Kudüs’ten önce El Halil’den bahsetmemin sebebi sadece gezi güzergâhımıza uygun olması için değildir.
Genelde gezi yazıları Kudüs ile başlıyor olabilir ve siz de “Filistin; Kudüs demektir, lafı dolaştırma” diyebilirsiniz.
Ama bendeniz ısrarla “Önce El Halil...” diyorum.
Çünkü El Halil’de yapılanları iyi anlamadan Kudüs’teki küstahlıkların kaynağına inemeyiz.
Onun için izin verirseniz, bugün “Peygamberler Şehri”nde konaklayalım, kalbimizi bıraktığımız yere yarın gidelim.
Tel Aviv’deki pasaport kontrolünden sonra yemyeşil bağlar ve zeytin ağaçları arasından süzülerek, Haritalarda “Hebron” diye geçen El Halil’e ulaştık.
El Halil, Filistin’in Batı Şeria bölümünde, Kudüs’e 80 km mesafede, 400 bin nüfuslu ‘açık hapishaneler’den biridir.
Nüfusunun tamamı Filistinli olmakla birlikte son dönemlerde, “Yeni Yerleşim Yeri” adı altında kurulan İsrail işgal sitelerinden burada da mevcuttur.
“Halil”, genelde “dost, sevgili” anlamına gelir ise de “El” takısı bu anlamı belirginleştirerek doğrudan doğruya İbrahim Aleyhisselamı işaret ediyormuş.
KUDÜS’ÜN CEFAKAR KARDEŞİ...
Kudüs’ün muhteşem geçmişi ve Mescid-i Aksa’ya yönelik hain tecavüzler sebebiyle El Halil biraz gölgede kalıyor olabilir ama Kudüs’ten daha köklü ve güçlü bir geçmişi var.
Daha doğrusu Filistin’de hareketlilik, MÖ 2000’li yıllarda Hazret-i İbrahim’in El Halil’e gelmesiyle başlamış.
Mihmandarımız Bilgehan’ın, “Suriye’nin Halep’i, Türkiye’nin Kayseri’si” diye söze başlaması çok dikkatimi çekti.
“Kayseri’de işe yaramayanlar Konya’ya gitmiş” sataşmasını sırtında taşıyan bir Konyalı olarak, burada da “Kayseri” güzellemesiyle karşılaşınca ani bir refleksle “Neden Kayseri” diye sordum.
Efendim, “El Halil de tıpkı Kayserililer gibi kafası çalışanların, ticareti iyi bilenlerin yaşadığı şahsına münhasır bir şehir” imiş...
El-Halil’in en büyük hususiyeti Hazret-i İbrahim’in vatanı olması.
İçinde dört peygamber üç peygamber hanımının bulunduğu Halilurrahman Camii, İslam dünyasının en önemli mekanlarındandır.
Hazret-i İbrahim ve zevcesi Sare (cami girişindeki ilk kabir), oğlu Hazret-i İshak ve zevcesi Rıfka, Hazret-i İshakın oğlu Hazret-i Yakub ve zevcesi Laika ve Hazret-i Yakup’un oğlu Hazreti Yusuf’un kabirleri bu caminin altındaki mağaradadır.
Bu kabir yerleri ile ilgili Yahudi, Hristiyan ve Müslümanlar ittifak etmektedir.
Cami ise bu mağaranın üzerine inşa edilmiştir.
Camide, Selahaddin-i Eyyubi’nin Askalan Camii’nden getirttiği minber, yine Eyyubi döneminden kalan mihrapta mermer ve mozaik süsleme, alttaki kabir yerleri üzerinde renkli taşlarla türbeler vardır.
Cami içerisinden alttaki mağaraya açılan bir menfezin üzerini kapatan zarif küçük kubbecik, Kanuni’den kalma şamdanlar vardır. Cami içini çepeçevre saran Yasin-i Şerif Suresi ve kabir örtüleri Sultan Abdülhamid’in yadigârıdır.
HALİLURRAHMAN’IN BAŞINA GELENLER
Buraya kadar gayet güzel şeyler aktardık.
