Hikayesi olan insanları sevdiğimi belki defalarca yazdım... Ama bu hafta bir hikayeden fazlası var bu sayfada! Yazılsa roman olacak, filmlere konu olacak bir yaşam hikayesi var karşınızda! Yıllardır tanıdığım, daha doğrusu anladım ki tanıdığımı sandığım ‘ağabey’ sıfatını en güzel taşıyan uzun yol dostlarımdan birine sevgili Ramazan Bingöl ile dertleştim. Tamam bugün belki her şey şahane görünüyor uzaktan bakıldığında... Adam bir marka ve haliyle de zengin! Eee? Ya bugünleri görene kadar yaşadıkları? Yüreğim parçalandı zaman zaman... Yutkunamadığım yerler var ve yazmaktan imtina ettiğin detaylar! Bugün lokantalarında milyonlara hizmet veren bu adam, ömründe ilk kez lahmacunu tadarken, ekmek arasında yemiş ‘bitmesin’ isteği ve ‘ya doyamazsam’ ürkekliğiyle! Şimdi sevgili Ramazan Bingöl’ün yüzüne baktığımda her çizgisinde o yaşanmışlıkları daha net göreceğim eminim... Bir sıcak kap yemeğe muhtaç bir çocukluktan çıkıp, lokantacılığın kitabını yazacak kadar devleşen bu koca yüreğin gizli dünyasını araladım bu hafta sizler için! 10 yıl içinde dünya yeni bir BurgerKing, McDonald’s benzeri bir marka kazanacak benden size tüyo! Nereden mi biliyorum? Haydi buyurun, haber bahane bu hafta Ramazan Bingöl’ü işaret ediyor... Keyifli okumalar olsun dostlar...
Hayat nasıl gidiyor, neler yapıyorsun?
İyi Allah’a şükür, her şey iyi gidiyor. Çok çalışıyoruz. Çünkü, güçlü Türkiye olması için güçlü markalarımızın olması lazım. Dünyaya bak hangi ülkenin ne kadar güçlü markası varsa, o ülke o denli güçlü! Sektörü fark etmez tekstil, otomotiv, teknoloji ama marka olmamız lazım. Bu saatten sonra bir Gucci, Versace, Chanel yapmamız kolay değil elbet! Lakin Türkiye’nin dünya çapında marka çıkarabilmesinin en kolay yolu gıdadan geçiyor. Dünya çapında markalarımız olabilir ve birçok alanda söz sahibi olabiliriz! Buradan hareketle ‘Ramazan Bingöl - Köfte Steak’ diye bir konsept geliştirdik, dünyanın her yerinde açılabilecek bir konsept bu! İlk şube Güneşli’de açıldı, sırada Maslak var. Ayrıca Suudi Arabistan’dan Al Rajhi Grup ile anlaştık ve Riyad’da ilk franchise şubemiz hayat bulacak. Dünya’ya bu marka ile açılacağız.
Dünya çapında markalaşma anlamında iddian ne kadar büyük?
Tekstilde on tane Armani çıkarırız! Elde argümanlar var, dünya markalarını ezer geçeriz ama pazarlama ve stratejiyi iyi yapamamışız. Adamlar yüz sene önce başlamış çalışmaya, şimdi ekmeğini yiyorlar bu alanda... Biz de gıdada çok iyiyiz, doğru pazarlama ve strateji ile başaracağız! İlk olarak Ortadoğu ile başladık. Uluslararası pazarda gıda sektörünün Giorgio Armani’si olacak kadar iddialıyım!
Ramazan Bingöl’ün bu noktaya geliş hikayesini anlatsana...
