24 Mayıs 2025 Cumartesi / 27 Zilkade 1446

Osmanlı olmak özel hissettiriyor

Osmanlı Hanedan Ailesi’nin kadınlarının öyküsü ilk kez bir kitapta toplandı. Gazeteci İnci Döndaş ve işadamı Ali Serim’in kaleme aldığı Hürrem Sultan’ın Torunları adlı kitapta Osmanlı Hanedan Ailesi üyesi 12 kadının söyleşisi yer alıyor. Kitapta söyleşisi yer alan Arzu Enver Eroğan ile Resan İris STAR pazar için bir araya geldi.

Hale Ceylan Barlas6 Ekim 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı olmak özel hissettiriyor

Eskiden dedem ‘anti kahraman’ olarak anılırmış ama ben bu yargıları yıkmak için her şeyi yaptım.

HİKAYEMİ OKUYANLAR AĞLIYOR

Sultan Abdülmecid’in torunu Naciye Sultan ile Birinci Dünya Savaşı Başkumandan vekili Enver Paşa’nın evliliğinden dünyaya gelen Ali Enver’in kızı Arzu Enver Eroğan. Hürrem Sultan’ın Torunları adlı kitapta ismini neden sevmediğinden diğer bir dedesi Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı Abidin Daver’e, ilk evliliğinin romantik hikayesinden birkaç yıl önce nikah masasına oturmasına samimi açıklamalarda bulunuyor. Şu an İstanbul’da bir antika mağazası işleten Eroğan, aynı zamanda Yıldız Sarayı Vakfı Yönetim Kurulu üyesi...

-Kitapta Napoli’de doğduğunuz yazıyor. Bize o dönemi anlatır mısınız, neden aileniz Napoli’deydi?

Babam Ali Enver, Enver Paşa’nın isteği üzerine asker olmuş. Çünkü dedem vasiyet etmiş bunu. Babam askerliğini sürdürürken de görevi gereği Napoli’ye gitmiş ve NATO’da çalışmaya başlamış. O dönemde, 1955’te de ben dünyaya gelmişim. Zaten ben dünyaya geldikten bir yıl sonra da İstanbul’a dönmüşüz. Babam, sürgünden dolayı yurtdışında değildi. Tamamen vazife için orada bulunuyordu. Ayrıca 1938 yılında babam, halalarım ve Hümeyra Hanım Sultan’a Türkiye’ye giriş müsaadesi verilmişti.

-O halde sürgün yaşamayan aile üyelerindensiniz...

Biz üçüncü ya da dördüncü nesiliz, dolayısıyla ben ve benim jenerasyonum sürgün hayatı yaşamadı. Tabii ki daha öncesinde sürgünler olmuş fakat daha sonra hepsine Türkiye’ye giriş izni verilmiş. Ne var ki dönmeyip kendi istekleriyle yurtdışında yaşayan ya da Türk vatandaşlığını istemeyenler de var.

-Hanedan üyesi olduğunuzu ne zaman öğrendiniz?

Biraz biraz konuşmaya başladığım andan itibaren öğrenmiştim. Her zaman farklı bir yaşam biçimimiz oldu. Ailelerimiz saray usullerine göre yetişmişlerdi ve bunu da bize yansıtıyorlardı. Çok disiplinlilerdi. Ben saray terbiyesi almadım, sarayda yaşamadım ama ailemiz oralarda yaşadığı için her şey o adaba göre öğretildi. Küçükken çok sıkıldığımı hatırlıyorum eğitimlerden. Dadıların ellerinde büyüdük. Düşünün ki anne ya da babanızın yanına gitmek için bile izin almanız gerekiyordu.

-Peki dadılarla yetişmek size  ne kattı?

Aslında dadıyla yetişince biraz ezik ve yalnız oluyorsunuz. İnsanlarla aranız açılıyor. 11 yaşımdayken hala ağzıma yemek veriliyordu. Tuhaf bir yetişme tarzıydı ve açıkçası çok sağlıklı olduğunu da söyleyemem. Hayatla aranızda bir duvar oluyor...

-Hürrem Sultan’ın Torunları kitabında siz ve aileden 11 kadın daha hayat hikayenizi detaylı  olarak anlatıyorsunuz. Kitabı okuyanlardan nasıl tepkiler aldınız?

Kitabı her okuyan hüzünlendiğini ve ağladığını söyledi. Yaşamlarımızın zorluğu insanları çok etkilemiş. Bence bilinirlik adına çok güzel bir iş yapıldı. Kitapla gerçekten iftihar ediyorum ve iyi ki bu kitapta yer almışım.

-Sizin hikayeniz dışında kitapta ilginizi çeken hikaye hangisi?

