Ramazan gecelerinin vazgeçilmez unsurlarından olan semai kahvehaneleri, 20’nci yüzyılın ilk çeyreğine kadar varlığını sürdüren sazlı sözlü eğlencelerin yapıldığı baş mekânlardı. Daha çok tulumbacılar ve meşhur kabadayılar tarafından açılan semai kahvehaneleri, kendilerine mahsus çalgı takımları, semai ve mani okuyan sanatçıları ile Osmanlı insanının çok fazla rağbet ettiği yerlerdi.
Geçmişte Beyazıt’ta, Saraçhane’de, Unkapanı’nda, Firuzağa’da, Kasımpaşa’da ve Üsküdar’da özellikle Ramazana özel semai kahveleri kurulmaktaydı. Bu kahvelerde çığırtma denilen bir flüt, bir darbuka, bir de zilli maşadan oluşan iptidai bir çalgı takımının yanında semai (hece ölçüsüyle yazılmış olan halk şiiri türü), mani ve destan okuyan halk sanatçıları da bulunmaktaydı. Semai kahvelerinin bazıları sadece Ramazan ayında kuruluyordu. Bazıları da sıradan bir kahvehane iken Ramazan ayında ufak değişikliklerle semai kahvehanesine dönüştürülüyor ve müşterilerini bekliyordu ki bu kahvehanelere aynı zamanda çalgılı kahve adı da verilmekteydi. Özellikle İstanbul’daki semai kahvehanelerinin özel bir program dâhilinde eğlenceler düzenlemesi bir gelenek haline gelmişti. Eğlenceler, Ramazanın ilk gecesi teravih namazından hemen sonra oyun havaları, şarkılar, türküler ve köçekler eşliğinde başlar, çığırtkan denen bir kişinin semai okumasıyla gece boyunca devam ederdi. Çığırtkanlar aynı zamanda mecliste bulunanları idare etme görevini de üstlenir, müşterilere “safa getirdiniz” mealli bir iki mani söyleyerek işletmenin sahibini herkese bildirirdi. Semai ve mani yarışmalarının da yapıldığı bu kahvelerde destanlar, kalenderler, koşmalar, çingene şarkıları da okunur, Anadolu ve Rumeli bölgelerinin en bilinen türküleri repertuvarlara dâhil edilirdi.
DESTANLA BİTERDİ
Semai kahvelerinde halk, meydan şairleri adı verilen âşıkları çok severdi. Bunlar herhangi bir çalgı çalmaz ve şiirlerini çoğu zaman irticalen okur, izleyenleri coştururlardı. Eğlencelerin en heyecanlı bölümü mani müsabakalarının yapıldığı andı. Atışmalar zaman zaman kavgalarla sonuçlanır, karşılıklı küfürleşmeler yaşanır, iskemleler havalarda uçuşurdu. Atışma sonunda mağlup olana ‘mat oldu’ denirdi. Okunan manilerin en zorlusu ‘leb değmez’ ve ‘noktasız’ olan çeşidiydi. Leb değmez usulünü icra edenler, dudaklarını birbirine değdirmeden mani okurken noktasız usulünü tercih edenler, Arap harflerinden noktası olmayan harfleri seçerek maharetini sergilemekteydi. Manilerden sonra genellikle koşma okunur, onun ardından sıra semailere gelirdi. En sonunda da divanlar ve destanlar okunarak program hitama ererdi. Çalgı takımı, manilere ara nağmelerle eşlik eder, zaman zaman da yorulan okuyuculara icralarıyla nefes aldırırlardı.
ÜNLÜ MANİCİLER
Ramazan gecelerinin unutulmaz eğlencelerine sahne olan semai kahvelerinde bilhassa irticalen şiirler okuyan şöhretli isimler arasında Üsküdarlı Hakkı, Tulumbacı Çiroz Ali, Zeytinburnulu Zil İzzet, Üsküdarlı Vasıf, Zibidi Raşit, Badik Ömer, Murat Paşalı İhsan, Örücü Salih, Borazan Tevfik gibi şöhretlilerinin yanında Tatavlalı Kör Yani, Üsküdarlı Karabet, Lavtacı Lambo, Balatlı Andon gibi gayrimüslim isimler de bulunmaktaydı. Bugün Semai kahvehaneleri, geçmişte bıraktığımız güzel bir hatıra olarak hala hafızalarımızda...