1 Temmuz 2025 Salı / 6 Muharrem 1447

Şimdikiler iki günde ünlü oluyor, biz halkın gönlünde sindirerek yer ettik

Geçtiğimiz günlerde Türkan Şoray-Sinemam ve Ben adlı bir kitapla hayranlarını sevindiren Türk sinemasının sultanı Türkan Şoray, kitabında 60'lı yıllarda başlayan sinema serüvenini, hayal kırıklıklarını, ne zorluklar altında film çektiklerini anlatıyor. Oyuncu olmayı hiç düşünmediğini anlatan Şoray, bunun annesinin kararı olduğunu söylüyor.

HALE CEYLAN BARLAS/[email protected]2 Aralık 2012 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Şimdikiler iki günde ünlü oluyor, biz halkın gönlünde sindirerek yer ettik


 


Fatih'te iki yanında cumbalı ahşap evlerin dizili olduğu sokakta orta halli bir ailenin kızı, tesadüfler sonucu adım attığı sinema dünyasında yıllar boyunca hep zirvede kalmayı başardı. Bir masal cümlesi gibi görünen bu cümle aslında bir gerçek. Bu, Türkan Şoray'ın gerçeği... Şimdiye kadar birçok yazar tarafından her yönüyle anlatılan, hakkında kitaplar yazılan Türk sinemasının Sultan'ı Türkan Şoray, bu kez kendi hayatını kaleme aldı. Ünlü oyuncu, Türkan Şoray-Sinemam Ve Ben'de 60'lı yılların melodramlarından 70'lerin toplumsal gerçekçi filmlerine, sinemadaki büyük krizi atlatıp kadının özgürleşmesinin sembolü olacağı yapımlara uzanan sinema hayatını anlattı.


Şoray ile Bir Zamanlar Osmanlı dizisinin setinde hem diziyi hem de yeni kitabını konuştuk...


Yıllarca sizinli ilgili pek çok kitap yazıldı. Fakat Sinemam ve Ben'i bizzat siz kaleme aldınız. Neden?


Satır satır, sabah dörtlere kadar bilgisayar bile kullanmadan kalemimle yazdığım her kelimesi bana ait bir kitap. Zaten bu duyguları benden başka kimse anlayamaz. Ayrıca birine anlatıp onun yazmasını da sevmiyorum. Hakkımda çıkanlar daha çok beni gözlemleyerek yazılan kitaplardı. Benim sinema hayatımı ya da biyografimi yazıyorlardı. Fakat bu kitap gerçek ve okuyanlar beni çok daha iyi tanıyacak.


Ne kadar sürede bitirdiniz kitabı?


Zaman zaman çevremdekiler kitap yazmam hakkında beni teşvik ediyordu. Sonra düşündüm ki 'İleride mesleği bırakacağım, yeni nesle geçmişimden bir şey kalsın.' Ayrıca Yeşilçam bambaşka bir dönemdi. Şimdiye kadar filmleri çekildi kitaplar yazıldı ama o ortamın içinde olan bir oyuncu tarafından hiç kaleme alınmamıştı. Ben de bir buçuk iki yıl önce yazmaya başladım. Mesela gece yatıyorum, aklıma bir şey geliyor, kalkıp yazmaya devam ediyordum.


Neler anlattınız kitapta?


Hayatımı anlatıyorum. Bir de 60'lardaki sinemanın o altın yıllarından bugüne Türk sineması nasıl bir değişim geçirdi onu anlatmaya çalıştım. Kırgınlıklarımı dile getirdim. Bir oyuncu olarak nasıl evrim geçirdiğimden bahsettim. Eskiden Yeşilçam filmleri küçümseniyordu ve bu beni çok üzüyordu. Bir ticari filmler bir de adam gibi gerçekçi filmler yapılıyordu. Fakat onların çoğu unutuluyordu, sonra da 'Aman Yeşilçam sineması işte' diyorlardı. Bir kere Yeşilçam halkın sinemasıydı. Halk var etti sinemayı. Ne devlet destekliyordu ne bir başkası. Sadece halk destek veriyordu. Bunun gibi bilinmeyenleri anlattım.


Sinemaya bir görev niteliğinde mi kitap?


Yıllarca Yeşilçam ile ilgili pek çok şey birikmişti içimde. Kitapta her şeyi anlattım. Dolayısıyla sinemaya bir görev olarak gördüm ve yazdım. Bir de yaşadığım tecrübeleri hem oyuncu arkadaşlar hem de oyuncu olmak isteyen gençler için yazdım. Ne koşullarda çalıştğımızı, teknik imkanlarımızın kısıtlı olduğu, tek lambayla, tek minibüsle o muhteşem filmleri çektiğimizi anlattım. Şimdi bakıyorum tabii teknoloji ilerledi, sansür yok, setler, ortamlar değişti, rahatladı.