Zaten herkesin hikayesini çok iyi biliyorum ama kitabın bu kadar yakın ve samimi olmasını ben bile beklemiyordum. Çünkü bunlar aile arasında kalan, günyüzüne çıkmayan hayatlardı. Bu kitapla insanlara kalplerimizi açtık. Kitabı satın alanlar herkesin en açık, en doğru gerçek yaşam hikayelerini okuyabilecek. Hikayelerin hepsi birbirinden acıklı ve hüzünlü. Öyle bilinen ‘prenses’ hikayelerine hiç benzemiyor. Pembe dünyalarla alakası yok. İnsanlar bizim gerçeklerimizle yüzleştiğinde, kendilerini bizlere daha yakın hissedeceklerinden eminim.

-Dedeniz Enver Paşa hakkında söylenenlerden dolayı çok rahatsız olduğunuzdan bahsediyorsunuz. Yanlış anlaşılmaları giderebildiniz mi?

Osmanlı’nın son dönemindeki padişahlar için yıllarca çok iyi şeyler söylenmedi. Tabii dedem için de... Ama o kadar çok kitap çıktı ki insanlar gerçekleri görmeye başladı. Eskiden dedem ‘anti kahraman’ olarak anılırmış ama ben bu yargıları yıkmak için her şeyi yaptım. Çünkü dedem bir kahramandı ve her zaman da öyle kalacak.

-Çektiğiniz acılardan, hüzünlü hikayelerinizden bahsettiniz. Hiç ‘Keşke böyle bir aileye mensup olmasaydım’ diye düşündünüz mü?

Hayır, asla böyle bir şey düşünmedim. Tabii ki ağır dönemler geçirdik, zor günler yaşadık ama her zaman gurur duyduğum, doğduğum andan itibaren kendimi ait hissettiğim bir aileye sahibim. Zorluklara, acılara, hüzünlere rağmen.

-Son iki yıldır hemen her alanda Osmanlı furyası var. Ne düşünüyorsunuz?

Her ülkenin bir tarihi vardır ama Osmanlı’nın tarihi kadar sanatı da var. Bu sanatın yansımalarının olması güzel fakat ‘moda’ olması yanlış. Çünkü bugüne kadar hep yokmuş gibi davranıldı. Sanki Osmanlı hiç olmamış da tarih Cumhuriyet ile başlamış gibi davranıldı. 700 yıllık bir geçmişi kimse yok sayamaz, saymamalı da.

MECBUREN İSTEMEDİĞİM BİR HAYATI YAŞIYORUM

Osmanlı Hanedanı mensubu olduğumu saklıyordum çünkü padişahlar öcü gibi gösteriliyordu.

Resan İris, V. Murad’ın kızı Fatma Sultan ve Mahmud Refik Bey’in evliliğinden dünyaya gelen Celal İris’in biricik kızı. Bebek’te bir yalıda doğdu. Prensesler gibi yetiştirildi ama o çocukken bundan hayli sıkılmıştı. Bugün ise hala sıkılıyor. Ama nedeni prensesler gibi yetiştirilmesi değil aksine bir zamanlar sıkıldığı o hayatı özlemesi... İris, Arzu Enver Eroğan ile aynı antika mağazasında çalışıyor.

-Röportaj öncesindeki sohbetimizde Arzu Enver Eroğan’ın çok aktif ve sosyal, sizin ise kendi kabuğunuzda yaşadığınızdan bahsettiniz. Biraz bu konuyu açar mısınız, neden böyle düşünüyorsunuz?

Bu bir tercih meselesi değil. Şu an mecburen istemediğim bir hayatı yaşıyorum. Yani sonuçta ben gençken gezmeyi, eğlenmeyi seven biriydim. Şimdi ise şartlar beni bu noktaya getirdi. Ayrıca sorumsuz ve bohem yaşamı hayal ediyorum. Belki de elde edemediğim için böyle düşünüyorum.

-İlginç bir adınız var. Resan ismi nereden geliyor?

Babamın anneannesinin adıymış. Kendisi bir Fransızmış ve hareme getirilmiş. Sultan V. Murad’ın karısı olmuş. Bir süre sonra babaannem Fatma Sultan’ı doğurmuş ve Müslüman olmuş. Adını da Resan olarak değiştirmişler. ‘Müjde veren’ anlamına geliyor.

-Söyleşinizde ilgimi çeken noktalardan biri de yıllarca hanedan üyesi olduğunuzu saklamanız... Neden saklamayı tercih ettiniz?

Osmanlı Hanedanı mensubu olduğumu saklıyordum çünkü o dönemlerde padişahlar öcü gibi gösteriliyordu. Memleketi satmışlar, kaçmışlar, hainlik yapmışlar... Dolayısıyla bunlar konuşulurken ve hatta ‘Hepsi vatan haini’ denilirken saklamaktan başka çarem yoktu. Çünkü onları savunacak gibi olsam hemen ‘Sen padişahçı mısın?’ gibi tepkiler alıyordum. Yıllar sonra, her şey açığa kavuşunca anlattım. Zaten çocukluğumda prenses gibi yetiştirildiğim için o bile beni sıkıyordu. Çocuk aklımla ‘Niye böyle bir ailedenim ki!’ diye hayıflanıyordum.