Peki İsrail zalimi, işgali altındaki bir yerde bu güzelliklerin ilelebet devam etmesine izin verir mi?
Mümkün değil...
Nitekim sadece 1994 yılına kadar devam edebilmiş...
O yılın 25 Şubat günü... Hem Ramazan, hem de Cuma... Üstelik de sabah namazı...
Camiyi basan ABD kökenli bir Yahudi doktorun, namaz kılan cemaati M-16 otomatik silahla taraması sonucu 29 kişi şehid olmuş, 300 kişiyi de yaralamıştı.
Baruch Goldstein isimli bu katil bütün cemaati öldürmeye kararlıydı ama silahı tutukluk yaptığı sırada Müslümanlar tarafından linç edildiği için katliama devam edemedi.
Şimdi bu katilin adına yapılan anıtı, her gün yüzlerce Yahudi “Kutsal yer” olarak ziyaret ediyor.
CAMİ KAPANDI, SİNAGOG AÇILDI
Bazı kaynaklarda bu katilin bir fanatik olduğu, İsrail hükümetinin bu saldırıda hiçbir dahli olmadığı mealinde ifadeler var.
İnanmak isterdik...
Ama İsrail, bu saldırıyı bahane ederek camiyi 9 ay ibadete kapatmış ve açıldığında da caminin yüzde 60’ı sinagoga dönüşmüşse kimse kusura bakmasın.
Hem de camiyi, İngiliz akıl hocalarının Ortadoğu’da çizdiği sınırlar gibi bölmüş; müezzin mahfilini özellikle sinagog tarafında bırakmışlar. Şimdi sadece İsrail’in gönlü olup aradaki kapıyı açtığı vakitlerde ezan okunabiliyor. Mesela cumartesi günleri, Yahudilerin rahatsız olmamaları için kesinlikle ezan okunamıyor.
Cami olarak bıraktıkları bölümde ise zaman zaman sazlı sözlü eğlenceler düzenliyorlar. Bunlarda zerre kadar utanma duygusu olsaydı, hiç değilse; bizdeki ibadet mekânlarına gösterdiğimiz hassasiyetten ibret alırlar.
Aslında bu tür eylemlerle Halilurrahman Camii’nin geriye kalan kısmını da işgal etmeye çalışıyorlar.
Nitekim biz kalabalık bir ekip halinde camiye girip uzun süre çıkmadığımızı gören İsrail askerleri o iğrenç botlarıyla içeri daldı ve bize, “Biz buradayız” mesajı verdi.
EL HALİL’E SAHİP ÇIKILSAYDI...
El Halil’de ve Halilurrahman Camii’nde yapılanlar çok önemli.
Çünkü, bugün Mescid-i Aksa’da yaşanan zulmün tatbikatı daha önce El Halil’de yapıldı.
Eğer 23 yıl önce İsrail’in El Halil’de sergilediği akıl almaz tecavüzlerine İslam ülkeleri hep birlikte, “Sen ne yaptığının farkında mısın” deseydi ve derhal geri dönmezse başının gerçekten derde gireceğini hissettirebilseydi bugün Kudüs’te bu dramlar yaşanmazdı.
Biz haklı olarak İsrail’e, “El Aksa’ya girişte X-ray cihazı koyamazsınız” diye tepki gösteriyoruz ama El Halil’deki bu camiye nasıl girildiği hakkında bir fikriniz var mı bilmiyorum ama ben söyleyeyim.
Aynen İsrail hapishanelerine giren mahkumlar gibi, İsrail askerlerinin kontrolü altında önce iki kademeli tam boy güvenlik turnikelerinden geçtikten sonra kelebek turnikesi geçişi. Bu arada sizi izleyen İsrail askerinin de tipinizi beğenmemek gibi bir olumsuzluğu yoksa camiye gidebilirsiniz.
Bu bahsettiğimiz muamele sadece bir camiye girip namaz kılmak isteyen Müslümanlara reva görülüyor ve yıllardır uygulanıyor.
Peki bundan İslam aleminin haberi var mı?
Bunu bilmiyorum ama dert edindiklerine dair bir tepkiye rastlamadım..
-YARIN: Filistin’in kalbine giriyoruz