Bizimkisi klasik bir Türk filmi gibi... 12 çocuklu bir ailenin çocuğuyum, 5 kardeşim vefat etmiş. Bu kardeşlerim açlıktan, ilaçsızlıktan, soğuktan yani yokluktan vefat etmişler. Düşün nasıl fakir bir aileden geldiğimi! İlkokul birinci sınıfı Urfa’da okudum ve kaldım! Aşırı tembel bir çocuktum, 7 yaşındayken de İstanbul’a geldik zaten. İstanbul’da ilkokula yeniden başladım, hep zorlamayla geçtim. İlkokulda fakirler ve tembeller kümesi vardı, hakir görülür ve ayrı otururduk. Okul dışında Beyoğlu’nda sakız satıyordum o zamanlar. Evimiz Şişhane’deydi ve arada hayırsever zenginler bizi mağazalara götürür, elbiseler falan alırlardı. Sakız sattım, su sattım! O yıllardan bu zamana hep çalışıyorum! 50 yaşıma geldim, 7 yaşımdan beri babam dahil kimseden para almış değilim.
Fakir ve tembel yaftasından zengin, çalışkan adam çıktı yani..
Aynen öyle oldu. Zar zor, ite kaka ilkokulu bitirdim. Geçmişe bakınca rüya gibi geliyor. Muhafazakar camiadan restorancı olup yazan, çizen, kitapları olan benden başka kimse yok. Bu alanda ilkim. İlkokul mezunuyum ama fakirlik ve tembellikten, çalışkan ve zengin bir adam çıktı.
FAKİRLİĞİN KOKUSU VARDIR!
İçinde böyle bir cevher vardı da neden ilkokulda çıkaramadın?
Fakirlik, garibanlık zor Gökay! Fakirliğin kokusu var, bilir misin? O fakirlik, yokluk ilginç birşeydir, zordur! Kim elinden tutacak senin? O dönem en büyük hayalim sıcak tutacak ayakkabı, rahat ev ve sıcak yemek yemekti... En büyük hayali bunlar olan çocuklar, bugün bunları nasıl kafasında kursun da hayal etsin?
Bir dönem hayalin sıcak bir kap yemekken, şu an lokantaların var. Ağzına attığın her lokmada ne hissediyorsun?
Kötü oluyorum, duygulanıyorum. Elhamdülillah! Lokantacılığın kitabını yazan adam oldum, gururluyum. Ben ilk lahmacunu nasıl yedim biliyor musun? Çocuktum, sakız satıyordum sokaklarda... O yıllarda lahmacun öyle kıymetli geliyordu ki! Doyamama korkusuyla, lahmacunu ekmek arası yemiştim! Hiç unutmam! Çünkü biterve doymazsam bir tane daha alamazdım.
Sonra ne oldu?
Sonra erkek berberliğine başladım, askerde berberlik yaptım. Berberlik yaparken, dükkanda okunmuş TeksasTommiks ya da Zagor gibi çizgi romanları Pazar günleri sinema önünde satardım.
Para kazanmayı çocuk yaşta öğrendin yani...
Mecbursun abi! Var mı şansın?
Fakirlik hırsı mı kamçıladı seni?
İhtimaldir ki! Ben yapı olarak çalışmayı seven bir insanım, ideallerim var.
‘HAYATINA SAHİP ÇIK’PROJESİYLE FARKLI MAHALLE TEMSİLCİLERİ BİR ARAYA GELDİ!
‘Hayatına Sahip Çık” Projesi nasıl hayat buldu?
Turyid, Turizm Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği daha ziyade Reina, Sortie gibi alkollü işletmelerin olduğu bir dernek... TÜRES ile TURYİD hiç ortak iş yapmıyordu. Ama Reina saldırısı sonrası TURYİD Başkanı Kaya Bey beni aradı ve Ortaköy’de yürüyüş yapacaklarını söyledi. Sektörün diğer en büyük derneği olarak bizi de yanlarında görmek istediklerini söyledi. Baktığında memleket meselesi ve kişinin fikri, zikri ne olursa olsun bir kenara koymak lazımdı! Ortaköy yürüyüşünü yaptık. Hemen o anda, bir fikir belirdi ve bu işi sürdürüp, topluma mesaj verelim istedik. İlk defa farklı mahallelerin temsilcileri bir araya geldi ve ‘Hayatına Sahip Çık’ projesi ortaya çıktı.
