1 Ağustos 2025 Cuma / 7 Safer 1447

Osmanlı Sultanlarının Egzotik Hayvanları

Antik çağlardan bu yana hükümdarlar, saraylarında vahşi hayvanlar bulundurmayı güçlerinin bir sembolü olarak düşünmüşlerdi. Uzun süre devam eden bu anlayışı Osmanlı padişahları da içselleştirmiş, uzak diyarlardan getirttikleri bu heybetli hayvanların İstanbul’da düzenlenen törenlerde boy göstermesini istemişlerdi...

Murat Kutlu9 Ağustos 2014 Cumartesi 07:00 - Güncelleme:
Osmanlı Sultanlarının Egzotik Hayvanları

16. yüzyılın ortalarında Topkapı Sarayı, Eski Saray’ın bahçesi, Tekfur Sarayı ve Ayasofya yakınlarında vahşi hayvanların beslendiği bilinmekte. Yabancı seyyahların yazdığı eserlerde yahut o dönemde yapılan minyatürlerde, kabul törenleri veya şehzadelerin sünnet düğünlerinde sultanın kudretinin bir sembolü olarak vahşi hayvanların İstanbul’da gezdirildiğine dair ipuçlarına da rastlanmakta. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde, Sultan IV. Murat döneminde yeni yapılacak bir sefer için düzenlenen geçit alayında on aslan, beş pars ve on iki kaplanla birlikte tilkiler, kurtlar, çakallar ve sırtlanların yürüdüğünü anlatıyor. Özellikle aslanların kalın zincirlere vurulduğunu, bir kaza olması halinde görevlilerin, içinde afyon ve çeşitli uyuşturucuların bulunduğu ceylan etlerini taşıdıklarını yine seyahatnameden öğreniyoruz. (Tarihçiler Evliya Çelebi’nin bu bilgilerine ihtiyatla yaklaşır.)

Filolog Antonie Galland, 1672-1673 yılları arasında İstanbul’da bir sultani geçit alayına şahit olmuş, alayda yer alan evcilleştirilmiş parsların gösterisini de günlüğüne not etmişti. Osmanlı padişahları parsları, ona benzeyen diğer vahşi kedileri ve yırtıcı kuşları av seferlerinde sürekli kullanmışlardı. Ancak saraydaki parslar önem sırasında kesinlikle aslanlardan sonra geliyordu. Venedikli Giovan Maria Angiolello, Sultan II. Mehmet zamanında Hipodrom (Sultanahmet) yakınlarında bazı kiliselerin aslan ve fil evlerine dönüştürüldüğünü yazar.

ZÜRAFA VE FİL BİLE VARDI

1544 yılında İstanbul’da bulunan Fransız din adamı Jerome Maurand, saray dışında çeşitli yerlerde aslanlar, firavun fareleri, misk kedileri, kaplanlar, Sibirya parsları, leoparlar ve iki adet fil gördüğünü kaydetmiştir. Avusturya Elçisi Busbecq ise payitahtta bulunan yabani hayvanlar hakkında yazdığı 1555 tarihli mektubunda şöyle diyor:” İstanbul’da türlü türlü hayvanlar gördüm. Vaşak, yaban kedisi, panter, leopar ve aslanlar o kadar iyi terbiye edilmişti ki yanındaki adam yemek üzere ağzına verilmiş bir koyunu çekip aldığı halde hiç sükûnetini bozmadı. Bir küçük fil yavrusu da gördüm. Çok hoşuma gitti. Çünkü dans ediyor, top oynuyordu. İstanbul’daki hayvanlar arasında bir de zürafa varmış. Fakat tam ben geleceğim sırada ölmüş.” Elçi ve seyyahlardan edinilen bilgiler ışığında saraya ait vahşi hayvanların büyük kısmının arslanhanede ve Topkapı Sarayı civarında toplandığı anlaşılıyor. 18. yüzyıla gelindiğinde İstanbul’daki vahşi hayvanların Ayasofya Camii yakınında bulunan bir binada bulunduklarını biliyoruz.

Bu bina 1766 depremi ve 1802 yangınında kullanılamaz hale gelmiş ve hayvanların nerede barınacakları bir sorun olmuştu. Lakin padişahın emriyle At Meydanı’ndaki Fazlı Paşa Sarayı yeniden düzenlenmiş ve hayvanların bir kısmı buraya intikal ettirilmişti. 20. yüzyıla kadar devam eden saray ve çevresinde yabani hayvan besleme geleneği yerini Avrupa tarzı hayvanat bahçesi kurma girişimlerine bırakmıştı.

Osmanlı bürokrasisinin muhtelif törenlerde vahşi hayvanları görünür kılması, kendi içinde sembolik anlamları barındıran bir vakadır. Yabani hayvanların heybetli görünüşlerine rağmen son derece itaatkâr bir biçimde İstanbul sokaklarında yürütülmesi, halka hayret ve korku duygularını aynı anda yaşatırken perde arkasında padişah-ı âlem-penâhın (tüm dünyanın sığınağı) kudretini hissettirme ve tebaanın güvenini kazanma isteğini de açıkça göstermektedir.

 

ÖNERİLEN VİDEO

Lüks teknelerin gözdesi oldular: Kayıkta gözleme mesaisi

Kapat
Video yükleniyor...