka meslekler icra etmeye başlamış ya da şarkıcılık yapmışlardır. Lakin köçek geleneği uzun süre daha Anadolu’da varlığını devam ettirmiştir.