Sonra ne oldu?
Bir gecede karar verdik. ‘Hayatına Sahip Çık’ dedik. Sabahına o karlı dönemde çekimleri başladı. STK temsilcileri, sanatçılar, kanaat önderleri destek verdi. Projeden, iki gün sonra izlenme rakamı 45 milyona ulaşmıştı.
Sırf dijital platformda mısınız?
Öyle başladı. Televizyonda ve yurtdışında da başlıyor şimdi. Tahminimizden çok daha fazla destek aldık. Sanat, edebiyat dünyasından pek çok isim bu projenin içinde yer almak istiyor.
Urfa’dan çıkıp İstanbul’a göç ettik. Zar zor, ite kaka okudum. Geçmişe bakınca şimdi rüya gibi geliyor. İlkokul mezunuyum ama fakirlik ve tembellikten çalışkan ve zengin bir adam çıktı.
‘DÜNYA MARKASI ÇIKARACAĞIM’ DEDİM İNANMAYIP GÜLDÜLER
Markalaşmayı o yıllarda koydun ama kafaya değil mi?
Sonra eski firmayla çalışmayı bıraktım ve kendi ismimle yoluma devam ettim. Ramazan Bingöl markasını tescilini aldığımda herkes benimle dalga geçti. Sene o zaman 1995’ti “ Oğlum sen kimsin, ismini kim alacak? Tescil ettirsen ne olur, ettirmesen ne olur? “ dediler. Dünya markası olacağım dedim, inanmadılar. Şu an aklına gelebilecek her ürünün, Ramazan Bingöl isim tescili bende, çünkü marka olmayı kafaya koydum bir kere...
Görüyorum ki restorancılıkta bugün habere konu olan ne varsa, yıllar önce öngörüsünü yapıp yatırımını yapmışsın ya da tedbirini almışsın, öngörülerin yüksek mi?
Öyle! Bugün gıda güvenliği konuşuluyor, biz müşterilerin görebileceği ilk açık mutfağı yaptık. İsraf, çocuklara hayvan sevgisi ve hayvan hakları konuşuluyor değil mi şu günlerde? Biz, yemek sonrası kalanları atmayıp, çocuklarla hayvanları doğal ortamlarında buluşturuyoruz yıllardır. İsrafın önüne geçiliyor. Çocuklar hayvanları tanıyor, seviyor. Patlıcanın, biberin fabrikada yapıldığını sanan çocuklar var Gökay! Çocuklar pratikte görüyor ve öğreniyor her şeyi... Hayvanları aç, susuz bırakmamış oluyoruz, bu da ayrıca bir mutluluk. Yıllardır çocuklarımızın bulunduğu alan kameralarla gözlenir, pedagoglarımız vardır. Yemek yediğin yerden videodan çocuğunu izleyebiliyorsun an be an! Bunları müşteriye daha iyi hizmet vermek için yapıyoruz.
Organik ürünlerin de var değil mi?
Kahveden tut, reçele hatta kupalara kadar 40’a yakın markam var. Bunları restoranların girişi dışında tüm free-shoplarda ve duty-freelerde bulabiliyorsunuz. Türkiye’de ilk defa Ramazan Bingöl markalı bay ve bayan parfümümüz var.
Sen mi formülize ettin?
Evet! Zaten kadın kuaförüyüm ben unuttun mu?
Kadın nasıl kokmalı sence?
Çiçek gibi!
Ya erkek?
Çiçeğin biraz daha ağırı kokmalı...
Yıllardır uğraşıyorsun uluslararası çapta marka olmak adına... Muhafazakar kimliğinin önünde engel olduğunu düşünüyor musun?
