Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde ortaya konulan "Türkiye Yüzyılı" hedefinin önceki dönemlere kıyasla temel ve ayırt edici özelliği "milli ve bağımsız dış politika" izleme stratejisine sahip olması. Bu, yakın çevremizden, etrafımızdaki ülkelerden ve bağlı olunan birliklerden, teşkilatlardan kopuk anlamına gelmiyor. Bilakis her bir birliktelik Türkiye Yüzyılı hedefine ulaşmak için değerlendirilen bir imkân demek.
TERÖRSÜZ DÖNEME ADIM ADIM
Burada takip edilen iki motto var. "Bölgesel sahiplenme" ve "stratejik sabır" yeni dönemi oluşturan yapıtaşları. Bu minvalde Ankara'daki her devlet kurumu, bakanlıklar, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yürütmenin siyaseten beslendiği, halkla temas kurduğu yer olan AK Parti teşkilatları bu motivasyonla çalışıyor.
Bu hedefin şu an en fazla yoğunlaştığı konu başlığını ise "Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge" politikası oluşturuyor. Burada da –çok şükür ki- Türkiye'nin çizdiği rota işliyor. PKK terör örgütünün kendini feshetmesi, Türkiye'den çekilmesi, Irak'ta alan boşaltması ve Suriye'de de silah bırakarak Şam yönetimiyle bütünleşmekten başka seçenek bulamaması hedefe yaklaştığımızın işaretleri.
PKK'YI BİTİREN STRATEJİK SABIR
Bunu sağlayan şey SDG'nin uzandığı her dalın Türkiye tarafından çoklu siyasetler ve girişimlerle kesilmiş olmasıdır. Çok kısaca özetlemek gerekirse birkaç noktayı hatırlamak gerekir. İlki PKK'nın terör saldırısı yapamaz, alana çıkamaz, kafasını mağaralardan uzatamaz hale getirilmesi gibi askeri ve istihbari başarılardır.
En önemli değişken terörle ve terörizmle mücadelede gösterilen hassasiyet oldu. Türk-Kürt sorunu çıkarmadan yaklaşıldı meseleye. PKK'nın kendi malı gibi gördüğü Kürtler bilhassa sivillerle teröristlerin nasıl ayırt edildiğini, terör örgütü Kürtlerin evini başına yıkarken devletin meseleye samimiyetle ve adaletle yaklaştığını gördü.
Anılması gereken bir diğer siyaset, başarılı sınır ötesine operasyonlar ve oluşturulan güvenli bölgelerin uluslararası hukuk ve saha gerçekleri bakımından iyi yönetilmesidir. Bir başkası PKK'nın Avrupa'da on yıllar içinde oluşturduğu networkünün itina ile berhava edilmesidir. Bir diğeri siyasi, idari, toplumsal açılardan terörün beslendiği açık yaraların kapatılması, vatandaşın gönlünün hoş edilmesi, toplumsal rızanın üretilmesidir.
RIZA ÜRETİMİ, SAMİMİYET VE GAYRET
Rıza üretimi meselesi on yıllar boyunca canı yanmış, haksızlığa uğramış, dışlanmış ve bu zor zamanlarda belki de yanlışlara düşmüş, gençlerini kaybetmiş, değerlerini yitirmiş, zamanla katılaşmış insanların kazanılması bakımından elzem fakat büyük ihtimam, beceri ve sabır gerektiren işlerdir.
Türkiye bunu Erdoğan'ın siyaset ve duygu yönetiminde pek çok konu başlığında uyguladı. Tamamında değilse de çoğunda başarılı sonuçlar aldı. Başaramamış gibi görünen konularda ise dağılmayı önledi, süreç yönetti.
TÜRK-KÜRT AYRIMINI ERDOĞAN BİTİRDİ
Nedir bunlar derseniz, darbe-vesayet dönemlerinde derinleştirilen, zaman zaman harekete geçirilip kanatılan, yeni travmalara yol açan fay hatlarını hatırlatırım. Türk-Kürt ayrımı üzerinden oluşturulan, derinliği olmayan suni fay hattı mesela. Erdoğan buna –bazı siyasi partiler gibi son birkaç ayını, yılını değil- tüm siyasi hayatını adadı. Bugün terör örgütü kendini feshetmiş ise, geri dönüşlerden bahsediliyor ama yer yerinden oynamıyor ise Erdoğan sayesindedir.
DİNDAR-LAİK TUZAĞINA DÜŞMEDİK
Dindar-laik çatışması böyledir. Daha on, on beş yıl öncesinde en temel insan hak ve özgürlüklerini yasaklayan, utanmadan bunu savunan CHP ve habitatındaki siyasi oluşumlar ve çevreler bugün en özgürlükçü kendileriymiş gibi rol kesseler de hakikat budur.
