AK Parti, başkanlık modeli önerisini TBMM’ye sundu. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyesi Anayasa Profesörü Mustafa Şentop ile önerdikleri başkanlık sisteminin ayrıntıları ile BDP’nin açlık grevleri nedeniyle Anayasa Uzlaşma Komusyonu çalışmasını askıya alması kararını konuştuk.
HER ÜLKEYE HAS BİR BAŞKANLIK SİSTEMİ VAR
-Önerdiğiniz başkanlık sistemi Amerikan modeli mi, Türk tipi bir model mi?
ŞENTOP: Başkanlık sistemini ilk uygulayan ülke ABD’dir. Amerikan modeli başkanlık sistemi dediğimiz de, başkanlık sisteminin saf hali, ilk hali, orijinal halini kast ediyoruz. Her ülkenin kendine mahsus başkanlık sistemleri vardır. O bakımdan bu sistemi tartışırken siyasetçiler, akademisyenler zaman zaman hata ediyorlar şu bakımdan; Amerika’da başarılı ama Latin Amerika’da başarısız, darbelere yol açmış filan. Latin Amerika örneklerini iyi incelemek lazım. ABD’deki örnekle mukayese etmek lazım. Orijinal hali dediğimiz ilk halinden bazı sapmalar var oralarda. Başkanlık sisteminin temel esasları, varlık şartlarıyla ilgili esasların ihlal edildiğini görüyoruz Latin Amerika ülkelerinde.
ÜLKELERE GÖRE BAZI SAPMALAR OLUYOR
-Ne tür bir ihlal?
ŞENTOP: Mesela başkanın halk tarafından doğrudan seçilmesi veya doğrudana benzeyen bir yolla seçilmesi esastır başkanlık sisteminde. Halbuki bu ülkelerde başkan ya meclis tarafından seçiliyor veya halk tarafından yapılan seçimlerde en çok oyu alan üç aday arasından parlamentonun seçmesi söz konusu. Başka türlü sapmalar da var. Bu sistemin temel esaslarından biri de şudur, gerek yasama organının yani parlamentonun gerekse başkanın yani yürütmenin birbirinin varlığını sona erdirememesi. Yani parlamenter sistemde olduğu gibi güvenoyu, gensoru mekanizması yok, başkanı görevden alamıyor, başkan da parlamentoyu feshedemiyor mesela. Latin Amerika örneklerinin bir kısmında ya başkana parlamentoyu fesih yetkisi verilmiş ya da parlamentoya başkanı azletme yetkisi verilmiş mesela bu bir sapma.
ÇİFT MECLİS’Lİ SİSTEMİ BENİMSEMİYORUZ
-Türkiye için nasıl bir model öneriyorsunuz?
ŞENTOP: ABD sistemi derken kast ettiğimiz, aslında başkanlık sisteminin orijinal halidir. Başka ülkelerdeki sapma dediğimiz hususları içermemesidir. Elbette Amerika’daki sistemin aynısının motomot Türkiye’ye entegre edileceğini söylemek yanlış olur. Çünkü Türkiye’nin kendine mahsus durumlar var. Mesela parlamento geleneği oldukça eskidir özellikle parlamento oluşumuyla ilgili, iç işleyişiyle ilgili, seçimiyle ilgili, bazı yetkileriyle ilgili hususlarda birçok açıdan yerleşmiş gelenekler var. ABD’deki gibi çift meclis sistemini benimsemiyoruz mesela. Çift meclisin doğru olmadığı kanaatindeyiz. Dolayısıyla bütünüyle Amerika modeli olmuyor. Çift meclisli olması başkanlık sistemi açısından bir zorunluluk değil. Ama temel unsurlarla ilgili olarak değişiklik yapılmaması gerekir. Yapıldığı taktirde denge bozuluyor. Başkanlık sistemi bir denge sistemi aslında temelde. Bir terazi gibi düşünürsek onu, parlamentoyla başkan yani yürütme arasındaki bir dengeye oturuyor sistem. Bir kefeye ağırlık koyduğunuz zaman sistemin dengesi bozuluyor. Bunu o bakımdan çok dikkatli yapmak lazım.