Sansür derken?


Yani o dönemler her istediğimiz konuda film çekemiyorduk. O nedenle de hep aynı konular etrafında dolaşıyorduk. Şimdi herkes ne dilerse onu yapıyor.


SETE İLK GİTTİĞİMDE HİÇ KORKMADIM


 Daha oyuncu değilken sete gitmeniz, oradaki oyunculardan imza istemeniz... Sonra Yeşilçam'ın vazgeçilmez isimlerinden biri olmanız... Hiç aklınızdan ünlü bir oyuncu olmak geçiyor muydu?


Aklımın ucundan bile geçmiyordu. Okuyordum... Ama kader her şeyi hazırlamıştı. Düşünmediğiniz bir anda da karşınıza çıkartıyor. Yani rastlantılar değiştirdi hep hayatımı. Türker İnanoğlu beni gördü, hayatım değişti. Annemle konuşup oyunculuk için izin istediler, annem 'Evet'  dedi. Oyuncu olmak benim kararım değildi. Çok küçüktüm. Annem tamam dedi, kendimi film setinte buldum.


İlk set gününüzde korktunuz mu?


Hiç korkmadım. Çünkü kaybedecek bir şeyim yoktu. Oyunculuk nedir? İyi oynamak, kötü oynamak nedir? Kötü oynarsam ne olur gibi şeyleri bilmediğim için, kim ne derse 'Peki' diyordum.


Türkan Şoray'ı Türkan Şoray yapan neydi?


Türkan Şoray olmam benim dışımda gelişen bir şeydi. Planlayıp hazırlamadım. Kendi kendine ve zamanla oluştu bu olgu. Çünkü eskiden bir filmle şimdiki gibi ünlü olmuyordunuz. Mesela beni adımı bilmeden 'kara kız' diye sevdiler. Sonra sonra adımı öğrendiler, sonra sonra sokakta görünce tanımaya başladılar. Şimdi biri bir dizide bir kere oynasa iki gün sonra ünlü oluyor, herkes tanıyor. Ama öyle yavaş yavaş tanınmamız sayesinde kalıcı oldu bizim dönemimiz... Yani hepimiz sindire sindire yer ettik. Hiçbir zaman da şöhret şımarıklığı yaşamadım.


Kitapta, filmlerinizdeki tüm kıyafetlerin size ait olduğunu anlatmışsınız.


Filmden ne kazanıyorsak hepsini kıyafete yatırıyorduk. Ve ben özel hayatımda giyemeyeceğim kostümleri alıp beş dakika giyiyordum, sonra dolaba kaldırıyordum. Üstelik o beş dakikalık görüntü için dünyanın parasını veriyordum. Tabii bir tek ben değil, tüm kadın ve erkek oyuncular böyleydi.





Ne yapıyordunuz mesela, her sahneye bir kıyafet mi alıyordunuz?


Evet genelde öyle oluyordu. Tonlarca kıyafet satın alıyordum. Mesela Seni Kalbime Gömdüm filminde giyeceğim tüm kostümleri Yıldırım Mayruk'a diktirmiştim. Çünkü çok zengin bir burjuva kadınını canlandıracaktım ve inandırıcı olması için bir tasarımcıyla çalışmıştım. Düşünebiliyor musunuz maddi anlamda nasıl açıldığımı... Sonuçta bu paraları yapımcı değil ben ödüyordum. Yapımcıya kalsa 'Git mahalle terzisinde diktir' de diyebilir.


 Sette sultanlara layık yaşıyorum


 Bir Zamanlar Osmanlı dizisi yeni sezona çok farklı bir konsept ve oyuncularla devam ediyor...


Bir kere bu dizi çok büyük bir maliyetle çekiliyor. İnanılmaz büyük bir platoda hazırlandı. Hatta ilk gördüğümde inanamamıştım. Duvarlara dokunmuştum gerçek mi diye. Dolayısıyla da dizinin iyi olması için de hiçbir masraftan kaçınılmıyor. Geçen sezonki oyuncular da inanılmaz özverili ve çok yetenekliydi. Ama değişiklikler oldu. Yeni katılan arkadaşlar da çok yetenekli. Hepsi çok saygılı. Herbiri işine çok emek veriyor. Dizinin devam ediyor olması da beni çok mutlu ediyor. Bu dizinin en güzel tarafı Osmanlı'nın en güzel dönemi Lale Devri anlatılıyor. Mesela bizim dizimizle birlikte bilmeyenler de Kıyam'ı öğrendi. Tamamen bir tarih dersi gibi... Ben de bu dizide bulunmaktan dolayı çok memnunum.Yaşamış olan bir sultanı canlandırmış olmak bende farklı duygular uyandırıyor. Üstelik kostümler de o kadar güzel ki onları giydiğim zaman tamamen havam değişiyor. Her hafta 'Acaba önümüzdeki hafta ne giyeceğim' diye heyecanla bekliyorum.