CHP şimdi numunelik de olsa başörtülü alıyor mesela kadrolarına. Gerekli görüldüğünde fotoğraflara girmelerini de sağlıyor. Ama içselleştirme özümseme kabullenme aşamalarını tamamlayamadıkları pek çok parti elitinin yüz ifadesinden rahatça okunuyor.
Bir yandan da CHP medyasında yansıtma siyaseti var hala. Öyle ki dindar bir çevreden geldiği bilinen bir televizyoncunun düştüğü iddia edilen yanlışlar üzerinden yine dindarları suçlamaya kalkmaları bile aynadaki yansımalarıyla kavgalarından ibaret.
ALEVİ-SÜNNİ BİRLİKTELİĞİ
Kapatılan en azından kanaması durdurulan yaralardan bir diğeri yine CHP tandanslı Alevi-Sünni fay hattı. Erken dönem CHP uygulamaları, CHP'nin dini ve dindarlığı reddederken Aleviliği kendine dayanak edinmesi, Avrupa üretimi "Ali'siz Alevilik" diye tanımlanabilecek bir suniliğin Gezi döneminde Türkiye Alevilerine dayatılması, bizatihi Gezi kalkışmasının aslında bir Alevi-Sünni çatışma alanına dönüştürülmesi ve Suriye ile bağ kurulmaya çalışılması gibi pek çok sorun alanı vardı.
Bunları da Erdoğan eliyle aştı Türkiye. Gezi'nin hukuk içinde kalarak, siyaset eliyle çözülmesi, dışarlıklı operasyonların geri çevrilmesi, Alevi klasiklerinin devlet eliyle yayınlanmasından tutun da cem evi inşasına, cem evlerinin elektrik, su, doğalgaz gibi ihtiyaçlarının karşılanmasından devlet protokolünün cem ayinlerine katılmasına varana kadar pek çok olumlu politikayla devlet Alevi vatandaşının gönlünü kazanmayı başardı.
Devlet kadrolarına yerleşme konusunda, hak kullanımı, imkanlardan faydalanma gibi şeylerde zaten bir ayrım yok, olamaz, hiç de olmadı. Mezhebi aidiyet kimliğin bir parçası olsa da kimsenin kimlik kartında yazmıyor.
TÜRKİYELİ-SURİYELİ FAY HATTI DEĞİL SEVGİ BAĞI
Hepsinden zor olanı 2011 sonrası Suriye'de patlak veren iç savaştan ve Esed rejiminin ölümcül baskısından kaçan Suriyeliler meselesinin yönetilmesiydi. Sayıları 4 milyonu bulan, misafirlikleri 10 yılı aşan sığınmacılar meselesini Ensar-Muhacir tecrübesini hatırlatarak ve adalet ve merhamet dengesini kurarak yönetti Cumhurbaşkanı. Ki bu zorlu dengeyi Erdoğan'dan başkası yönetemezdi.
8 Aralık 2024 Suriye Halk Devrimiyle o zorlu, acılı dönem de geride kaldı. Vatanlarına dönen Suriyeli sayısı 1 buçuk milyondan fazla. Ama Türkçe konuşarak, Türk okullarında okuyup hukuk ve devlet sistemini bilerek, Türkiye sevgisiyle ve özlemiyle döndüler. Suriye'de istikrar sağlandıkça pek çoğu geri dönecek memleketine. Baas rejiminin 60 yıl boyunca Türkiye aleyhine Suriyelilere zerk etmeye çalıştığı zehri Türkiye 10 yılda kardeşliğe çevirdi. Bakın sadece bu bile tek başına büyük bir başarıdır.
MUHALEFET KAŞIDI, ERDOĞAN İYİLEŞTİRDİ
Tüm bu dönemlerin Türkiye'nin içeriden ve dışarıdan büyük saldırılara maruz kaldığı, PKK'dan DEAŞ'a, FETÖ'den DHKPC'ye her türden üretilmiş terör örgütüyle mücadele ettiği, 15 Temmuz gibi büyük bir işgal girişimini atlattığı, vesayet odaklarından temizlendiği dönemler olduğunu bilmek gerek.
Muhalefet partilerinin tüm bu sürede ne yaptığını da unutmamak lazım tabii. İktidara muhalefet ederken Türkiye'nin meselelerinin çözümüne destek değil köstek oldular. Keyfe keder siyasetleriyle her bir sorunu ayrı ayrı kaşıdılar, kanla beslendiler, her tökezlemede "Türkiye yönetilemiyor" diyerek zevk aldılar. Ümit Özdağ'ın partisinin, Kılıçdaroğlu CHP'sinin Suriyeli meselesi kanamalı bir soruna dönüşsün diye yaptığı kışkırtmalar yakın tarihimizin utanç sayfalarıdır.
2025 biterken yeni yılla birlikte yeni dönem de ışıyor. Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge stratejisi Türkiye Yüzyılı hedefini her gün biraz daha yakın ediyor.