2 Ağustos 2025 Cumartesi / 8 Safer 1447

Tarihimizin sesli şahitleri

Kökleri Orta Asya’ya kadar uzanan askeri bando ‘mehter takımı’, savaşta öyle müzik icra ederdi ki askerin heyecanını üst seviyede tutmaya çalışırdı. Onları bir kuşatmada gören İspanyol şair Jerónimo Sempere, mehter takımını çıldırmış aslanlara benzetmişti.

Murat Kutlu11 Ağustos 2013 Pazar 07:00 - Güncelleme:
Tarihimizin sesli şahitleri

Türklerde müziğin askeri amaçlı kullanılması çok eski dönemlere dayanmaktadır. Bu gelenek Türk topluluklarının Anadolu’ya gelmesiyle de kesintiye uğramamış aksine gelişerek devam etmiştir. Neredeyse bağımsız her Türk devletinde görülen ve sonraları mehter (Farsça mihter) adını alan nevbet geleneği, Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlı başına bir kurum haline gelmiş ve yüzyıllarca varlığını sürdürmüştür.

Osman Nuri Ergin, Türk Maarif Tarihi adlı kitabında mehter kelimesinin Farsça Mâhiter terkibinden bozma olduğunu, bunun da yeni ay (hilal) anlamına geldiğini ifade eder (Mehter takımı bir hilal şeklinde açılarak müzik icra ediyordu). Ancak genel kanı mehter sözcüğünün Farsça mihter kelimesinden türemiş olup “en büyük, pek yüce” gibi anlamlarına geldiği yönündedir. Bazı İslam devletlerinde bu kelime, saray teşkilatında görevli memur veya vezirler için de kullanılmıştır.

İLK DENEMELERİ OSMANLI’DA

Kökleri Orta Asya’ya kadar giden askeri bando takımına terim olarak ilk kez mehter denmesi Osmanlı dönemine rastlar. Selçuklu hükümdarı Sultan Alâeddin, uç bölgelerde gösterdiği başarılar nedeniyle Osman Gazi’ye nakkare ve davul (tabl) göndermiş ve böylece bu geleneğin Osmanlılarda uzun süre yaşamasına vesile olmuştur. Mehter takımı bir davul, bir zurna, bir çift nakkare, bir borazan ve bir zilden oluşmaktaydı. Bu şekilde bir araya getirilen sazların hepsine bir kat denirdi ve bu katları arttırmak mümkündü. Örneğin padişaha ait mehter takımı tam dokuz kattan oluşmaktaydı. Yani 9 davul, 9 zurna, 9 çift nakkare, 9 borazan ve 9 zil. Evliya Çelebi, bu sayının zaman zaman 12’ye kadar çıktığını yazar. Sazların herbirinin başında görev yapan zurnacıbaşı, davulcubaşı, borazanbaşı gibi liderlerin dışında tüm mehteri idare eden bir de mehterbaşı bulunurdu. Dokuz katlı böyle bir mehter tam 47 kişiden oluşmaktaydı. Mehterhanede görev yapacak gençler genellikle acemioğlanlar ocağından seçilirdi. Bu yüzden mehterhane her zaman saray teşkilatına bağlı bir kurum gibi görülmüş ve öyle çalışmıştı.

17’nci yüzyılda Mehterhane-i Hûmayun’da aylıkla çalışan sanatçı sayısı 300’dü. Üstelik sadece padişaha ait değil sadrazam, vali, kaptan-ı derya, yeniçeri ağası ve sancakbeylerine ait mehterler de bulunmaktaydı. Mehter takımının müzik icra etmenin yanında önemli görevlerinden biri de savaşlarda hükümdarın gücünü simgeleyen tuğ’u taşımasıydı ki bu durum Osmanlı Devleti’nde sultan ile mehter arasında kutsal bir bağın kurulmasına neden olmuştu. Savaşlarda askerlerin heyecanını her daim üst seviyede tutmak için durmadan marşlar çalan mehter takımının Viyana önlerinde Osmanlı askerlerini bekleyen düşman üzerinde yarattığı etkiyi İspanyol vakanüvis ve şair Jerónimo Sempere şöyle anlatıyor: “Müzik, haykırışlar, çığlıklar, velvele / Yolda çığlık çığlığa, nasıl da heyecanlılar / Yeri, göğü ve elementleri yok eden / Çıldırmış aslanlara benziyorlar.” 

HALKI NAMAZA DA UYANDIRIRLARDI

Mehter takımı eğer padişah seferde değilse Topkapı Sarayı’nın bahçe kapılarından Demirkapı mevkiinde ikindi vakti nevbet vurmakla vazifeliydi. Ayrıca Eyüp, Tophane, Galata, Beykoz, Anadolu Hisarı, Kasımpaşa, Yeniköy, Beykoz, Rumeli Hisarı ve Kız Kulesi’ndeki mehterler de her gece semt halkını namaza uyandırmak için üç nevbet vururdu.

Devletin resmi mehter takımının yanında ayrıca çarşı esnafının kurduğu esnaf mehterleri de vardı ve bunlar eğlence müziğini diğerlerine oranla daha iyi icra ediyordu. Sultan II. Mahmut, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı ortadan kaldırınca ona bağlı saydığı Mehterhaneyi de kapatmıştı. Yerine batıdan örnek alınarak Mızıka-i Hümayun kuruldu ve bu tarihten sonra da hep ısmarlama marşlar bestelendi. Bunlardan en tanınmışı bestesi İsmail Hakkı Bey’e ait “Ey şanlı ordu, ey şanlı asker” diye başlayan tekbir ve cenk marşı ile bestesi Ali Rıza Bey’e ait “Ceddin deden, neslin baban” olarak bilinen ordu marşıdır.

ÖNERİLEN VİDEO

Cinayet zanlısı kümesten çıktı

Kapat
Video yükleniyor...