PARLAMENTER SİSTEM GÜÇLÜ TEK ADAM İSTER
-Muhalefetin, başkanlık sisteminin diktatörlüğe yol açacağı eleştirisi için ne diyorsunuz?
ŞENTOP: Bunu yanlış buluyorum. Diktatörlük öncelikle siyasi kültürle ilgili meseledir. Bir ülkedeki hükümet sisteminin tek başına diktatörlüğe yol açtığını söylemek, bence hükümet sistemleriyle ilgili bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Başkanlık sistemiyle diktatörlüğe yöneliş Latin Amerika’da bazen olmuştur, uygulamalar var. Ama parlamenter sistem içinde de bir diktatörlük uygulamasının ortaya çıkarılması mümkündür. Gerçekte başkanlık sisteminden ziyade parlamenter sistemin tek adam kültürünü, güçlü liderliği veya diktatörlüğü kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Başkanlık sisteminde başkan ne kadar güçlü olursa olsun sonuçta yürütme olarak güçlüdür yasamaya müdahale imkanına sahip değil. Anayasal sistem buna izin vermiyor. Çünkü kuvvetlerin tam anlamıyla ayrılmış olduğu sistem başkanlık sistemi. Ama parlamenter sisteme baktığımızda, eğer gerçekten meclis kompozisyonu müsaitse güçlü bir liderin sadece yürütme alanında değil, aynı zamanda yasama üzerinde de etkili, belirleyici ve güçlü olduğunu görüyoruz. Bu açıdan baktığımızda tamamen matematik hesap var karşımızda. Yürütmede güçlü olan kişi mi daha güçlüdür, hem yürütme hem yasamada güçlü olan tek adam mı daha güçlüdür, gayet açık. Parlamenter sistemin diktatörlüğü kolaylaştırdığını söyleyebiliriz. Bu açıdan kabahati sadece sisteme yüklemek doğru değil. Her sistemin avantajı, dezavantajı var bu çerçeve içinde bunu tartışmak lazım.
BDP AÇLIK GREVİ BAHANESİYLE ANAYASA KOMİSYONU’NA ZARAR VERMESİN
-Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu ilgilendiren bir başka konu da BDP’nin, açlık grevlerini gerekçe gösterip komisyon çalışmalarını askıya alması oldu. Bu çalışmaları nasıl etkiler?
ŞENTOP: Aslında bu konuda şu aşamada değerlendirme yapmam doğru olmaz ama büyük ihtimal bu konunun komisyona da bildirilmesi gerekir. Bunun üzerine diğer partilerin de bunu değerlendirmesi lazım. Açlık grevleri insani açıdan çok önemlidir. Ama bu konuda bile zor şartlarda çalışan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na bir zarar vermek doğru olmaz diye düşünüyorum. Ben bunun kritik bir karar olduğu kanaatindeyim. Meclis’teki ihtisas komisyonlarının durumu ayrı. BDP’nin katılmaması orada çalışmaları etkilemez ama Anayasa Uzlaşma Komisyonu tüm partilerin katılımıyla toplanmayı esas aldığı için o bakımdan komisyonun geleceği açısından önemli bir karar, tabi komisyonda değerlendirmek gerekir Peşinen bir şey söylemem doğru olmaz.
-Bir de komisyonunuzun yavaş çalıştığı eleştirileri var...
ŞENTOP: Ben biraz daha ümitli bakanlardan birisiyim. Ben Aralık sonu itibariyle çalışmaların bitebileceği kanaatindeyim. Bitmiyorsa, bu şekilde, karşılaştığımız BDP’nin tutumunu komisyona da yansıtması gibi veya bazı partilerin çalışmalarını hazırlayamaması, ertelemesi gibi sebeplerle komisyon gecikebilir. Bunlar da aslında birtakım siyasi kararlar, niyetle ilgili kararlardır. Onun sorgulanması lazım. Eğer bu komisyon Aralık sonu itibarıyla çalışmalarını tamamlayamıyorsa bu çalışmaların zorluğundan, uzlaşmanın zorluğundan değil, partilerin bunu yapma niyetleriyle ilgili bir sorundan kaynaklanır diyebilirim.