Mutlaka bir çok dizi teklifi almışsınızdır. Neden Bir Zamanlar Osmanlı?


Ben sinema emekçisiyim. 50 yıl sinemaya emek verdikten sonra şimdi dinleniyorum. Çünkü sete haftada bir gün geliyorum. Gayet şık bir odam var. Tam sultanlara layık yaşıyorum. Her şeyimle ilgileniyorlar. Giydiriyorlar, süslüyorlar, sonra köşe yastığı gibi köşeme oturuyorum. Artık yorulmayı genç arkadaşlara devrettim. O bakımdan çok memnunum.


Sette herkes tarafından çok seviliyorsunuz.


Ben de herkesi çok seviyorum. Oyuncu kızlarımız birer prenses, erkeklerimiz ise birer prens gibi. Çok güzel ve yakışıklılar. Üstelik işlerine de aşkla sarılıyorlar. Hepsinin gözünde azmi gördükçe mutlu oluyorum ve onlarla birlikte yenileniyorum.


Çekimlerde de çok eğleniyormuşsunuz ve espriler yaparmışsınız...


İnsanları çok seviyorum ama sette çalışan insanları daha çok seviyorum. Çünkü o kadar çok yoruluyorlar ki üzülüyorum da... İşimi bitirip giderken bile 'Sizi çok seviyorum arkadaşlar. Ben gidiyorum ama aklım sizde kalacak. Siz daha saatlerce buradasınız' diyorum. Hepsiyle yakından ilgileniyorum. Bir de set ortamlarını iyi bildiğim için sette çalışanların halini daha iyi anlıyorum. Mesela siz anlayamazsınız, gidip bir sette bir iki gece kalmanız gerek. Sonra dersiniz ki 'Ben burada daha fazla kalamam!' O kadar zor. O nedenle başlayan bir dizinin hemen yayından kalkmasına da çok üzülüyorum. O kadar insan emek veriyor ve sonra umutları sönüyor ki... Yaşamayan bilemez.


 Nostaljiye takılıp kalmayı sevmiyorum


 Adana Altın Koza Film Festivali'nde 'Türkan Şoray Umut Vaaden Kadın Oyuncu Ödülü' verildi ilk kez. Neler hissettiniz?


Aslında ilk kez verilmedi. İlk kez 10 yıl kadar önce yine Altın Koza'da bu ödülü Hande Ataizi'ne vermiştim. Sonra Altın Koza yapılmadı. Bu sene tekrar başlayınca benim ödülümü de devam ettirdiler. Ama bir genç oyuncuya dolaylı da olsa böyle bir ödül vermek çok hoş. Ayrıca benim sinemadaki kariyerime önem verip böyle bir ödül dalının da olması tabii ki oyuncu olarak gururum okşadı.


Sinemanın geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Türk sineması çok yol aldı ve artık kimsenin bahanesi kalmadı. Herkes iyi olmak zorunda. Sansür yok, teknoloji var, her türlü imkana sahipler, üstelik yıllar önce bu kadar pr çalışmaları da yapılmıyordu... o nedenle sinemayla ilgilenen herkesin tek yapmaları gereken biraz yaratıcılık. O yoksa yapacak bir şey de yok.


Dila Hanım dizisiyle ilgili ne söyleyebilirsiniz. Beğendiniz mi?


Mukayese etmiyorum açıkçası. Bizim çektiğimiz filmle şimdi çekilen dizinin mantığı çok farklı. Çünkü bir filmin dizisini çekince mecburen uzatıyorlar ve o zaman da işin bütünlüğü bozuluyor. Tabii bu diziyi yapanların suçu değil. Ona bakarsanız Al Yazmalım'da çok tutmadı. Bizim filmde motor yoktu cep telefonu yoktu... Ama dizide her şey farklıydı. Bir de insanların beklentileri hep farklıdır. İlk seyrettiği onun için bakidir...


Eski filmlerinizi izler misiniz?


Hiç izlemem. Çünkü nostaljiye takılıp kalmayı sevmiyorum. Ayrıca seyrederken de kendime yabancılaşıyorum. Sanki ben değilmişim de bir başkası oynuyormuş gibi geliyor.