Hiç! Çünkü beni bilen böyle biliyor.Bak Gökay, ben 17 senedir filan ticaret odasındayım. TOBB’da hala Türkiye Gıda Meclisi’nde tüm Türkiye’deki restoranları temsil ediyorum. TÜRES Genel Başkanıyım! Bulunduğum her ortamda ve dahi gezide muhafazakar kimliğimi hep belli ettim. İnsanlar saklarken bile ben alenen ortadaydım. Böyle açık olunca insanlar sana saygı duyuyor. Bana ters ve içki satmıyorum bu kadar. Kullanan da onun hesabını bana verecek değil ya! Öyle bir dönemdeyiz ki memleketimizin her konuda bir bütün olması lazım! Bana ne baba kim ne yiyor, içiyor. Ben buyum! AllahuTeala isteseydi herkesi tek kalem yapardı değil mi? Allah’ın istemediği bir şeyi ben niye isteyeyim?
ASKERDE KUAFÖRDÜM FÖN ÇEKTİM Mİ BOZULMAZ
Kuaförlüğü askerde öğrenmişsin.
O dönem en değerli meslek kadın kuaförlüğü. Askerlik öncesinde bir iki kere bir yakınımın dükkanına gitmiştim, askerde de terhise hazırlanan kuaför arkadaştan öğrendim. Askerlikten sonra berberlik ve lokantacılık diye devam etti hikaye.
O yıllarını özlüyor musun?
Kızlarıma fön çekiyorum. Mütevazı değilim, bir saça fön çektiğimde yıkanana kadar bozulmaz! İyi berberim! Olay bu Gökay’cığım...
Lokantacılık işleri nasıl başladı?
Berberliği bıraktım ve gıda sektöründe bir firma ile çalışmaya ve sektörü tanımaya başladım. Getir, götür işleri derken kasaya geçtim. Yönetimde yer alacak kadar donattım kendimi. Çalıştım, araştırdım, çok çalıştım! Lokantacılık adına ne varsa okudum. Şu an sekizinci baskıda olan ve okullarda okutulan, lokantalar nasıl yönetilir temalı kitabımı yazdım. Toplamda üç kitabım var. Dördüncü kitabım da yolda, o kitapta da ‘ nasıl marka olunur’ anlatıyorum.
FARKLILIKLARI OLAN BİR ÜLKEYİZ AMA BİZ BİRİZ
Projede ters köşe isimleri özellikle mi seçiyorsunuz?
Görünen ne ki! Daha da farklı isimler gelecek! “Asla yer almaz, yan yana gelmez” denilen kişiler de şimdi çekiliyor. Sinerji şu: Evet farklılıkları olan bir ülkeyiz, herkes farklı düşünebilir, yaşayabilir ama biz biriz...
Basında ‘Rakıcılar ve Ayrancılar’ deniyor iki dernek için...
Biz ayrancıyız, milli içkimiz ayran! Mesele memleketti, ne yapalım? Şimdi birlik zamanı, yaşam ve görüşleri ön plana almamalıyız.
Bu birleşmeyle ne çıktı ortaya?
En önemli şunu gördüm, bizim mahalleyle o mahalle birbirini iyi tanımıyor. İletişimimiz iyi değil ve ayrılıkların da sebebi bu. O mahalle, bu mahalle demeden iletişimimizi iyi kursak inanın şu an pek çok sorun kolayca çözülür.
İşbirliği devam edecek mi?
TÜRES’in kırmızı çizgileri var. Onlara saygı duyulduğu sürece devam edeceğiz. Ortak yaptığımız hiçbir eylemde içki olmayacak. Değerlerimiz içerisinde iş yapacağız.
Peki son olarak halkımıza çağrın ne hayatlarına sahip çıkma konusunda?
Bu saldırıyı yapanların amacı bizleri korkutmak, sindirmek, ölüm korkusu yaşatıp psikolojimizi bozmak! Biz de diyoruz ki öleceksen ne bir saniye önce, ne bir saniye sonra... Zaten öleceksin! Yeri ve zamanı belli, korkunun ecele faydası yok! Biz diyoruz ki hayatın normal rutinini değiştirmeden yemeğe çık, alışverişini yap, çayını iç, tatiline git, sinemanı izle, tiyatroya git yani sokağa çık!