-Kitaptaki yorumlarınızı okuduğumda şimdi de bu düşünceden pek uzaklaşmadığınız görülüyor.

Yok, şimdi asla isyan etmiyorum. Bir kere bu ailenin mensubu olmaktan dolayı gururluyum ve kendimi çok farklı hissediyorum. Ne var ki ailede bazıları, insanı hayattan bezdiriyor. Hala sultandı, hanımsultandı muhabbeti yapıyorlar ve ben bunlardan çok sıkıldım. Bu sohbetlerin olacağını bildiğim için de bazen herkes bir araya geldiğinde gitmiyorum ya da sıkıldığımı belirtiyorum.

-Hanedan üyesi olmak hayatınıza ne kattı?

Hiçbir şey katmadı, bir getirisi olmadı. Ara sıra işte basında yer aldığımız için tanınır olduk. Ama hanedan üyesi olmak bana kendimi farklı ve özel hissettiriyor sadece...

-En büyük hayaliniz nedir?

Doktor olmak. Kadın doktor gördüğümde yıldız gibi seyrediyorum.

HANEDAN AİLESİNDE SADECE ERKEKLER DEĞİL GÜÇLÜ KADINLAR DA VAR

Hürrem Sultan’ın Torunları bir tarih değil söyleşi kitabı. Sonuçta bu insanlar şu an yaşadıkları hayatı bize kitapta anlatıyorlar.

sKitabı oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı?

 ALİ SERİM: İnci ile yıllar öncesine dayanan bir dostluğumuz var. Hep görüşürüz. Bu görüşmelerimizin birinde bana bu kitap projesinden bahsetti ve ben de kendisine seve seve yardımcı olabileceğimi ve her türlü desteği vereceğimi söyledim. Ama İnci benim de projeye dahil olmamı, kitabı birlikte hazırlamamızı istedi.

sKaç yılda tamamlandı?

 A.S: Tam üç buçuk yıl sürdü. Bu süre içinde 12 kişiyle röportaj yaptık. Tabii ki hiç kolay olmadı çünkü bazılarını ikna edemedik. O noktada da Arzu Enver Eroğan devreye girdi ve bize yardımcı oldu. Bazıları da yurtdışında yaşıyordu, onlara ulaşmamız, verecekleri cevapları beklememiz derken zaman geçti. Hatta bazılarına kış aylarında ulaşmamıza rağmen ‘İstanbul’a gelmeyi düşünüyoruz, orada görüşelim’ dedikleri için yaza kadar da beklemek zorunda kaldık.

-Okuyucular ne bulacak kitapta?

İNCİ DÖNDAŞ: Yıllardır padişahlar, prensesler ve sultanlarla ilgili pek çok kitap çıktı. Hepsinde de bunların hikayeleri vardı. Biz bu şekilde yapmak yerine birebir görüşerek gerçek hikayelerini yansıtmak istedik. Mesela Kenize Murad’ın kitaplarını, basında çıkan röportajlarını okumama rağmen kendisiyle konuştuğumuzda hiç duymadığım ya da okumadığım şeyler anlattı. Anlatacak o kadar çok şeyi var ki... Bir de şunu belirtmekte fayda var, Hürrem Sultan’ın Torunları bir tarih değil söyleşi kitabı. Sonuçta bu insanlar şu an yaşadıkları hayatı bize kitapta anlatıyorlar. Tabii geçmişte ailelerinin yaşadıklarının kendi yaşamlarını nasıl etkilediğini de dile getiriyorlar.

-Neden sadece kadınlar?

İ.D: Şimdiye kadar baktığımızda hep erkeklerin konuştuğunu, basına çoğunlukla onların demeç verdiğini gördük. Osmanlı denince bile hep erkekler ön planda. Ama bu ailenin bir de kadınları var. Biz onların neler yaptığını, nerede olduklarını merak ettik.

-Neden Hürrem Sultan’ın Torunları adını verdiniz?

A.S: Çünkü soy ağacına baktığımızda konuştuğumuz 12 kadının 12’si de Hürrem Sultan’ın soyundan geliyor.

-Sizi en etkileyen hikaye hangisiydi?

İ.D: Kenize Murad’ın hikayesinden çok etkilendim çünkü hakikaten filmlere konu olacak bir hayatı var.

A.S: Ben Emel Hodo’nun hayatından etkilendim. Yaşının 88 olmasına rağmen halen annesini özlüyor olması beni çok etkiledi. Onunla konuşurken hep gözümün önünde elinde bebeği olan bir kız çocuğu canlandırdım. Annesini anlatırken küçük bir kız çocuğu gibiydi, üç çocuğundan bahsederken ise anaç bir kadındı.

-Yeni bir projeniz var mı?

A.S: İki projemiz daha var, hatta ses getireceğine inanıyoruz. İkisi de yine söyleşi kitabı olacak.

 İ.D: Projenin ucu açık. Beş ay sonra da çıkabilir, beş yıl sonra da...