Parfüm ürettiğimde ‘kafayı yemiş’ diyenlerin hepsi şimdi müşterim!
Muhafazakar kanat içinde farklı bir duruşun var! Eleştiren oluyor mu?
Olmaz mı? Ne zaman birilerinin dediğine takılırsın, işte o an başarılı olma şansını yok edersin! Parfüm yaptım, “Kafayı yemiş” dediler. Şimdi o konuşanların hepsi kullanmaya başladı. Alkolsüz parfümler üretiyorum.
Kendine vakit ayırabiliyor musun?
Ne kadar yoğun olursam olayım haftanın 2-3 günü saunamı yaparım. Sporumu aksatmam. Ailemle yemeklere çıkar, tatile gider, sinema keyfi yaparım.
Kaybetme korkun var mı?
Kaygı herkeste var dostum. Ne kadar azaltırsan hayatın o kadar rahat eder. Benim için en önemli şey itibardır. Benim kaygıyla ilgili çok bir sorunum yok çünkü teslim olmuş durumdayım. Rabbim ne verirse baş üstüne!
Hataların, pişmanlıkların var mı?
Hiç bakmıyorum var varsa da yok sayıyorum!
Kriz yönetimlerinde nasılsın?
Türkiye gezi olaylarından bu yana sıkıntılı dönemler yaşıyor. Her zaman için bir B ve C planım var. 200 adamın maaşını yönetiyoruz ki dünyanın en zor işini yaparken bunu beceriyoruz.
Yeme-içme işi zor mu?
Kusursuz olmak zorundasın. Adam her şeyi beğenir, otoparkçıya gıcık olur. Her şey güzel olur, çay kötü olur. Sıkıntı oluşur.
Pprestijli semtlerde restoran açabilecekken neden ters köşe yerleri seçtin?
Allah beni böyle imtihan ediyor demek ki! Bu işi yaptığımdan beri hep sıkıntılı yerlerde dükkan açıyorum. İyi bir lokasyon dediğim hiç bir dükkanım olmadı, gariptir ben de çözemedim!
Ama verimi sağlıyorsuni!
Her biri güzel iş yapıyor. Uzmanların “ Yüzde 99,9 iş yapamaz” dedikleri her yerde ben yaptım. Buralarda rekabetten uzak ve tek oluyorum. İşin esprisi bir yana ben Ramazan Bingöl markasına güveniyorum, açtığım her yerde iş yaparım.
TÜRES nasıl gidiyor?
TÜRES, Tüm Restoranlar Lokantalar Ve Tedarikçiler Derneği kendi alanında Türkiye’deki en büyük dernek... Türkiye’deki alkolsüz olarak aklına gelebilecek birçok büyük firma bizim üyemiz. Kuruluş amacı Türk mutfağını tanıtmak, ahiliği yeniden ihya etmek ve sektörümüzdeki sorunları çözmek! 10 yıllık bir derneğiz, daha önce 7 sene falan başkanlık yapmıştım. Şimdi yeniden başkanlığa geldim. Bir kaç sene önce içinde mobil mutfak olan bir tır bağışladık Kızılay’a. Eğitimler veriyoruz ve şimdi büyükşehirle beraber bir okul açtık, İSMEK! Orada öğrenciler yetiştiriyoruz. Medeniyet Üniversitesi ile protokol anlaşması yaptık Türk Mutfağı Sanatları ve Gastronomi bölümü açıyoruz. Uluslararası festivallerde Türk mutfağını tanıtıyoruz. En son Sayın Bilal Erdoğan’ın başkanlığını yaptığı ETNOSPOR Konfederasyonu’nun etkinliğinde TÜRES olarak hem orta Asya Mutfağı’nın hem de Türk Mutfağı’nın en leziz yemeklerini halkımıza tanıttık. Tabii bunlar çalışmalarımızın sadece bir kısmı!